ESRARENGİZ OLAY

11 1 0
                                    

Gizem dünyasına bakış açınızı birden değiştirip tüğlerinizi ürpertmek yerine yerlerinden sökecek gerçek bir hikayedir !

Kalp hastalığınız yok ve heyecana dayanabilecek durumdaysanız… 
Lütfen Konsantre olup, devam edin.

Aşağıda anlatacağım esrarengiz olay,
evvel zaman içinde Marmara Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü 1993 yılında bitiren, Dilek isimli bi kızın başından geçmiştir…
(soyadı yok)

Dilek bir gün okuldan çıkmış, durakta minibüs bekliyomuş….

Yalnız korkunç da yağmur yağıyormuş bu arada. 
Kızın önüne bir araba yanaşmış. İyi giyimli, temiz yüzlü bir genç, 
“Yanlış anlamayın n'olur. Ben de yakın zamana kadar öğrenciydim. Islanmayın, gelin ben sizi uygun bir yere kadar bırakayım” demiş.

Dilek kız, başta biraz tereddüt etmiş ama çocuğun iyi niyetine inanmış ve arabaya binmiş….

Yolda sohbet filan etmişler, hoşlanmışlar birbirlerinden…

Çocuk, 
“Lütfen izin verin sizi evinize bırakayım. Bakın yağmur da iyice hızlandı” demiş.

Dilek durumun farkına varıp kabul etmiş tabi….

Yolda sohbet iyice koyulaşmış, kızın evine gelmişler, bu arada telefon değiş tokuşu yapmayı da ihmal etmemişler.

Dilek çok etkilenmiş bu çocuktan.

O hafta her telefon çaldığında yüreği hop etmiş, 
“Ay benimki mi arıyo?” diye telefona koşmuş.

Ama arayan bir türlü beklediği “o” olmamış maalesef…

Dilek yüzünü kızartıp çocuğu aramaya karar vermiş, 
“Belki numaramı kaybetmiştir, n'olucak ki ben arasam” deyip kandırmış kendini ve aramış !

Telefonu ağlamaklı bir Kadın sesi açmış.

Meğer Kadın, bizim çocuğun annesiymiş ve hıçkıra hıçkıra, oğlunun trafik kazasında öldüğünü söylemiş…

Kadınınanlattıklarından Dilek, çocuğun onu bıraktıktan 5 dakika sonra kaza yapmış olduğunu anlamış. 
“Keşke eve bıraktırmasaydım. Benim bunun sorumlusu” diyerek hemen kendini suçlamaya başlamış.

Suçluluk duygusundan kurtulmak için teyzeden evin adresi almış, 
“En azından başsağlığına gideyim bari” diye düşünmüş.

Ziyaret ağlamaklı ve de yaslı geçmiş…

Ayrılma vakti geldiğinde iyice havaya giren Dilek, 
“Bana oğlunuzdan bi hatıra verir misiniz ?

Onu gerçekten çok sevmiştim” demiş.

Bunun üzerine anne içeriye gitmiş,
döndüğünde elinde çocuğun o lanet olası kaza günü üzerinde olan gömlek varmış.

Üstelik de hala kanlar içindeymiş gömlek.

Dilek çok kötü olmuş, 
gömleğin niye saklandığı ve niye ona verildiği anlamsızlığına rağmen yine de kadını kıramayıp almış kanlı gömleği.

Ama eve gelir gelmez ilk işi gömleği yıkayıp, ütülemek olmuş.

Bütün gece gömleğe baka baka, zır zır ağlamış.

Sürekli de, “Onu ben öldürdüm, onu ben öldürdüm” diye tekrar ediyomuş kendi kendine.

Artık ağlamaktan bi'tap düştüğünde gömleği yastığının altına koymuş ve yatmış.

Sabah uyandığında kendini daha iyi hissediyomuş.

Ama yastığı kaldırdığında bi de görmüş ki gömlek yine kanlar içinde.

İnanamamış bu duruma.
“Heralde dün o kafayla iyi yıkayamadım” diyerek yeniden yıkamış gömleği.

Ama ertesi sabah da hiç bi değişiklik yokmuş gömlekte, gömlek yine kanlar içinde !

Bunun üzerine Dilek kız girdiği ruhsal çöküntünün de etkisiyle…
bir Hocaya gitmeye karar vermiş.

Çünkü başına gelen olayı mantıksal olarak bir türlü açıklayamıyormuş.

Çevresinden edindiği bilgiyle değerli bir insan olan Rıza hocayı bulup,
olayı başından sonuna anlatmış.

Rıza hoca uzun-uzun dualar okuduktan sonra Dilek e gömleği neyle yıkadığımı sormuş.

Dilek de tam iki kez deterjanla yıkadığını, ilk başta gömleğin temizlendiğini fakat sabah tekrar kanlar içinde olduğunu ağlayarak anlatmış.

Bunu duyan Rıza hoca nın 
gözleri faltaşı gibi açılmış

veeee

ellerini Dileğin kafasına dokundurarak aynen şunları söylemiş…

“A benim salak kızım,

hiç normal deterjanla kan lekesi çıkar mı

Kuşun Uykusu Bilginin KuyusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin