İzmir / Urla'da doğdum, büyüyüp çocuk oldum...
Annem, sevdiğimiz insanlar misafirimiz olduğunda veya yılbaşı, bayram vb özel günlerde "lavaş ekmeği" almaya gönderirdi beni. Urla'da sadece iki dükkan vardı lavaş ekmeği satan ve her iki dükkan da, evimizden bayağı uzaktaydı. Haliyle bayağı yürürdüm ben de, lavaş ekmeği alabilmek için.
Sonra ninemlerin yanına, yani Iğdır'a bağlı Kaleme köyüne gittim. Orada ise, tam tersine, her evde lavaş ekmeği yapılır, lavaş ekmeği tüketilirdi. Yalnızca iki bakkal vardı köyde ve bu iki bakkal dışında hiçbir yerde, "çarşı ekmeği" bulunmazdı. Evet, biz şehirlilerin ekmeğine çarşı ekmeği deniliyordu ve o çarşı ekmeği de, sevilen misafirler için ya da yılbaşı, bayram vb özel günlerde alınıyordu bakkaldan.
Neyse, bir gün, çocuğun birinin elinde kocaman bir lavaş ekmeği gördüm. İştahla ve büyük büyük ısırıklarla yiyordu onu. Meraklandım doğrusu, içinde ne olduğunu sordum.
Ağzı tamamen dolu olduğundan cevap veremedi, iki eliyle sıkıca tuttuğu ekmeğini bana doğru uzattı ki; eğilip baktığımda, diş izleri arasından gördüğüm, katık niyetine lavaş ekmeğinin arasına konan şey, çarşı ekmeğiydi.
İşte o gün anladım!.. Neyin, nerede, ne ölçüde "değerli" olacağı; onun, orada, ne derece "ulaşılabilir" olduğuna bağlıydı.(Öncesi ve Sonrası, "NEYSE" Kitabında)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEYSE Kitabından Alıntılar
AcakBenim en sevdiğim kelimedir: "Neyse..." Söze başlamadan önce ve sözün bittiği yerde. Ucu açık, sonu eksik kelime: "Neyse..."