Never, Ever Let You Go

2.6K 94 8
                                    

"Dur artık." Üzerime bir avuç suyu daha fırlatıp kıkırdayan Amy'ye döndüm. Anlamıyordum. Yok, anlayamıyordum. Dediklerimi duymazdan geldiğinde sesimin aşırı çıkmamasına özen göstererek tane tane konuştum. "Sakın bir daha onu kendi pis cümlelerine bulaştırma. Sakın." dediğimde yüzü düştü. Amy'den nefret ediyordum. İlk başlarda arkadaş olabileceğimizi, bu işi iki dost gibi halledebileceğimizi düşünmüştüm. Onun tek yaptığı ise beni kendisinden daha da soğutmaktı. Ama bir şeyi fark etmemi sağlamıştı. Benim yanımda olalı çok kısa olmasına rağmen Zoey'ye ne kadar alıştığımı. Benden uzaklaşmaya başladığında hayatımın ne kadar sıkıcı ve durağan -aslında değildi ama ben böyle hissediyordum- olduğunu fark etmiştim. Onu seviyordum. Kimi kandırıyordum ki? Saf saf bakmasını seviyordum; benimle dalga geçmesini, saçlarımı dağıtmasını -çünkü öyleyken daha hoşuna gidiyordu- seviyordum. Ona söylemeliydim. Ona kesinlikle söylemeliydim. Bu kadar şovun yeterli olduğunu düşündüğümde başımı Amy'den çevirip şezlonglara doğru ilerlemeye başladım. Kulaç atarken birnin sesini duydum. "Ona yardım et. Lanet olsun Niall, ona yardım et! Oraya kadar yüzemem." Zayn'in sesini duyduğumda vücudumu bir şok dalgası ele geçirmişti. Zayn çaresizce birkaç metre önümü işaret etti. Suyun dibindeki karaltıyı gördüğümde hızlıca yüzdüm. Anlamıştım. Zoey.

"Ne olur yaşa. Ne olur. Gitme." Çaresizce kucağımda duran Zoey'ye baktım. Gözleri kapalıydı. "Sadece içecek almaya gitmiştim." diye hızla konuşmaya başladığında lafını bölüp Zayn'e döndüm. "Sana onu yalnız bırakmayacaksın demedim mi?" dedim dişlerimin arasından. Gözlerimin sulandığını hissedebiliyordum. "Yüzemediğini söyledi. Neden suya girdi ki?" diye mırıldandığında cevap vermedim. Aptal değildi. Boyunu aşacak kadar ilerlemesi saçmalıktı. Onu bulduğum yere baktığımda birkaç metre ötede hala yüzen Amy'yi gördüm. Bu kızla işim bugün bitmişti. Nasıl hala eğlenebiliyordu? Zoey kucağımda baygınken? Cevabı anlamıştım. Cevap bendim. Benim için yapmıştı. Kucağımdaki hareketlenmeyi hissettiğimde yerimden sıçradım. "Uyanıyor." dedi Zayn neşeli bir sesle. Gülümsedim. Gülerken gözlerimden süzülen bir damla yaşı elimin tersiyle sildim. Öksürmeye başladığında doğrulmasına yardım ettim. Öksürürken ağzından çok fazla miktarda su çıkıyordu. Saçlarını ellerimin arasına alıp ensesinde topladım. Kesik kesik öksürürken gözlerini araladı. "Ne oldu?" diye fısıldadığında kollarımı etrafına iyice sarıp dudaklarımı alnına bastırdım. Derin bir nefes verdi. Onu asla bırakmayacaktım. Asla.

Yatağa uzanmış tavanı izlerken düşünüyordum. Biraz yalnız kalmak iyiydi. Niall beni sahilden odaya kadar kucağında taşımıştı. Ne kadar gerek olmadığı hakkında bir şeyler gevelesem de beni zorla yatağa oturtup saçlarımı kurutmuştu. Çok fazla konuşmamıştık. Oraya onun için gittiğimi bilirse sinirleneceğini biliyordum. Umrumda değildi. Sadece yanımda olmasını istiyordum. Onu şimdiden özlemiştim ama biraz dinlenmem gerektiği konusunda ısrar edip daha sonra geleceğini söyledikten sonra beni yalnız bırakmıştı. Yanaklarımı şişirip saate baktım. Gideli ne kadar olmuştu? Bir saat? Belki de daha fazlaydı. Kapının sesini duyduğumda gözlerimi yumdum. Uyuduğumu bilmesi daha iyiydi yoksa tekrar yatmam konusunda ısrar edeceğinden emindim. Adımlarının sesini duyabiliyordum, yatağa doğru geliyordu. Yanıma atlayınca gülmemeye çalıştım. Uzanıp burnumu sıktı. "Uyumadığını biliyorum. Zozebobo, berbat bir oyuncusun." Yanımdaki yastıkla yüzümü sakladım. "Biliyorum." dedim ağlar gibi.  Uzanıp kafamdaki yastığı yere atarken gülüyordu. Karanlık odayı camdan gelen sokak lambalarının ışığı çok az aydınlatıyordu. Kahkahaları kesildiğinde ona döndüm. Kolunun üzerine yaslanmış bana dönük bir şekilde uzanıyordu. Kısacası beni izliyordu. Bakışlarımı kaçırıp tavanı izlemeye başladım. Sorular soracağını biliyordum. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu fısıldayarak. Omuz silktim. "Tavanın rengini tahmin etmeye çalışıyorum." Gülümsedim. O konu hakkında konuşmak için yeterince cesur değildim. Ses gelmeyince ona döndüm. Vücudu hala bana dönüktü ama o da gözlerini başka bir yere dikmişti. "Bunu neden yaptın?" fısıldarken içimde bir şeyler kopmuş gibiydi. Cevap veremedim. "Zoey." Sesi kararlı çıkıyordu. Pes edip kollarımı rahat bıraktım ve yüzüne bakmadan hızlı hızlı konuştum. "Yanına gelmek istedim, tamam mı? O sinirimi bozdu. Seninle uzun zamandır zaman geçirmemiştim. Bir anda yaptım işte. Ne olacağı umrumda olmadı. Bazem bazı şeyleri yaparsın işte, bir sebebi yoktur. Ve ayrıca.." Hızlı hızlı konuşmaya devam ederken dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Kollarını iki yanma koyup üzerime çıktığında hala beni öpüyordu. Dudaklarının bıraktığı tat hoştu, tatlıydı ve saftı. Gülümsememi bastırmaya çabalarken öpücüğüne karşılık vermeye çalışıyordum. Cevabı artık biliyordum. "Öptüğün ilk kişinin seni seven biri olmasından emin olmak istiyorum."  Ellerimi ensesinde birleştirdikten sonra saçlarının arasında gezdirdim. Dudakları boynumda gezerken eli de tişörtümün içinde tenimi okşuyordu. Ellerimi saçlarından beline doğru kaydırıp tişörtünün içine soktum. Tişörtün bitiminden tutup çıkarmaya çalışırken dudaklarını boynumdan çekip kendisi halletti. Üzerime doğru biraz daha eğildikten sonra dudaklarını tekrar dudaklarımın üzerinde hissetmiştim. Ellerim beceriksizce karnında gezerken başını ayırıp alnıma dayadı. "Bir daha sakın böyle bir şey yapma." Sıcak nefesi yüzüme çarparken afallamıştım. "Sakın." Uzanıp yavaşça yanağımı öptükten sonra saçımı kulağımın arkasına koyup devam etti. "Ve eğer bir daha böyle yaparsan, bu Zozebobo ve Nialler için hiç iyi olmaz. Çünkü Nialler, Zozebobo'yu seviyor." Dudaklarını kulağımdan uzaklaştırdıktan sonra gülümsedi. "Şimdi uyuyoruz. Zaten bugün yeterince yoruldun." Başımı üzgünce salladım. Doğrulup bağdaş kurarak yatağın üzerine oturduğumda o da yanımda belirmişti. Kolumdaki lastiği alıp buklelerimi toparlamaya çalıştım. Sanırım bugün kolumun üzerine düşmüştüm, kaldırınca sızlıyordu. "Ah.." kolumu tutup lastiği yatağın üzerine bıraktım. Boşverip yatağa uzanacakken hafifçe omuzlarımdan tuttu. "Ben yaparım." Elleri saçlarımın arasında gezinirken rahatlamıştım. Saçımla oynanmasını severdim. Dudaklarını buklelerin arasında hissettiğimde kıkırdadım. "Bağlamaktan başka her şeyi yapıyorsun." Homurdanarak tokayı koluna taktı. Güldüm. "Deniyorum, beklemeyi dene." Kahkamı bastırmak için ellerimi ağzıma bastırdım. İki eliyle saçımı yukarı doğru kaldırıp beceriksizce lastiği dolamaya çalıştı. "Acıyor mu?" dedi endişeli bir sesle. Başımı iki yana salladım. Son kez doladıktan sonra geri çekilip "Bitti." dedi kendinden emin bir şekilde. Dudaklarını köprücük kemiğime bastırdığında çenesinden tutup kendime çevirdim. Uzanıp dudağını öptüm. Geri çekildiğimde gülüyordu. "Eğer saçını her bağladığımda ödül bu olacaksa, artık her sabah ben bağlayacağım." Derin bir nefes alıp yatağa uzandığında ben de yanına yattım. Başımı başının yanına koydum, kollarıyla beni çoktan sarmıştı. "Hiç uykum yok." dediğinde hemen devam etti. "Ama sen dinlenmelisin." Başımı salladım. "Nialler." Başını çevirdiğinde dudakları yanağıma değiyordu.

"Zozebobo da Nialler'ı seviyor." Sadece homurdandığını duymuştum, çoktan uykuya dalmıştım bile.

"Hadi uyan artık! Uyansana. Bugün ilk konserim var. Nialler ve Zozebobo birlikte gitar çalacak! Veee şarkı da söyleyecekler." Yatakta zıplamaya devam ederken başımı yastığın altına soktum. "Zozebobo, cidden çeneni kapat." Uzanıp yastığı başımdan çekti ve yere fırlattı. "Uyan artık! Kalk! Hem ben ne giyeceğim? Niall!" Yanağıma eğilip sulu bir öpücük kondurdu. Pes edip doğrulduğumda hala yatakta zıplıyordu. Bacaklarından tutup onu devirdim. Başı yatağın diğer ucundan sarkmıştı, yüzünü göremiyordum. "Ben ne giyeceğim? Ya bana gülerlerse? O zaman senin seçtiğini söylerim." Kıkırdadığında ben de sessizce güldüm. Yerimden kalktım ve yatağın yanındaki tişörtü üzerime geçirdim. "Yarım saate dönerim." Uzanıp alnını öptüğümde hala baş aşağı duruyordu. Arkamdan seslenmişti ama bir şey duyamamıştım. Odama girip büyük bavulun içinden aradığım şeyi kaptıktan sonra katlayıp yatağın üzerine koydum. Duş aldım, üzerime yeni bir tişört giyip odadan çıktım. Zoey'nin odasına girdiğimde dolanıp duruyordu. Beni görüp durdu. "Olmuş mu?" Etrafında birkaç kez döndükten sonra sorarcasına bana baktı. Bacaklarını tamamen saran pantolon ve bol tişörtle hoş duruyordu. Ayaklarındaki bir çift Vans da gayet havalıydı. Elimdeki tişörtü arkama saklayıp ona doğru ilerledim. Tişörtünü tutup çıkarırken mırıldandı. "Ne yapıyorsun?" Cevap vermeden elimdeki tişörtü başından aşağı geçirdim. Saçlarını da hafifçe dağıttıktan sonra ona döndüm. "Mükemmel oldu." Kendini incelerken devam ettim. "O benim uğurlu tişörtüm." dedim mavi kumaşa bakarken. Başını kaldırıp "Teşekkür ederim." dediğinde uzanıp hafifçe dudaklarından öptüm. Elini tuttuktan sonra odadan çıktık. Aşağı geldiğinde elini elimden çekti. Başımı ona çevirdim, mahçupça gülümsüyordu. Kısa bir yolculuğun ardından konser alanına gelmiştik. Uzun süren provalarda Zoey'nin ne kadar iyi gitar çaldığını bir kez daha görmüştüm. Ve sesi.. Sonsuza kadar onu dinlemek istiyordum. Konser saati yaklaştığında kulise gittik. Diğerleri kıyafetlerini kontrol ederken Zoey odayı turluyordu. "Dur artık." dediğimde beni duymamıştı. Masanın üzerinde duran gitarı uzanıp boynundan geçirdim. "Gitarın, tişörtün ve bir adet Nialler'ın var." deyip göz kırpınca gözlerini devirdi. "Egoist." Güldüm. "İyi olacak. Seninle olacağım." Uzanıp elini ellerimin arasına alıp okşadım. "Biliyorum." Alnını öptükten sonra, hep birlikte sahneye ilerledik. 

Veee size kıyamayıp gitmeden son bir bölüm yazdım #TeamNoey'ler sdfhsdjkhjs Neyse umarım beğenirsiniz, bunu nasıl bir aceleyle yazdığımı tahmin edemezsiniz o yüzden hataları görmeyin :D Multimedia'yı bir kontrol edin ve ayrıca yorumlarını bekliyorum, her zamanki gibi :D Vote etmeyi de unutmayın, bu bölüm @Selenaty içiiin :D Hepinize iyi tatiller, yeni bölümlerde görüşmek üzere! :*

The Boy Who Changed My LifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin