Tamı tamına 23 yaşındayım. Üniversiteden mezun olalı bir yıl oluyor ve iyi bir eğitimin getirdiği imkanlar sayesinde çabucak bir iş buldum. Artık annemin evinde yaşayamam. Kendime yeni bir hayat kurmam, kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrenmem gerekiyor.
Taşınıyorum.
Eski yeni ne varsa kolilere doldurup toparlıyorum geçmişimi. Anılarımı, çocukluğumu, lise ve üniversite yıllarımı, en önemlisi dostluklarımı..
Kitaplarımın olduğu rafı incelerken bir şey takılıyor gözüme. Kalın, deri kapaklı, kahverengi bir defter. Okyanus'un hediyesi. Kitabı elime alıp kokusunu içime çekiyorum önce. Buram buram aşk kokuyor. Defteri aldığım yerde bir şey daha çarpıyor gözüme. Bir kitap. Beni bir nebze ünlü yapan bir kitap.
"Okyanus Kokusu"
19 yaşındayken kaleme aldığım bir kitap. Ünlü olmayı haketmediğim bir kitap. Neden mi? Hiç bir şey yapmamıştım ben. Sadece en yakın arkadaşımın gözlerimin önünde ilk kez aşık oluşunu yazmıştım. Ne yaşadıysa bana anlatmıştı. Ben de saf sevgiyi kalemin kağıtta bıraktığı ize dönüştürmüştüm. Asıl övgüyü hakeden ise aşktı.
Kitabı elime alıp sanki yazarı ben değilmişim gibi bilmem kaçıncı kez okumaya başladım.
OKYANUS KOKUSU
Sıradan bir yaz, Olağanüstü bir aşk..."Hadi artık Okyanus, geç kalacağız!"
Üst kata çıkan merdivenlerin ilk basamağında durmuş hazırlanmakta epey zorluk çeken arkadaşıma bağırıyordum. Altı üstü iki parça kıyafeti bir valize koyup gelecekti ama iki saattir ses seda yoktu. En sonunda dayanamayıp üçer beşer çıkmaya başlamıştım merdivenleri. Tam kapıyı açmak için yeltenmiştim ki büyük bir gürültüyle kapı açıldı. Kapının açılmasıyla beraber bir ton eşya da üzerime yığıldı.
Can çekişen sesler çıkarıyordum. Kolay değildi o kadar valizin altında kalmak. Okyanus, beni valizlerin aştından kurtardığı sırada ufak, mini mini bir kadın daha çıktı kapıdan. Hazırlanmanın neden bu kadar uzun sürdüğü anlaşılmıştı. Sayın Güneş Sultan yine kızının valizine el atmış, dünyayı doldurmuştu ufacık(!) valizlere.
Arkadaşım hayıflanıyordu.
"Annem benim be, ne gerek var o kadar eşyaya..? Üç ay kalaca-"
"Olur mu hiç Okyanus! Bensiz ilk kez tatile çıkacaksın. Hem olurda hasta olursun diye kalın bir şeylerde var bak, giymeyi unutma..!"
Sevgili Güneş Teyze'ciğim, tek kızına bir şey olmasın istiyordu. Onu anlamıştık da..
"Gerçekten hiç gerek yok bö..."
Ağzımı açıp iki kelime söyleyemeden Güneş Teyze'nin o ufak boyundan kat kat büyük çenesi açılıverdi.
"Sen sus, karışma! Zaten senin yüzünden oldu hep bunlar!"
Başımızı öne eğip susmuştuk. Ama üzüldüğümüzden ya da utandığımızdan değil. Aksine, gülmekten domatese dönmüş suratlarımızı saklamaktı amacımız. Güneş Teyze merdivenlerden inerken hala söyleniyordu.
Ayak sesleri hafifleşip yok oluncaya kadar başlarımız önde, bekledik. Daha sonrasında koyverdik kahkahayı. Hem kahkahalar atıyor hem de konuşmaya çalışıyorduk ki bu durumu daha gülünç hale getiriyordu. En sonunda bir an durup bu seferde durumun garipliğine gülmeye başlamıştık.
Gülmekten karnımıza ağırlar girdiği sırada kalın bir ses adlarımızı haykırdı. Eren'di bu. Arabada beklemekten sıkılmış olacaktı ki bizi çağırmaya gelmişti.
Gülmekten yerlerde yuvarlanan Okyanus'un elinden tutup kaldırdım. Sonrasında valizleri paylaşıp aşağı indik.
Son valizide arabaya yerleştirdikten sonra içtima alır gibi sıralanmış ailelerimizle vedalaştık. Güler ve Güneş Teyze yan yana durmuş ağlaşıyorlardı. Bizlerin garip ama sevgi dolu bakışları karşısında bir nebze olsun yumuşayıp nihayet kaburgakıran sarılışlardan vazgeçip arabaya binmemize izin vermişlerdi. Son bir vedalaşmadan sonra nihayet yoldaydık.
Çanakkale'nin rüzgarlı sıcağından Muğla'nın engin mavilerine gidiyorduk.
Arkadaşlığımızın başladığı yere.
Uzun bir yolculuk olacaktı. Eren ve Okyanus arabayı birer saat arayla devralıyorlardı. Ben de araba kullanmak isterdim lakin ehliyet sınavından kalmıştım.
Yaklaşmaya başladığımızı bembeyaz bir deniz gibi görünen düzgün sıralanmış seralardan anlamıştım. Gitmemiz gereken öğrenci kampına gelene kadar heyecanımızı biraz olsun giderebilmek için afaba oyunu oynamaya başlamıştık. Ardı ardına geçen araçların çoğu traktörler de olsa öyle böyle derken nihayet hedefe varmıştık.
Eren, arabadan inip oda anahtarlarımızı almak üzere resepsiyona doğru ilerlerken biz de boş durmamak adına valizleri indirmeye başladık. Eren geri döndüğünde ağır valizleri alıp bize hafif olanları bırakmıştı.
Aslında kız kıza bir tatil olması gerekiyordu fakat Eren, iyiliksever ve centilmen(!) bir çocuktu. Kısaca gelmese olmazdı.
Kumsalın önünde devasa bir heykel gibi yükselen otel binasına baktım. Ailelerimiz başarımızın karşılığını iyi biliyorlardı.
Asansör yardımıyla üçüncü kata çıktık ve eşyalarımızı yerleştirmek üzere ard arda sıralanmış olan odalarımıza dağıldık.
Tatilimiz henüz başlıyordu.
Yaşanacaklar henüz başlıyordu.
Bir genç kız ilk kez aşıl olacaktı...
Hikayenin bundan sonraki bölümleri hakim bakış açısıyla yazılacaktır. Bilginize...
Keyifli okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus Kokusu
RandomHayat suda başladı. Dolayısıyla aşkta.. Güneş ışığıyla deniz, mercanla balık, kumla deniz kabuğu aşıktı birbirine.. Ama en çok Okyanus aşıktı. En çok o seviyordu, en çok o değer veriyordu. -Ben senin döktüğün gözyaşlarını bile seviyorum. -Nesini sev...