Uçağa binmek için bekleyen kız çoktan bir çok kişinin dikkatini çekmişti. Sahip olduğu görünüşten daha çok bulunduğu ruh hali buna sebep olmuştu. Yalnızdı ve alabildiğine sessizdi. İnsanların ona attığı garipseyen bakışları ise hiç umursamıyordu. Aslında bir süredir insanları umursamıyordu. İnsanlardan uzaktı. Ona göre insanlar kendi menfaatlerinden başka hiçbir şey için çalışmıyorlardı. Gözlerini para bürümüş ve bencillerdi. Kendi monoton hayatlarında kaybolup gitmişlerdi. Çok küçük yaşlarda karar vermişti Eylül öyle olmayacağına. Her zaman bir şekilde farklı olmuştu zaten. Ailesi, arkadaşları ve öğretmenleri de bunun farkındaydılar ve biliyorlardı ki o özeldi. Neredeyse tüm herkesin ona bakışı ve onun hakkındaki fikirleri bir başkaydı. Bu arkadaş çevresinde de benzerdi. Kimileri ondan uzak dururdu, kimileri dalga geçerdi, kimileri onu ilgi çekici bulup merak ederdi, kimileri onu çok severdi ve yakın arkadaşı olmaya çalışırlardı ama öyle biri vardı ki Eylül en çok da ona yakındı. Eylül Yavuz'u kendisi gibi görürdü. Yavuz'sa gerçekten Eylül'e çok benzerdi. Görüşleri, hayalleri, düşünceleri Eylül'le kesinlikle tezada düşmezdi. Ama Yavuz sosyal bir çocuktu. Herkesle arasını iyi tutmaya çalışırdı. Eylül'ün aksine insanları severdi her ne kadar insanlar konusunda Eylül'le olan düşünceleri aynı olsa da yine de insanları severdi. Uçağın kalkış saati gelmişti. Ağır adımlarla kapıya doğru ilerlemeye başladı. Sabahın erken saatleri olduğu için pek fazla insan yoktu. Uçağa binip koltuğuna iyicene yerleşti. Çantasından kitabını çıkartıp okumaya başladı. Elindeki yine bir bilim kurgu romanıydı. Bilim kurgu romanları en sevdiği kitap türleri arasındaydı. Onun için tozlu gri ve monotonlaşmış hayatlardan bir kaçış yöntemi bir kapıydı. Oradaki karakterleri kendi yaşarcasına benimser kendine göre sıkıcı hayatından kopup giderdi. O kitabını okurken yan koltuğunda oturacak olan bayan yerine yerleşmeye çalışıyordu. Az sonra uçak havalanacaktı. Eylül uçağın havalanma anını çok severdi. Arkasına heyecanla yaslandı, hostesin uyarılarına çok kulak vermeyip kulağına kulaklıklarını takıp her zaman yanında taşıdığı kırmızı renkli mp3'ünden en sevdiği şarkıyı açtı. Ve sonunda uçak havalanmıştı. Eylülün doğduğu şehre veda eder gibi bir hali vardı. Aslında bu şehri pek fazla sevmezdi ama bu yaz tatili onun için çok farklı, eğlenceli ve güzel geçmişti. Yavuz onu bir yardım derneğinde gönüllü olarak beraber çalışmayı önermişti. Eylül bunu tabi ki de hiç düşünmeden kabul edecekti. O her zaman mazlumun, zulüm görenlerin, yardıma ihtiyacı olanların yanında olmak onlara yardımcı olmak istemişti. Gittiği dernekteki insanlar onu çok sevmişler ve benimsemişlerdi. Bilhassa Eylül de onları çok sevmişti. İçinden onları çok özleyeceğim diye geçirdi. İstanbul'a daha geç dönmeyi planlıyordu ama maalesef okulu buna izin vermemişti. Ve yarın akşam İstanbul'a geri dönüyordu. Ertesi sabah derneğe geldiğinde Yavuz da oradaydı. Yavuz hala onun daha geç gideceğini sanıyordu. Şakasına "Demek gidiyorsun ha!" demekten alamadın kendisini. Bunu söylerken Eylül'ün yüzüne oturan hüznü fark etmişti. Eylül sessizce evet bu akşam gidiyorum dedi. Yavuz ortamın havasını yumuşatmak için oradan buradan konu açmaya çalışıyordu. Sonra dün yağan yağmur geldi aklına ve anlatmaya başladı. Ben ne zaman İstanbul'dan bu şehre dönecek olsam ben hava-alanına doğru giderken ya yağmur yağmaya başlar ya da en kötü hava kapanır, dedi. Eylül'ün bu çok hoşuna gitmişti. Akşam hava alanına giderken havanın kapandığını fark etmişti bunu hatırlayınca yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. O sırada cep telefonuna bir mesaj gelmişti. Mesaj Yavuz'dandı ve şöyle yazıyordu. "Şu an burada inanılmaz bir yağmur başladı" Eylül küçük çaplı bir şok geçirdi. Ama yüzüne yerleşen gülümseme bir çok şeye bedeldi ve Yavuz da bunun öyle olacağını bildiği için bu mesajı atmıştı. Çantasından not defterini çıkarttı ve olanları yazmaya başladı. Eylül'ün gideceğini duyan Yavuz yine boş durmamıştı. Bir anda ortalıktan kaybolmuş ve cüzdanındaki paranın hepsini en yakın arkadaşına hediye almak için kullanmıştı. Öyle çok ahım şahım şeyler değillerdi ama Eylül'ün o an alabileceği en güzel ve en değerli hediyelerdi. Yavuz ona bir tane defter bir tane not defteri ve bir de güzel bir kalem almıştı. Ona bu hediyeleri verirken de şunları söylemişti: "Sen iyi bir yazarsın bunlara da yazılarını yazarsın artık yazdıkça da beni hatırlarsın ha bir de unutmadan iyi bir yazarın yanında her zaman bir not defteri olmalı ki o an aklına gelenleri not alabilsin sen de bu not defterini hiç yanından ayırma ki aklına ansızın gelen şeyleri ya da o an hoşuna gidenleri not edebilesin. Yavuz gerçekten Eylül'e çok değer veriyordu ve Eylül'ün bunu sonuna kadar hakkettiğini düşünüyordu. Bilhassa Eylül de öyleydi. Yavuzun hep iyi olmasını ister bir derdi olduğu zaman Yavuz'un gözlerinden anlardı. Aslında Yavuz'la Eylül'ün birbiri hakkındaki bir çok isteği, hayali ve düşünceleri karşılıklıydı. Uçağın inişe geçtiğine dair anons verildi. Eylül alel acele eşyalarını topladı. O fark etmemişti ama not defterini düşürmüştü. Ama bu yanındaki kadının dikkatinden kaçmamıştı.. Hava alanından beri Eylül'ü izliyordu. Eylül onun ilgisini çekmişti. Hatta uçakta onun yanında oturduğundan dolayı memnun gözüküyordu ve şimdi Eylül'le iletişime geçebilmek için ona bir fırsat doğmuştu. Hemen yerden not defterini aldı ve Eylül'ü nazikçe dürtüp defteri ona uzattı ve uzatırken "Sanırım bunu düşürdünüz küçük hanım",dedi. Eylül de nazikçe "Teşekkür ederim",dedi. Esasında Eylül çok kibar bir kızdı ve çok merhametliydi. Ve kadının ona karşı olan bu nazik mizacı onun hoşuna gitmişti. Kadın "Garip bir kızsın",dedi. Bu söz Eylül'ün çok ilgisini çekmedi ve sessiz kalmayı tercih etti. Ve farklısın diye ekledi kadın. Eylül'den hala ses çıkmıyordu. Kadın "Biliyor musun senin gibi olmayı çok isterdim",dedi. İşte bu gerçekten ilgisini çekmişti. Evet onu bir çok kişi severdi davranışları düşüncelerinin farklı olduğu bilinirdi ama onun gibi olmak isteyen biri ilk defa karşısına çıkmıştı. Hafifçe kekeleyerek "Gerçekten mi?", dedi. Evet dedi kadın. Aslında ikisi de ne diyeceğini bilmiyordu. Ama kadın kesinlikle bu fırsatı kaçırmak istemiyordu. Adım Maviye diye girdi araya tekrardan. Bu kadın gerçekten Eylül'ün ilgisini çekmişti. O da kendi adını söyledi. Maviye: Seni daha iyi tanımayı çok isterim,dedi. Eylül hala çok şaşkın olduğu için sessiz kalmayı tercih etti zaten o sırada da yolcular uçaktan inmeye başlamıştı bile. O da uçaktan indi. Valizlerini almaya giderken bir an durakladı ve Maviye'yi beklemeye karar verdi. Şans eseri o sırada yanından Maviye geçmişti ama bu sefer onu fark etmemişti ya da onu o şekilde orada bıraktığı için Eylül'ü çok kale almamıştı. Eylül hemen koşup kadına yetişti ve ona böyle şeylere alışkın olmadığını anlattı ve sonuna da "Bende sizi daha iyi tanımak isterim",dedi. Maviye güldü ve eline cebine atıp bir kart çıkardı. Onu Eylül'e doğru uzattı ve "Bu benim kartım bana buradan ulaşabilirsin",dedi ve gülümsedi sonra durdu ve "Tatlım benim şimdi gitmem gerek bana bir boş vaktini ayırırsan çok mutlu olurum",dedi. ve veda edip gitti. O giderken arkasından onu izledi. Sonra valizini alıp bir taksi tuttu ve okulun yurduna doğru yeniden yola çıktı. Telefonuna o an bir mesaj daha geldi. Mesaj annesinden gelmişti ve mesajda:Kızım indin mi uçaktan yazıyordu. Annesini ve babasını arayıp indiğini ve şimdi de bir takside yurda gittiğini söyledi. Bir süre sonra yurda vardı. Odasına çıktı. Kendisini çok yorgun hissediyordu. Bavulunu bir köşeye koydu ve kendini yatağına attı. Tabi alarmını da kurmayı unutmamıştı bir,bir buçuk saatlik bir gün onu yeterdi. Yetmese bile kalkmak zorundaydı çünkü daha uzun bir gün onu bekliyordu. Uçaktaki kadını düşünürken uyuyakaldı.