3. Gün - (Pembe ve Siyah)

222 1 0
                                    


1993 yılının yaz mevsimi yaklaşırken, biz de ailece bu yazı, Urla / Kalabak'ta bulunan büyük bir tarlanın ortasındaki küçük bir çardakta geçirmenin hazırlıklarını yapıyorduk. Babamın borçları nedeniyle paraya ihtiyacımız vardı ve bu parayı, o tarlada yetişecek bamyaları satarak çıkarabilmeyi umuyorduk. Ve tarlada belli bir altyapıyı kurup, okullar da tatile girince, Haziran ayının ikinci haftasında yerleştik çardağa. Yerleştik derken, yalnız birtakım zaruri eşyalarımızı almıştık yanımıza. Yoksa eş zamanlı olarak Urla'daki evimiz de 6 kişilik bir ailenin temel ihtiyaçlarını görebilecek bir ev olma vasfını koruyordu hala.

Neyse, bahis konusu çardakta geçirdiğimiz o özel ve güzel yaz günlerinde; artık aramızda olmayan halam, günümüzde bir ayağı çukurda olan eniştem ve şimdilerin evli ve çocuklu aile reisi kuzenimden oluşan "halamgiller" de sık sık bize geliyor, hayatımıza ve çardağımıza renk katıyorlardı.

Bir yanı kargılar, bir yanı erik ağaçları, bir yanı yazlık villalar, diğer bir yanı ise uzun ve ince bir toprak yol ile çevrili o harikulade alanda ve Kalabak'ın geri kalanında o yaz yaşadığımız maceralardan, bir "düş yumağı" olabilirdi rahatlıkla. (Ki bunu yalnız ben ve "ailem" dediğim oluşumun geri kalanı değil, merhume halam da vefat ettiği güne dek hep zikretmiştir.) Dolayısıyla neresinden bakarsanız bakın, tipik bir "nereden başlayıp, nasıl anlatsam" durumuyla karşı karşıyayım. O yüzden kendimce bir makaslama yaparak; bu yumağın muayyen bir kısmını, ama aynı zamanda benim için en kıymetli kısmını anlatmak istiyorum sizlere. Yani ilk, daha doğrusu tırnak içine almam gerekir ki, "çocukluk" aşkımı. Hem de 1 Temmuz'da, yani doğum günümde gerçekleşmişti o muhteşem karşılaşma...

Evet o gün doğum günümdü ve annem, mevcut şartlarda yapabileceğimiz en şık kutlamanın, plaja gidip denize girmek ve her deniz çıkışı bir şeyler atıştırıp, sohbet etmek olduğuna kanaat getirmişti. O gün yine bizde olan halam ve kuzenim Mahir de annemin bu fikrini pek parlak bulmuş, bu durumda biz 4 küçük kardeşe de onlara katılmak düşmüştü.

Tamam olundu ve o bölgenin en güzel plajına gidildi. Ve gün, annemin planladığı tarzda ilerlemeye başladı... Denize girip dönüşte kola içmek, denize girip dönüşte domates yemek, denize girip dönüşte tuvalete gitmek, denize girip dönüşte tavla oynamak, denize girip dönüşte dedikodu dinlemek vs vs.

Zaman ilerlerken böyle, yine denizden çıkıp, sıradaki çok yaratıcı aktivite için bizimkilere yaklaştığım bir anda; o, o güne değin gördüğüm en güzel şey, tam karşımda duruyordu! Kızıl, düz ve uzun saçları, açık kahverengi gözleri, zayıf, narin bedeni ve o pembe - siyah mayosuyla o kadar güzeldi ki! Portakal yaprağından sarkan yağmur damlası, rüzgarda dalgalanan buğday başağı, ilkbahar güneşiyle öpüşen kır papatyası... Beni fark etmeden, kumsalda salına salına yürüyerek uzaklaştı. Olduğum yerde donup kalmış ve iki şeyi anlamıştım o an. Bir: İnsan denen canlının daha fırından çıkmadan ikiye ayrıldığını. İki: Tüm susamının adına "kadın" denen tarafta kaldığını.

Ayılır ayılmaz bizim tayfanın yanına gidip bir parça ekmekle bir tutam roka aldım ve plajın diğer ucundaki bir yere giderek, tek başıma oturdum.

Bitirdiği dondurmasının iyice yaladığı çubuğunu çöpe atmaya giden Mahir, dönüşte yanıma geldi ve kuma uzandı. Kapkara tenine güneş kremi sürüyor, her zaman konuştuklarımızdan konuşuyordu. Lakin ben söylediklerine tepki vermiyor, boş gözlerle etrafıma bakınıyordum.

Dizime şiddetli olmayan bir yumruk attı ve "Uçtun mu len?" dedi. Başımı çevirip sersem sersem yüzüne baktım ve lafı dolandırmadan, direkt olarak, "Aşık oldum" dedim. Kocaman bir kahkaha savurdu! Muhtemelen ilk kez; bir elde ekmek, bir elde rokayla yapılan bir aşk itirafına tanıklık ediyordu. Ancak ciddi olduğumu belirtip, az önce olanı ve bana olanı detaylı bir biçimde anlattıktan sonra, gülme nöbeti yerini, "Ulaş ve pembe - siyah mayolu kız nasıl tanışabilir?" konulu bir tartışmaya bıraktı. Taktikler, stratejiler, Mahir'in engin tecrübeleri, müşabih hallerde başkalarının yaşadığı deneyimler falan filan. Gelgelelim o gün olamamıştı bu tanışma. "Bakalım" diyerek, sonraki günlere havale ettim muradımı.

NEYSE Kitabından AlıntılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin