Başlangıç

42 0 0
                                    

             Gençliğimin ilk yıllarında bir yakınımızın da aracılığıyla büyükçe bir çiftliğin bahçıvanının yanında çırak olarak çalışmaya başlamıştım. Ustam Bahçevan Sezai Bey, çok bilgili ve kendini yetiştirmiş biriydi. Hangi çiçeğin hangi toprağı sevdiğini, hangi mevsimde coştuğunu, hangi bitkinin hangi hastalığa iyi geldiğini çok iyi bilirdi. Ondan her gün bir şey öğreniyordum. En çok da akşamları çay içerken yaptığımız tasavvuf sohbetleri bana çok keyif veriyordu. Yaklaşık bir yıl kadar Bahçevan Sezai Bey'in yanında çalıştım. Hiç bilmediğim çiçekleri öğrendim. Çiftlikte o kadar güzel çiçekler vardı ki yoldan geçenler bahçedeki gökkuşağına benzeyen renk cümbüşüne imrenerek bakarlardı. Bir akşam  kaldığım müştemilatta uzun zamandır merak ettiğim bir konu hakkında ustama sual ettim.

-Usta, bu çiftlikte yüzlerce çiçek var. Bir tanesinin bakımına ayrı bir özen gösterirsin. Bunu anlamamak mümkün değil. O çiçeği sulamama bile izin vermedin. Çeşmenin karşısındaki güldür bu çiçek. Senden habersiz dün gece o gülün yanına gittim. Lakin bir farklılık gözlemleyemedim. Nedir o gülü farklı kılan?

Ustam Sezai Efendi cevapladı:

-O gül bu bahçedeki en güzel çiçektir. Diğer çiçekler onun eline su dökemezler. Bütün çiçekleri severim lakin o çiçeğe ayrı bir özen gösteririm. Lakin o gül kokmaz, ve dikeni yoktur. O benim ustamın gülüdür. Bana bir fidanken verdi. Ben de onun anısına o gülü yıllardır budar ve bakarım. Çünkü o gül bana gerçek gülü hatırlatır. Ve içlenirim. Dedi.

Az ötesinde duran mansurunu aldı ve üflemeye başladı. Aklıma Aynalı Baba ve Raci'nin hikayesi gelmişti. Gerçek gülün ne olduğunu merak etmiştim ama ustamın içli sabasını dinlemek daha keyf vermişti bana. Ertesi gün sohbete başlamadan gerçek gülü soracaktım. Oturduğum döşekte gözlerim iyice ağırlaşmıştı. Kulağımın dibinde üflenen ney iyice uzakta üfleniyor gibiydi. Gözlerim kapandı. . .

Ertesi sabah uyanır uyanmaz, o gülün yanına gittim. Ustam daha uyanmamıştı. Gül gerçekten de kokmuyordu ve dikenleri yoktu. İyi ama bir insan bir güle neden bu kadar değer verir diye düşünmeden edemedim. Ustam uyanmış, kaldığımız müştemilatın penceresinden bana bakıyordu. 

-Buraya gel, diye haykırdı.

Ustamın yanına giderken bana kızacağını düşündüm. Bir kaç gündür bu güle olan merakım işleri savsaklamama sebep olmuştu. Müştemilattan içeri girdim. Ustam sarı renkli eski bir zarf uzattı bana ve konuşmaya başladı.

-Seni çok uzak bir yere göndereceğim. Gideceğin yerde Somaklı İbrahim isimli biri seni karşılayacak. Ben yaşlarda bir adamdır. Ustamız Bahattin Efendi ikimizin de ustasıydı. Bu gülden bir fidan da onda var. Ona bu zarfı vereceksin. Sana bazı tohumlar verecek.  O tohumları alıp buraya geleceksin. Ama onunla aramızda bir sır vardır. Bu zarfı kesinlikle açma. Eğer açarsan anlar ve seni kesinlikle kabul etmez. Seni benim gönderdiğime de inanmaz. Tohumları da vermez. Yarın sabah yola çıkarsın. Şu parayı da al.  Adresi  şu kağıda yazdım, dedi.

Kağıtta yazılı olan adrese bakınca en az iki günlük yolum olduğunu anladım. Yolculuğumun çoğunu tren ile yapacaktım. Müştemilatın bir duvarında asılı olan ülke haritasından gideceğim ilçeyi buldum. Fakat köy isimleri yazmıyordu. Bu köyü ve Somaklı İbrahim Bey'i gittiğim yerde sorarak bulabileceğimden emindim.

Ertesi sabah erken saatte ustamla helalleştik. Tren istasyonuna ulaştım. Elimde küçük bir çanta içerisinde biraz yiyecek, bir matara su, bir de sarı zarf vardı. Biraz gecikmeli de olsa tren geldi ve yolculuğuma başladım. Yolculara gideceğim yeri sordum. Doğru dürüst kimse bilmiyordu. Yalnızca bir ihtiyar trenin gece saat 2 ya da 3 gibi oradan geçeceğini, uyumamam gerektiğini söyledi. Yolculuk başladıktan uzun bir zaman sonra bilet kontrolörü geldi. Gitmem gereken adresi ona da sordum. Sabaha karşı ancak ulaşabileceğimizi söyledi. Yolcularla sohbet ederek keyifli bir yolculuk yapıyorduk. Kimi durakta bazı yolcular iniyor, başka yolcular biniyordu. Aslında aklım ustamın kesinlikle açma dediği çantamdaki zarftaydı. Ne yazmış olabilirdi ki? 'Merhaba, Ben Sezai. Sana gönderdiğim çocukla tohumları yolla' . Aklıma bunlardan başka bir şey gelmiyordu. Ah be güzel ustam. Zarfı açma demeseydin vallahi aklıma bile gelmezdi. Ama şimdi aklımdan çıkmıyor. Sahi be ustam ne yazılı o zarfın içinde?   Bu sorular aklımı kurcalıyordu. Hava iyice kararmıştı. Karar vermiştim, uyumayacaktım. Saatler ilerledikçe üzerimdeki ağırlık karşı konulamaz bir hal almıştı. Gözlerimin kapanmasına engel olamadım. Hayal aleminde bir rüyaya daldım. Az önce canlı kanlı karşımda oturan ihtiyarın yerinde saçı ve sakalları uzun, simsiyah gözleri olan orta yaş üstü bir adam oturuyordu. Gözlerini öylece dikmiş bana bakıyordu. Kızgın gibi bir hali vardı. Dudaklarından şu kelimeler döküldü.

-


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 05, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AŞK-I NEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin