Ayaklarım çıplaktı ve zeminin soğuğu ayağımı dondurmuştu. Neredeydim ben? Önümde uzun bir koridor ve arkamda bıraktığım karanlık bir oda. Kimse yok muydu bu binada? Koridorun sonuna kadar ilerledim. Bir şeyler hatırlamaya çalışıyordum ancak hafızam buna izin vermiyordu. Koridorun sonunda bir kapı vardı. Kapıya ulaştığımda kapının kilitli olduğunu, birkaç kez zorladığımda anlamıştım. Bulunduğum odaya geri döndüğümde üzerime giyeceğim birkaç kıyafet aradım ve bir terlik, bol bir tişört dışında bir şey bulamamıştım. Üzerimde sadece atlet ve mini şort vardı. Bana bol geleceğine inandığım üstü ve terlikleri giyip tekrar koridorun sonuna gidecektim ki, kapının açılma sesini duydum. Üstümdekileri tekrar yerlerine koyup yattım yatağa korkudan. Kilit ard arda iki kez çevrilip açıldığında adım sesleri duyuldu uzun koridorda. Gözlerimi kapadım, kim bilir birkaç dakika içersinde ne değişecekti?
''Hey, uyan! Uyansana acelemiz var.''
''Sana zarar vermeyeceğim, seni buradan çıkarmaya geldim. Yoksa birazdan denek olacaksın.'' Gözlerimi açıp yataktan kalktım. Burada yalnız olmadığıma sevinmiştim.
''Sen kimsin?''
''Adımı söyleyince bana güvenecek misin?''
''Adını söyle de buna ben karar vereyim.''
''Burak. Bak, acelemiz var, daha sonra tanışırız tamam mı? Sadece bana güven seni salona çıkaracağım.''
''Burası neresi?''
''Söyleyince aklını kaçırabilirsin. Zaten aklını kaçırman için harika bir fırsat ve tamda yeri. Burası Akıl hastanesi. Yani sanırım. Sende akıl hastanesinin deposundasın. Eğer şimdi bana güvenmezsen birkaç saat sonra senin yanına tekrar geldiğimde ölü olacaksın. Veya deli. Aslında pek bir fark yok. Sana acelemiz olduğunu söylemiş miydim?''
Kafamı salladım ve tekrar yerine koyduğum üstü ve terlikleri giydikten sonra uzattığı eli tuttum. İstemsizce güvenmiştim karşımdaki yabancıya. Sanki başka çarem vardı. Onunla birlikte koridora çıkıp birkaç dakika önce kilitli olan kapıya ulaştık ve depodan çıktık.
''Bu taraftan.'' Dedi ve sadece birkaç saniye sonra önümüze yaşlı, doktor önlüklü bir adam çıktı. Arkamızı döndüğümüzde birkaç görevli geliyordu koridorun sonundan. Tekrar doktora döndüğümüzde doktor bana elini uzattı. ''Hanımefendi.'' Eline baktım ama tutmadım. Saniyeler sonra yanımdan bir inleyiş sesi geldi ve elimi tutan yabancı çocuk bıraktı elimi. Kafamı ona çevirdiğimde görevliler tarafından etkisiz hale getirildiğini gördüm ve onlardan uzaklaştım. Ağlamaya başlamıştım çünkü korkuyordum.
''Ne yapıyorsunuz ona? Bırakın lütfen.'' Dedim görevlilerin kolundan tutmaya çalışırken. Çocuk bayılmıştı. Onu bayıltmışlardı ve koridorda sürükleyerek uzaklaşıyorlardı. ''Nereye götürüyorsunuz onu?'' diye bağırdım arkalarından. Kolumun tutulduğunu hissetmemle kolun sahibine döndüm.
''Onu nereye götürdüler?'' Dedim ağlarken. Tanımadığım bir çocuk için ağlıyordum ama en azından ona güveneceğimi hissetmiştim. Şimdi tek başınaydım.
''Ceza odasına. Tabii biz buralarda ona hücre diyoruz. Aklındaki hücre kavramı nasıl bir şey bilemiyorum küçük bayan ama buradaki hücre diğerlerine benzemez. Şimdi bırakın onu ve benimle gelin.'' Dedi ve elini uzattı. Ona güvenemezdim. Uzattığı elini tutmadım ve arkamı dönüp koştum. Koridorun sonundan dönecekken kafamda bir sızı hissettim ve her şey kararmıştı.
''Buradan kurtulamazsın.''
##
Uyandığımda ellerim, ayaklarım, karnım ve başım kemerle bağlanmıştı. Ameliyat odası gibi bir yerdeydim ve kıpırdayamıyordum. Çevreyi incelediğimde adını bilmediğim birkaç kesici alet gördüm ve gözlerimi iyice açtım. Burada ölecektim. Ağlamaya başladım sessizce. Kesici aletlerin yanında birkaç kapsül ve şırınga duruyordu. Buradan kurtulamayacaktım. Kesinlikle buradan kurtulamayacaktım. Yardım için bağırmaya başlayacakken yakınımda bir ses duydum fakat görüş açımın dışındaydı.
''Sakin ol, seni öldürmeyecekler. Yani en azından bu gün değil.''
''Canımı yakacaklar ama değil mi?'' cevap vermedi. Sessizce ağlamaya devam ettim. Birkaç dakika sonra doktor girdi içeriye.
''Lütfen canımı yakma, lütfen.''
''Acı, insanların acıya ihtiyaçları var. Bilirsin, acı hissedilmeyi talep eder. Ve bende insanlara bunu veriyorum.''
''Lütfen canımı acıtma.''
''Kırmızı mı? Sarı mı? Mavi mi? Seç bir tane. Sadece bir iğne yapacağım. Sonra arkadaşının yanına gidebilirsin.''
Rengin ne önemi vardı ki? Adının Burak olduğunu hatırladığım çocuğun yanına gidebileceğimi duymak güzeldi. Cevabımı vereceğim sırada içeriye biri girdi ve doktor onunla konuşmaya başladı.
''Sarıyı seç.'' Ağlamamam gerektiğini söyleyen çocuk fısıldamıştı bana. Doktor konuşmasını bitirdiğinde tekrar yanıma geldi. Mavi rengini seçtiğimi söyleyecekken bir an durup düşündüm. Sarı diyorsa vardır bir bildiği.
''Sarı.'' Doktor gülümsedi ve sarı kapsülü alıp şırıngaya boşalttı. İçindeki havayı boşaltıp, sıvıyı koluma enjekte ettiğinde rahatladım. Ama bu rahatlık sadece iki saniye sürdü. Sonrasında acıyla inlemeye başladım. Canım o kadar yanıyordu ki acının nerede olduğunu tahmin bile edemiyordum. Hiç bu kadar yanmamıştı canım. Gözümden akan yaşı fark etmemiştim bile. Acıdan bayılamıyordum bile. Bu acı, katlanılamazdı. Acının olduğu yeri anlamaya çalışıyordum. Kesiliyormuş gibiydi hatta testereyle sökülüyormuş gibiydi. Sanki bağırmam acıyı geçiriyormuş gibi tüm odayı çığlıklarımla doldurmuştum. Tarifsiz bir acıya bürünmüştü bedenim. Ve ben bunu kaldırabileceğim konusunda endişeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuğlu
Mystery / Thriller''Alt tarafı, dört bir yanı çürük duvarlarla kaplanmış bir binadayız. Çıkmak ne kadar zor olabilir?''