4. ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP

914 19 1
                                    


Zindan iki hece, mehmed'im lafta!
Baba katiliyle babam bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma mehmed'im!
Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yolda tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel.. Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir alem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı:
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, bir kaç günlük fasıldı.
Ondan geriye kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler bugün "maruzât"!
Çatık kaş hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi bir yırtıcı zil:
Sayım var, malta da hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, naraki tokat:
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yanlız seccademin yönünde şefkat:
Beni kimsecikler okşamaz madem:
Öp beni anlımdan sen öp seccadem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan,
Karıştır çayını zaman erisin:
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler duvara mıhlı peykeler:
Duvarda, başlardan yağlı lekeler.
Gömülmüş duvara baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

Sükût...Kıvrım kıvrım uzaklık uzar:
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demir de muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık:
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, dua, eller karıncalanmış:
Yıldızlar avuç ta, gök parçalanmış.
Göz yaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş:
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım; davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!




Necip Fazıl Kısakürek şiirleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin