Erma hemşire annesinin göz yaşları içinde bindi trene.Arkasında gözü yaşlı bir ana ve kardeşlerini bırakarak.
Annesini bırakmak zor olsada onun söyledikleri ona daha fazla güç vermişti.
"Git kızım elinden geleni yap. Vatan toptakları işgal edilmesin .Rahmetli annem hem anlatır hem ağlardı. memleketlerini bırakıp gelmişler. O zamanlar annem nişanlıymış babamla .Dedenin ailesi bu tarafa Kütahya civarına yerleşmiş evli ağabeyleri ,ablaları ayrı yerlere. Hep hasretleriyle yandı canım anam. Üzüntüden ince hastalığa yakalanıp vefat etti.Elinden geleni yap yavrum.bu anlattıklarım sana güç versin. Baban sağolsaydı oda gitmeni isterdi.Gözün arkada kalmasın hadi Allah'a emanet."Evet onlar birzamanlar Osmanlı toprağı olan ,Bulgaristan göçmenleriydi.
Erma hemşire gözünden arka arkaya damlayan yaşları ellerinin tersiyle silip omuzlarına daha dik bir pozisyon verdi. Saatlerce sürecek yolculukta belki bir arkadaş ona iyi gelecekti. Lakin şimdilik yanında ve karşısında oturan kimse yoktu.
Acıktığını hisseder gibi oldu.Torbasından annesinin yaptığı bazlamayı çıkardı .Her nekar düşündükleriyle boğazında oluşan düğüm sıkı bir hal alsada ,derin derin nefes alıp matarasından bir yudum su aldı.Birden kapıda masumane gözlerle ona bakan küçük bir erkek çocuğu ilişti gözlerine.
Suyu yutkunduktan sonra ,Çocuğun bakışlarıyla tekrar yutkundu.
Çocuk gidiyordu ki
-Dur bakalım.Adın ne senin?Geri adım atarak masmavi gözleriyle içli bir bakış attı Erma Hemşireye.
-yusuf..
-gel bakalım Yusuf.
Yusuf ismi dökülürken dudaklarından sesi titredi Erma hemşirenin .Rahmetli babasının ismiydi bu isim.Devam etti konuşmalarına
-otur şöyle. ..
Elini yanındaki koltuğa koyarak.
Usulca yaklaşıp oturdu Yusuf ,Erma hemşirenin yanına.Gözü erma hemşirenin elindeki bazlamada sabit kalmıştı. Aç olduğu herhalinden belliydi .Elindeki bazlamayı küçük çocuğa uzattı hemşire.
Karnı doyduktan sonra solgun olan yüzüne daha bir renk geldi küçük Yusuf'un.Sarı saçlarını okşadı Erma hemşire küçük arkadaşının,
-eee anlat bakalım yakışıklı bey ,bu trende bulunma sebebiniz nedir?
Başını öne eğdi.
-yaşlı bir nenem var.Bize o bakıyordu.Şimdi çok hasta ağabeyimle onu şehre hastaneye götürüyoruz.
Derin bir iç çekti üzüntülerine küçük Yusufun derdinide ekleyerek.
-Nesi var nenenin?
Herşeyden birhaber iki avuç içini trenin tavanına doğru çevirerek ve dudaklarını bükerek.
-bilmiyorum ki ağzından kırmızı birşey geldi geçenlerde öksürünce. Dişleri kanıyor sanırım.Doktor iyi eder demi abla nenemin dişlerini?Pencereye doğru yüzünü çevirdi Erma hemşire yalan söylemeyi beceremesede konuşmadan "evet"dercesine başını salladı.
Yüzünde ne kadarda masumane bir gülümseme belirmişti nenesinin iyi olacağını duyunca.
Dünya senin kadar temiz değil çocuk.keşke senin kalbin kadar temiz olsa herkes.Kimse senin kadar ılımlı değil çocuk.Keşke herkes senin kadar iyi ,güzel düşünse....
Ne kadar da hızlı geçmişti küçük dostuyla yolculuk. Şehre yaklaşınca ağabeyi belirdi kapıda biraz kızgın, biraz tedirgin halde ...
-Neredesin sen Yusuf tüm vagonlarda seni aradım.
-şey ağabey....
-hadi gel gidiyoruz .
Yusuf'un alnına öpücük kondurup uğurladı Erma hemşire küçük dostunu.
Şimdi iç sesi ve ruhu kendinden tamamen bağımsız bedeniyle kalma vakti gelmişti..
Belkide tüm acılarını hatırlamaması için yalnız kalmamalıydı.
Tren, asıl kaderin başladığı fakat yolculuğun bittiği son durağa varmıştı .
Erma hemşire derin bir nefes alıp adımlarını trenden aşağı attı. O kadar derin bir nefes içine çekmişti ki sanki bu nefes ona yaralı tüm askerlere bakacak güç kadar yetecekti ,sonra bu nefes tükensede olurdu onun için.Valilikten aldığı bilgiyle buluşma noktasına vardı .iki asker ve yanında on kadar bayan karşılamıştı Erma hemşireyi.
Anladığı kadarıyla onlarda Erma hemşire gibi gönüllü meslektaşlarıydı.Askerlerden biri Erma hemşireye yaklaşarak,değişik şivesiyle,
-hoşgeldin bacım.sende gönüllü hemşirelerdensin galiba buyrun gidelim.-hoşbuldum kardeş.
Dedikten sonra ,gidecekleri noktaya yürürken diğer yandan tanışıyordu aynı yola başkoymuş yüreği geniş insanlarla.
Çanakkale geçilmezdi .Değil Çanakkale,bu zamana kadar şehit kanlarını gereğinden fazla içmiş vatan toprağının ,hiçbir zerresi gözü aç ,ruhu aç vicdandan yoksun düşman bozuntuları tarafından işgal edilemezdi.Erma hemşire gibi yüreği iman ,gönlü vatan aşkıyla mecnun olmuş milyonlarca Erma, milyonlarca Salih varken adete cennetten bir köşe olan bu vatan şerefsizlerin ,katillerin pislikleriyle buladığı bir köşeye dönüşemezdi...
--- -****************----
Görev yapacağı bölükte yerini almıştı artık Erma hemşire.üst üste gelen yaralılar,yarası ağır gelip şehit düşen askerler ....Çadırdan dışarıya çıkıp dizlerinin üstüne çöktü Erma hemşire .Düğüm olan boğazından çıkabilecek en çok güç ile bağırdı.
-yeteeer Allahsızlar..
Omuzunda bir el onu ayağa kaldırdı. İki eliyle gözyaşlarını sildi.gözleri ağlamaktan bulanıklaşan yeşil gözler az yukarı kalkarak bi okadar yeşil gözlerle buluştu.Yeşil gözlerin sahibi olan askerin dudaklarından
-Güçlü ol hemşire .
Cümlesi döküldü.Bu gözler ona güç vermiş olmalı ki boğazındaki ve Yüreğindeki düğüm biraz olsun gevşemişti....
Not..bende Bulgaristan göçmeni bir torun olarak onların ne kadar acı çektiğini anlattıklarıyla biliyorum. Bana anlattıklarıyla ilham veren Rahmetli büyük nenem ve Rahmetli büyük dedemi anarak Allahtan rahmet diliyorum....
![](https://img.wattpad.com/cover/59883312-288-k918596.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REVNAK-I AŞK
RomanceHikayedeki kişiler tamamen hayel ürünüdür. Yaşanan acılar ise hepimizin ortak acısı...Teknolojik çağdaki aşklardan sıkıldıysanız birde 1900 lerdeki bu aşka bir göz atın.. Başını dikti asker gökyüzüne, gözleri ,içindeki karanlığın zıddına bir mavilik...