Bölüm (1)

152 4 1
                                    

Merhaba, okurlar ilk hikayem kafamda ki kurguyu dile getirmek istedim ve böyle bir hikaye çıktı.  Umarım beğenerek okursunuz. Siz beğenerek okursanız, bende severek yazarım. Kapak için Nilsukarabulut 'a çok teşekkür ederim.

İnci Dinçer

16 yaşında lise öğrencisi, kavgadan nefret eden birisiyim. Dünyada barış isteyen, her bir hikayenin mutlu bir sonla biteceğine tüm kalbimle inanan, dünyada kötü insanlar istemeyen birisiyim. Aşka inanmayan, sevgiye inanan birisiyim. Hayat birisine küsemeyeceğim kadar çok kısa benim için.  Birisine küsersem en fazla iki saat dayanırım. Bazen suçlu karşı taraf ise onun özür dilemesini beklemeden ben ondan özür dilerim ki bu daha medeniydi benim için. Eve gelen komşularımız beni bu davranışlarım nedeniyle över ve maşallah kelimesini demeden evden ayrılmazlar. Annem ve babam  bana nazar değecek diye çok korkuyorlar, ama bir yandan benimle gurur duyuyorlar. Abim İlker Dinçer. Yirmi yaşında  benden dört yaş büyük mahallenin delikanlısı, kızların hayallerini süsleyen, kaslı, yakışıklı,  karizmatik ama benim için sıkıcı, bunaltıcı, kısıtlayıcı tam ideal bir abidir. Bazen ne kadar çok kızsamda dayanamayıp barışıyorum. O benim canım, kanım...
Annem Feride Dinçer.  Kırk yaşına basmış, ela gözlü, beyaz tenli, titiz , işine önem veren ideal bir ev hanımı... anneme çok benziyorum. Beyaz tenim olsun gözlerim olsun ama saç olarak babamın rengini taşıyorum. Açık kahve.
Babam Ali Dinçer. Annemden üç yaş büyük, zabıta, kurallarla yaşayan, saygısızlığa tahammül edemeyen fakat sevgisini bol bol gösteren yüreği temiz babam. Onu çok seviyorum o benim herşeyim.
Tik tak...
Tik tak...
Tik tak...
"Umarım verdiğim ödevleri yapmış olursunuz."
Öğretmenin bize tehdit dolu bakışlarından gözlerimi çekip cebimdeki telefonun saatine çevirdim gözlerimi. Bu zil kaç dakika sonra çalıyordu? Ne zaman çalacaktı? Sıkıntı ile gözlerimi devirip önümde ki tahtaya çevirdim gözlerimi.
"Yarın için bir plan yapalım mı?"
Gözlerimi tahtadan çekip yanımda ki sıra arkadaşıma sabitledim. Aslında o benim arkadaşım değildi. O benim kardeşim gibiydi. Bütün sırlarımı onunla paylaşırım. Üzüntümü, sevincimi her daim yanımda oturan kardeş bildiğim kıza anlatırım o da aynı şekilde bana anlatır ve derdimize derman oluruz.
Büşra Kul. Benim neşeli,  sevimli,  sinirli biraz da agrasif yapılı. Ama kalbi temiz. Birde dersleri takdir ve başarı belgeli çalışkan arkadaşım...
"Aslında çok iyi olur aklında ne var?"
Büşra bir süre düşünüp, buldum diye cırlayarak parmak şıklattı. Bu hali beni güldürmeye yetmişti. Bazen tam bir çocuk gibi davranıyordu. Tabi bu hareketi ne kadar çocuksu olsa da, şirin duruyordu.
"Bence abinlerin mekânını basalım." Abimlerin mekânını basmak mı?
"Aferin Büşra. Bula bula bunu mu buldun." Tabiki olmazdı. Sonra abim beni lime lime eder, köpeklere parçamı atardı ki, bu da isteyeceğim son şeydi. Abim erkek içinde durmamı istemiyor çünkü onların bana bakıp hayal ettikleri bir şey varmış.  Çok saçma. Hem onların takıldığı mekân çok tekin bir yer değil.
"Ama-" sözünü devam ettiremeden işaret parmağımı onun dudaklarının üstüne bastırdım. Kattiyen olmazdı.  Hem ben oraya niye gitmek istediğini çok iyi biliyordum. Sarp abi için. Abimin en yakın arkadaşı,  hatta kardeşi. 
Sarp Günay. Abimin can dostu, en iyi arkadaşı. Aynı üniversite de okuyorlar. Abim ona çok güvendiği için çoğu zaman beni Sarp abiye emanet eder. Abim gibi kasları var yakışıklı bir yüzü ve kendine has kokusu. Diğer erkeklere taş çıkartır. Tabi ilk sırada abim yer alıyor benim için. Sarp abiden çok hoşlanıyor ama umutsuz vaka diyebilirim. Çünkü Sarp abinin yanında her daim çok seksi kızlar bulunur. Büşra ise daha 16 yaşında bakması bile bir mucize olur.
Büşra bana çok darılmıştı. Bunu gözlerinde ki parıltının sönmesinden anlamıştım. Ama yapabilecek birşey yok abim bacaklarımı keserdi. Zilin sesi kurtarıcım olurken Büşra çoktan sıradan kalkmış, hızlıca sınıfın çıkışına gidiyordu. Şuan trip atacak zaman mıydı? Çantamı sırtıma takıp normal adımlarla sınıftan çıktım.  Hızlı bir biçimde merdivenleri indikten sonra, güneşin sıcacık ışınları beni ısıtmaya başladı. İlkbahar ayı olsa gerek havalar bayağı ısınmıştı. Okul alanının dışına çıktığımda hemen karşı ki duvarda yaslanan Sarp abiyi fark ettim. Elinde ki her an düşecekmiş gibi duran sigarayı dudaklarına götürdü. Dumanı içine çekerken elmacık kemikleri ortaya çıkıyordu. Hemen yanımda ise onu resmen gözleriyle ikiye bölen Büşra vardı. Bu hali bende gülme isteği uyandırıyordu. Büşra beni fark edip hızlı adımlarla yanıma geldi. Bu kız bana demin trip atmıyor muydu?
"Sarp burda! Sarp burda! Sarp burda!" Bozuk plak gibi başa sarıp duruyordu. 'Sarp burda! Sarp burda! Sarp burda!'
"Yani?" Buradaysa ne olmuş?
"Şu yakışıklılığa bakar mısın?"  Bakıyorum ama karşımda abi dediğim bir adam görüyorum. Tamam biraz yakışıklı olabilir. Az önce biraz mı dedim ben? Çok yakışıklı demek istedim. Kusursuz derece yakışıklı... Bence Büşra ile Sarp abinin tanışma zamanı geldide geçiyordu. "Yürü!" Dedim kendimden emin bir ses tonuyla artık Büşra'da rahatlasın, bende. Sarp abi bizi görür görmez ufak bir tebessüm edip yanımıza geldi. Büşra'ya baktığımda utanmış ve başını yere eğmişti.
"N'aber güzellik" Sarp abi bana hep güzellik diye seslenir, bu beni hiç rahatsız etmez çünkü küçüklüğümden beri bana güzellik kelimesini kullanır.
"İyidir abi. Bak seni kimle tanıştıracağım, bu benim en yakın arkadaşım Büşra." Sarp abi memnun olmuş bir ifadeyle elini Büşra'ya uzattı ve el sıkıştılar. Sarp abi buradaysa, abim neredeydi. Sarp abi abimsiz gelmezdi buraya.
"Abim nerede, o gelmedi mi?" Sarp abi sorduğum soruya cevap verecekti ki arkamdan tanıdık bir ses işittim.
"Burdayım, geldim, sorun yok." Nasıl sorun yoktu. Tişörtü yırtılmış, saçları dağılmıştı.
"Nasıl sorun yok. Bu halin ne?"
Koşarak yanına gidip yüzünü inceledim. Allahtan yüzünde morluk yoktu.
"Allah aşkına İnci bir dur kızım ya." Şaşkın bir şekilde abime bakarken Sarp abinin, abime yönelttiği soru daha da şaşırmama neden olmuştu.
"Beni de götür dedim sana. " Abim onaylamaz şekilde kafasını sallayıp cevap verdi.
"Hayır.  Sen İnci'nin yanında dur. Bu hayvanların ne yapacağı belli olmaz." Bu hayvanlar kimdi. Abim kiminle kavga etmişti. Beni kim ne yapsın. Büşra koluma dokunup gitmesi gerektiğini söyleyince onu yanaklarımdan öpüp peşinden bakmaya başladım.
Abimin kolunun altında eve doğru yürüyorduk. Sarp abi bir işinin çıktığını söyleyip,  yanımızdan ayrıldı. Güneş sıcaklığını her yere yaymıştı. Hangi akla uyup, bugün üzerime kazak giymiştim ki ahh! Lanet olsun.
"Okul nasıldı abicim?"
"İyi"
"Ne derece iyi güzelim?"
"Sıkıcı"
"Bende sıkıcı diyordum. Ama bak şuan üniversitedeyim."
"Bende üniversiteli olmak için can atıyorum. "
"Biliyorum" artık esas soruyu sorma vakti gelmişti.
"Kiminle kavga ettin?"
"İlgilendirse bilirdin." En sinir bozucu söz buydu herhalde. 'İlgilendirse bilirdin'  mıy... mıy... mıy... Artık eskidi bu sözler. Daha fazla üsteletmedim. Eve girdiğimizde annemin mutfakta olduğu belli oluyordu. Mis gibi kokular geliyordu.  Bir dakika bu musakka kokusu mu? Evet. Evet. Musakka kokusu. Koşarak mutfağa girdiğimde annemin boynuna sarılıp, yanaklarını dur durak bilmeden öpüyordum.
"Dur. Deli kız dur." Annemin gülerek söylediği bu cümleyle daha da çok öpesim gelmişti.
"Annemi rahat bırak! İnci." Arkamı dönüp abime baktım.  Çok fazla tatlı duruyordu. Koşup onunda yanaklarını öpmeye başladım.  Beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Ama başarılı olamadı.
"Dur bir kızım yanaklarım hep salya oldu." Bu sözünü duyunca alınmıştım sonuçta o benim abimdi. Böyle demesi gerekmezdi. Bozularak boynuna doladığım kollarımı çekip mutfaktan çıkacaktım ki kolumu tutup beni göğsüne yasladı.
"Sen benim tatlı belamsın." Abim benim gönlümü hemen almıştı. Bu çocuk işini iyi biliyordu.
Odama girip kapıyı ardımdan kapattım.  Ufak kütüphanemden yarım kalmış romanımı alıp yatağın üstüne kendimi gelişi güzel attım.  Kitap okumayı gerçekten çok seviyorum,  hayal etmeyi ve kendimide o kitap kahramanı yerine koymayı... çok seviyorum. Bazen keşke yaşayacağım sevgi, okuduğum romanlarda ki gibi olmasını istiyorum. Ama gel görki hayaller ve hayatlar diye birşey var. Benim seveceğim kişi, bana güven vermeli. Çünkü benim için sevgiden önce güven önemli.
Okuduğum kitaptan sıkılınca, arasına ayracı koyup, yatağın yanında ki komidine koydum. Yataktan ayaklarımı sarkıtarak başımı geriye doğru atıp gerindim. Karnımdan gurultular yükseliyor, midem bulanmaya başlamıştı. Buda aç olduğumun habercisiydi. Annem benim en sevdiğim yemeği yapmıştı. Musakka. Abim sevmez musakkayı, neymiş içinde patlıcan olan her yemek güzel olmazmış, çünkü beyefendi patlıcan sevmiyormuş...
"İnci. Gel sofrayı kur kızım,  misafirimiz gelecek."
Misafirimiz varmış demek. Valla şuan kim olduğu zerre umurumda değil.  Karnım aç ve yemek yemek istiyorum. Odanın içinde biraz daha oyalanıp, sonunda çıkmaya karar verip mutfağa doğru uyuşuk adımlarla yürüdüm.
"Nerdesin sen İnci. Çabuk kur şu sofrayı. "
"Tamam. Anne."
Mutfak dolabını açıp tabakları almaya çalıştım.  Lanet olsun ki boyum kısa olduğu için yetişemiyordum.
"Anne kim geliyor?"
"Sarp abin ve ailesi."
"Niye geliyorlar?"
"Biz davet ettik."
"Musakkayı benim için yapmadığın belli."
Annem bakışlarını bana çevirip içten bir gülümsemeyle tencerede ki çorbayı karıştırmaya devam etti.
"Kıskandın bakıyorum." Annem bana manalı manalı bakıyor, arada bir küçük kahkahalar atıyordu.
"O zaman sekiz tane çıkarıyorum." Annem biraz düşünür gibi yapıp "sen yedi tane çıkar. Samet'in geleceğini sanmıyorum. "
Samet Günay. Sarp abinin, abisi. Aralarında beş yaş var. O biraz daha sert, ciddi. 
Dolaptan yedi tane tabak alıp masanın üzerine koydum. Yedi tane çatal ve kaşığıda yanına koyup aynı şekilde bardakta koyup, güzelce masaya tabakları dağıttım. Annemin üzerimi değiştirmem konusunda ki tavsiyesine uyup, odama doğru koşmaya başladım. Dolabımı açıp jean buz mavisi bir kot çıkarıp üzerime giydim. Üstünede siyah sade bir sıfır kol giyip saçlarımı açtım.  Büşra, Sarp abinin bize geleceğini bilse, şu dakika kapının önünde olurdu. Odada küçük bir kahkaha atıp kendi kendime olumsuz anlamda kafamı salladım. Bu kız bir gün beni öldürecekti. Ama gülmekten.  Kapı çalmaya başlayınca pat pat pat sesler duyuldu. Annemin terlik sesleri yürürken pat pat pat diye ses çıkartıyordu. Kapı açılıp 'hoşgelniz' sesini duyunca odadan çıkıp annemin yanına gittim. Babamla abim misafirlerle gelmişlerdi. Misafirlere 'hoşgeldiniz' dedikten sonra oturma odasına geçtik.  Abim ve Sarp abi ayrı bir odaya çekilirken bende Hülya teyze ve Cemil amcanın karşısına annemle babamın yakınına oturdum. Annem ve Hülya teyze kendi aralarında konuşurken babam ve Cemil amca da kendi aralarında konuşuyorlardı.
"Nasılsın İnci'cim" Hülya teyzenin bana yönelttiği soruyu duyup bakışlarımı ona çevirdim. "İyiyim Hülya teyzecim siz nasılsınız?"
"Bende iyiyim canım. Saol." Hülya teyze annemle yarım kalan konuşmasına dönerken canımın sıkıldığını hissettim. Acaba abimler odada ne konuşuyorlardı. Annem Hülya teyzeyle, cemil amcayı yemeğe davet edince bana da abimleri yemeği haber vermem için gitmemi söyledi. Oturduğum koltuktan kalkıp abimin odasının önüne geldim. Kapıyı iki kez tıklatıp 'gel'  sesini duymadan kapıyı yarım açıp içeri baktım. Abim bilgisayarın başında otururken, Sarp abi ise elinde ki telefonla uğraşıyordu. Bumuydu bunların sohbet anlayışı. Sarp abi beni fark edince elinde ki telefon yere düştü.  Hızlı bir şekilde telefonu eline alınca kontrol etti. Galiba birşey olmamıştı. Abim beni fark edince 'ne var' dercesine bakınca açıklama yaptım.
"Annem sizi yemeğe çağırıyor."
"Tamam. Sen geç içeri biz birazdan geliriz." Tamam diye mırıldanıp tam kapıdan çıkacaktım ki gözlerim, Sarp abinin gözlerine takıldı. O da bana bakıyordu. Utandığımı hissedip gözlerimi kaçırdım. Kapıyı geri kapatıp mutfağa doğru ilerledim. Masaya oturduğumda annem çoktan çorbaları kaseye doldurmuştu. Abimlerde masaya oturunca yemekler yenmeye başladı. Babamla Cemil amca karşı karşıya, annemle Hülya teyze karşı karşıya,  benle Sarp abi karşı karşıya, Sarp abinin yanında da abim oturuyordu. Garip olan şey ise Sarp abinin bana olan bakışlarıydı. O yeşil gözleri öyle belli oluyordu ki fark etmemek elde değildi. Gözlerimi ondan kaçırmaya çalışıyordum ama pek başarılı olduğum söylenemezdi. Yemek boyu aileler konuşmuştu. Abimle Sarp abi konuşmuştu. Bir tek ben sessizdim. Yemek bittiğinde herkes oturma odasına gidip, sohbetlerine orada devam ettiler. Bende masayı toplayıp, bulaşıkları makineye yerleştirip, tezgahın üstünü silip oturma odasına geçtim.  Abimlerin karşısına oturduğumda Sarp abinin bana baktığını hissettim.
Saatler ilerliyordu. Artık sıkılmaya başlamıştım. Kimse benimle ilgilenmiyordu annem sadece 'şunu yap İnci. Bunu yap İnci.'
Misafirler nihayet gittiğinde izin isteyerek yatmaya gittim. Üzerimde ki pantolonla, siyah sıfır kol tişörtü çıkarıp onların yerine pijama takımımı giydim. Pikeyi açıp ışığı kapattım. Yatağa yatıp pikeyi üzerime örttüm.

"İnci. Hadi sabah oldu. Okula gideceksin. Kalk artık şu yataktan." Ya sabır diliyorum. Annemin sesi odayı doldurup kulağımın zarını patlatmaya birebirdi. Kalkmak mecburiyetindeydim okula gitmem gerekti. Neyseki bugün cumaydı. Hafta içi en sevdiğim gün bugündü. Yataktan yavaş hareketlerle kalkıp aynanın karşısına dikildim. Aman allahım şu saçın, şu yüzün haline bak resmen cadılardan farksızdım. Ohh valla hayat abime güzeldi. Bugün dersi öğleden sonraydı. Öğlene kadar iyi bir uyku çekeceğine aminim.
Hemen kabarmış olan saçlarımı hafifçe düzeltip, okul formamı üzerime giydim. Saçlarımı düzleştirip, gözlerime hafifçe kalem çektim. İşte hazırım. Çantamı elime alıp odadan çıktığımda annemin beni mutfakta beklediğini anlayıp adımlarımı mutfağa çevirip, kapıdan anneme baktım.  Masaya çeşit çeşit benim için bir sürü kahvaltılık koymuştu. Masaya oturup bir iki birşeyler atıştırıp, annemi yanağından öpüp evden çıktım. Telefonumu ve kulaklığımı cebimden çıkarıp, kulaklıkları takıp, telefonumdan en sevdiğim şarkıyı dinlemeye başladım. Bir tane favori şarkım vardı. Buray: sen sevda mısın?  Şarkısı. Okula hızlı adımlarla gidiyordum. Geç kalırsam yok yazılırďım. Gerçi ikinci dönemdeyiz ama yinede yok yazılmak istemiyordum.
Okula geldiğimde, oyalanmadan sınıfa çıktım. Lanet olsun. Geç kalmıştım işte, neden evden biraz  daha  erken çıkamazdım ki...
Sınıfın kapısını tıklatıp 'gel' sesi duyduğumda kapıyı çekinerek açıp hocadan özür dileyerek yerime geçtim.  Bütün sınıfın gözü benim üstümdeydi ve çok utanmıştım doğrusu. Acaba yoklama alınmışmıydı? Off ya yok yazılmışsam.
"İnci. Nerdesin sen allah aşkına?"
"Büşra. Yoklama alındı mı?"
"Alınmadı."
"Ohh, çok şükür. " yok yazılmamıştım yani. Bu iyi birşeydi.
Günler herzaman ki gibi sıkıcı geçiyordu. Karnemi almama az kalmıştı. Bu sene alacağım belge şüphesiz ki teşekkürdü. Acaba babamdan karne hediyesi olarak ne isteyeceğimi henüz belirlemiş değildim. Babam benimle gurur duyuyordu. Zaten onu hayal kırıklığına uğratacak hiçbir şey de yapmazdım. Tabi bu aralar annemin bir takım tuhaflıklar sergilediği ortadaydı.Yorgunluktan da olabilirdi. Ona ne zaman neyin var desem susuyordu. Abimde öyleydi.  Bu aralar benden gözünü kaçırıp duruyordu. Bunun nedenini ona sorduğumda ise, beni geçiştirmeye çalışıyordu. İnşallah bunun altından kötü birşey çıkmazdı. Aradan iki hafta geçmişti. Nihayet karnemi alıp yaz tatiline en rahat şekilde girecektim. Büşra ile okulda yarın için sözleşip evlerimize doğru dağıldık. Yarın Büşra ile hem gezip, hem alışveriş yapıp, biraz da dedikodu yapacaktık. Anahtarımı çıkarıp, kapıyı açtım ve kendimi keyifle oturma odasına yönlendirdim. Ama içeriye giremedim.
"Dediğim gibi Ali. Bizim oğlan çileden çıktı.  Onun başını bağlamak istiyoruz. Bize en uygun gelin adayı İnci. Eğer sende kabul edersen, ikisinin başını bağlamış oluruz." Bu ses Cemil amcanın sesiydi. Ne diyordu böyle hangi oğluyla evlendirmeye çalışıyordu. Ben daha 16 yaşındayım.

Merhaba sevgili okurlar. Bu benim ilk hikayem beğenirsiniz beni çok mutlu edersiniz. :)

SEN BENİMSİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin