3

10 1 0
                                    

O gün okuldan çıktığımda epey geç olmuştu. Yaşadığım yer gereği gideceğim hiçbir mekan yoktu. Ama eve de gitmek istemiyordum.

En sevdiğim manzaralı bir parkta, ufak göl manzaralı bi banka oturdum. Çantamı yere bıraktım. Kulaklığımda çalan şarkının manzaraya uyumu muazzamdı. Böyle bir tesadüf beni gülümsetmeye ve gözlerimi kapatıp huzuru dinlemeye sevk etmişti. Huzurun kokusunu da içime çektikten sonra saatin altısında bu bankta üşümeden durmak gururumu okşamıştı. O kadar derdimin olmasına rağmen, hiçbirini düşünmemek, günün kapanışını güzel yapacağım anlamına geliyordu.

Yere doğru eğilip çantamın ön kısmından sigara ve çakmağımı çıkardım. Sigaranın ucundaki ateşin yanmasını izlerken, kahvenin olmamasından yakındım. Etrafa göz gezdirdim. Acaba kahve satan bir yer görür müyüm diye. Boşunaydı. Yine bir umut kırıklığı, ruhun çöküşü.

Sigara içmeye devam ederken tam karşımda, bana doğru dönük olan banka bir abi oturdu. Yüzü solgun, düşünceli, ve çok yaşanmışlıklıydı. Yüzüme baktığında kim olduğunu hatırlamıştım.

Bundan tam bir hafta önce yine kendimi dinlendirmek için buraya gelmiştim. Yine aynı bankta oturuyordum. Ufak bir sohbet etme imkânımız olmuştu bu abiyle. Kendisi bana hayatının dönüm noktasını anlatmıştı. Etkisinden hala kurtulmuş değildim.

Abi, 42 yaşındaymış. Hiç evlenmemiş. Doğru düzgün tutmamış hiçbir kadının elini. Bir kadını en son öptüğümde, diyor, 25 yaşındaydım.

Sonbaharın kızıl bir akşamıydı. Sonra hiçbir kadını öpmedim. Bir ustura dövmesi var boynunda. Ne olduğunu sormuştum. Dudaklarını öyle bir ısırmıştı ki kanatmıştı. Anlattığında ne diyeceğimi bilememiştim.

Abi henüz 25 yaşındayken usturalara karşı garip bir sevgisi varmış. Hayatının büyük bir coğrafyasını kaplayan bir kadın, abiye doğum gününde ustura almış. Orijinal bir parçaymış. Koleksiyon yani. 1876 el yapımı bir solingen. Abi mutlu. Çok fazla. Aradan altı ay geçmiş. Abi bir gün işten eve döndüğünde kadının elinde bu usturayı görmüş. Kadın cansız. Yerde uzanmış ve boynunun bir kısmı yok. Geride sadece 'üzgünüm' yazan bir kâğıt parçası. Abi o gün hayata küsmüş. Ve kadının o usturayı kendi intihar planı için aldığını düşünmüş. Ona doğum günü hediyesi değil de, bütün yıkıntısı bu abinin. Kadının ölmesi değil. 'O kadın beni kandırdı' demişti. 'Oysa ben o hediye ile çok mutlu olmuştum.."

Bakışmamızın sonuna geldiğimizde, kulaklığımı çıkarıp, "Nasılsın?" diyebildim. " Geçmişte kalmışlıklı. Ya sen? İyi gibisin? "

"Sadece dertlere alışmışlıklı" dedim. "Bu kötü işte" dedi en tecrübelisinden. "Neden?" dedim. "Alışmak, bağımlılıktır. Ve bağımlı olduğun her şey seni öldürür." dedi. Gülümsedim. Böyle konuşması beni mutlu ediyordu.

Bir abim yoktu. Bir babam da yoktu. Birinin böylesine farklı ve derin düşünmesi beni mutlu ediyordu. Böyle insanların olduğunu görmek, insanlara düşmanlık beslememe engel oluyordu.

"Ne oldu?" dedi. "Haklısın. Bu yönden hiç düşünmemiştim. Hoşuma gitti sadece." dedim. "Öyleyse güzel" dedi.

Cebimden telefonumu çıkarıp, saate baktım. Saat yediye geliyordu. Hava zaten laciverte mesken tutmuştu. Biten sigaramın izmaritini yere atıp ezdim. Abiden izin isteyip çantamı yerden aldım. Eve doğru ilerlemeye başladım. Tekrar huzuru koklarken..

İYİNİN KÖTÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin