Herkese selamlar! Ben Şuğra ve bu da ilk hikayem! Umarım hikayemi okuyarak hoş vakit geçirirsiniz, bu beni çok mutlu eder. Değerli zamanınızı ayırdığınız için size borçluyu, iyi okumalar!
1999, Eylül
"Trish! Trish iyi misin?!"
Ablam, kafasında derin bir yara ile bana yeşil gözlerini dikmiş, iki elinin arasına kafamı almıştı. Başımı okşuyor, yara var mı yok mu diye iyice suratıma bakıyordu. Sağıma baktığımda ateşler içinde bir hurdaya dönmüş araba, soluma baktığımda ise ambulanslar, polisler, meraklı gözler bana ve ablama bakıyordu. Ne olduğunu henüz kestiremiyordum. Önüme diz çöktü ve sağ eli ile kafamı okşayarak ürkek bir tavırla sözüne devam etti.
"Trish, kaç buradan, git! Yanında Dan'i de götür! Burada olan herşeyi unut ve kaç buradan, sadece kaç!"
Şu anda tek çarem sanırım ablamı dinlemekti. Minik kollarımdan beni kaldırdı ve polis bir amcanın kollarına bıraktı. İster istemez gözümden birkaç damla yaş süzülmüştü. Kendimi arabanın içine binerken "Abla, abla" diyerek sayıkladığımı farkedememiştim. Böyle bir zamanda ağlamanın sırası değildi. Hemen yanımda oturan ikiz kardeşim Dan ise, sabit bir noktaya bakıyordu. Sadece bakıyordu. Ağzından tek bir kelime bile çıkmıyordu...
2013, Eylül
Pırasaları yavaş yavaş doğrarken Dan'in sesi ile irkildim ve kendime geldim.
"Trish, çabuk, geç kalıyoruz, hazırlanmalısın gerisini ben hallederim."
Dan hızlıca yanıma geldi ve elimdeki bıçağı aldı. Ben ise hızlıca odama doğru koşmaya başladım...
Evet. Dan ve ben hayata tutunmaya çalışıyorduk. İkimiz de 19 yaşımızı bitirmiştik. 17 yaşımıza kadar esirgeme kurumunda kaldık. Ablamız ise yaşıyor mu, öldü mü, hiçbir bilgimiz yoktu. Hayatın tüm zorluklarına rağmen harika bir üniversiteye girmeye hak kazanmıştık. Tüm zorluklara rağmen Dan ve ben derslerimizde üstün başarı gösterebiliyorduk ve bu nedenle Harvard Üniversitesi'ne tam burslu yerleşebilmiştik.
Evden çıktık ve bir halk otobüsüyle hızlıca ünivesiteye vardık. Kapısından girmek bile Dan'in kavgacı tipi sayesinde iğrençti.
"Vay, vay, vay, muhteşem ikilimiz de gelmiş, kardeş Einstein'lar."
Bunu diyen elemana kafamı çevirip dik dik bakmakla yetindim sadece. Bir elimle de Dan'in treçkotunu sıkıca tutuyordum çünkü onun huyunu çok iyi biliyordum.
"Oooo, biz de sizi bekliyorduk, Trish ve Dan, Harvard Üniversitesi'nin süper ikizleri, şöyle buyurun!"
Dan'i daha da sıkı tutmaya başladım. Arada bir de dürtüyordum çünkü bu bursu minik ve saçma bir nedenden dolayı kaybedemezdik. Buraya gelmek onun için bir işkence gibi de olsa aldırış etmemeyi öğrenmeli. Üniversite çok büyük olduğu için bizim binamıza gitmek 10 dakika yürümek gerektiriyordu. 3 dakika yürüdükten sonra az ileride bir kalabalık gördüm. İnsanlar sanki şov yapan birisini izliyordu. Birkaçı ise çığlık atıyor ve yerinden zıplıyordu. Ne olduğunu merak ediyordum. Benim böyle bir tepki vermem için yeni bir canlı türü görmem lazımdı veya bir uzaylının yaşamına şahit olmam lazımdı.
Olay yerine biraz daha yaklaşınca hoş bir akustik gitar sesi kulaklarıma nüfuz etti. Şarkıyı henüz seçememiştim. Kalabalıktan biraz sıyrıldıktan sonra az ileri gittim ve sarı saçlı mavi gözlü bir çocuğun tabureye oturarak şu anda kulaklığımda çalan Coldplay'in Yellow şarkısını çalıp seslendiriyordu Kulaklığımdan ses küçük bir cızırtıyla bu sarı çocuğun çaldığı parçaya eşlik ediyordu sanki. Bu şarkıyı çok sevdiğim için ister istemez gözlerim yavaşça kapandı ve ağzım şarkıyı tekrarlamaya başladı. Dudaklarım hafif aralıklarla açılıp kapanırken gitar sesi birden durdu.
Gözlerimi yavaşça açtım. Sarı çocuk bana bakıyordu. Kızlardan birkaçı "Neden durdun?" diyerek yakınıyordu. Hala gözlerini hafif aralıklı bana bakmıştı. Dişlerini sıktığı açıkça belliydi. Garip garip birkaç mimik yaparak bana dikkatlice bakıyordu. Gözleri fazla maviydi ve hoş duruyordu. Kendimi fazla kaptırmıştım sanki. Bir anda sarı çocuk ayağa kalktı yavaş yavaş bana doğru yürümeye başladı. Korkuyla geri geri adımlar atmaya başladım. Toplum içinden hızlıca çıktım ve az ileride olan Dan'e doğru koşmaya başladım. Hızlıca yanına gittim, kulaklığımı takıp kapşonumu örttüm. Nasıl bir duyguydu bilmiyorum ama biraz terlemiştim, kapl atışlarım hızlanmıştı ve gözümün önünde onun gözleri, kulaklarımın yanında onun gitarının sesi vardı. Sakinleşmeliydim.
Bir süre yürüdüken sonra Dan durdu. Kolumdan çıktı, kapşonumu açtı ve dik dik bana bakmaya başladı. "Ne oldu "anlamında kafamı sallarken suratımı gösterdi. "Kırmızı". "Ne?" anlamında kafamı salladım. "Yüzün. Kıpkırmızı. Hasta mı oluyorsun?" kıkırdadı. "Kış gelmeden grip mi oluyorsun?" Yüzümün kıpkırmızı olduğuna emin olmak için el aynamı çıkardım ve yüzüme baktım. Yanağım, kulaklarım da dahil olmak üzere KIPKIRMIZIYDI!