2.bölüm

60 19 7
                                    

Hoshinin havada duran elini sıktım. Babam tanışmamızdan memnun olmuşçasına bakarken aramızdaki sessizliği bozdu.

-anlaştığınıza sevindim çocuklar.

Tekrar sessizlik oldu. Bu seferde sessizliği ben bozdum.

-babacığım, sekreterimi ben seçerim. Sen hiç zahmet etme. Hoshi beyde geldiğine göre bende artık gidiyorum şirketten.
-neden kızım?. Bir işin mi var?
Ben konuşacakken lafa hoshi atladı;

-bu güzel bayanı yalnız bırakalım. Kalan işleri ben hallederim.

Yüzüne çapkınca bir gülümseme yerleştirdi. Benimle alay eder gibisine;
-buyrun güzel hanımefendi.

Dedi ve kapıyı açtı. Bu hareketleri beni sinirlendirmişti. Hiçbir erkek bana bu zamana kadar böyle bir muammelede bulunmamıştı. Daha doğrusu bulunamamıştı. Çünkü cesaret edememişti. Sanırım ona bu güveni babam vermişti. O an babama gerçekten çok sinir olmuştum. Ama ister istemez hoshinin bu tavırlarına sırıtmıştım. Odadan çıkarken hoshiye küçük bir tebessüm sunmuştum, ve odadan cıkıp kastığım kaslarımı gevşettim. Dara'nın masasının önünden geçerken el sallayarak şirketin asansöre inen merdivenlerine doğru yürümeye başladım. Sonra asansörün düğmesine basarak asansörün gelmesini bekledim. Kapı açıldığında wonwoo'yu gördüm ve tebessüm ettim.

-wonwoo!!
-sana... nereye?
-biraz işim var ya... arkadaşımın yanına gideceğim.
-lütfen bende gelebilirmiyim?. Çünkü gerçekten sıkılıyorum.

Kafamı olumlu şekilde salladıktan sonra asansöre bindik ve aşağa inmesini bekledik. Asansörden inerek şirketten çıktık ve;

-benim arabamla gidelim sana... hem sen yorulmuşsundur.
-iyi akıl ettin. Gerçekten de yorulmuştum.

Gülümseyerek arabanın kapılarını açtı. Arabaya binerek kendimi rahatlama moduna aldım. Wonwoo da arabaya binerek arabayı çalıştırdı. Arabanın camından baktığımda hoshi camdan bakarak banq gülümsüyordu. Bu çocuk neyin peşinde? Diye kendime sordum. Tamam, benden üstün görünmeye, ya da ukalalık edip benim alanıma girmesini hiç istemem. Ama o yüzündeki gülümsemeyi görünce içim ürperiyor. Beni kendine çeken bir tat vardı ve o tat bana çok iyi geliyor sanırım.

-AHH... KAHRETSİN BEN NELER SAÇMALIYORUM???.
-efendim?

Sinirimi dışarıya vurmuş olmalıyım ki wonwoo şaşırır bir şekilde gözlerime bakıyordu...

-ne oldu?
-aklımdan birşeyler geçiriyordum da. Bağırdığım için üzgünüm.
-önemli değil.. bir şey sorucam sana.
-sor?
-senin şu arkadaşın... hani şu anda gideceğimiz kız... senin geçen gün konuştuğun kız, öyle değil mi?
-evet evet, ama kendisi bu aralar çok kötü. Onun yanında durarak ona destek çıkmaya çalışıyorum.
-neden? ne oldu? Bir şeyi mi var yoksa?

Telaşlanmış gibiydi

-bir dakika ya sen o kızı nereden biliyorsun yani konuştuğumuzu?
-heyy bana öyle bakma bende bu şirkette çalışıyorum.
-doğru, tamam ya birşey demedim. Bu arada şirkete yeni biri geldi. Duydun dimi?
-senden önce biliyorum desem...

Sırıtarak arabayı kırmızı ışıkta durdurdu.

-nasıl yani?
-şöyle ki.. hoshi benim en yakın arkadaşım.
-hiç şaşırmadım.

Gerçekten de öyleydi. Çünkü ikisi de sinirdi. Demekki sap sapı bulmuştu.

-neden ki?
-sa-. Herneyse boşver.
-peki... sen bilirsin.

Arabayı park ederek arabadan indi. Bende arabanın kapısını açıp indim. Kafenin kapısının üstünde anlam veremediğim sloganlar yazıyordu. Aldırış etmeyip wonwoo ile içeri girdik. Ailee pizza siparişi veren adamla ilgilenirken bana ve wonwoo'ya baktı. Sipariş veren adamın siparişini aldıktan sonra gitti. Bana bakarak yerinden kalktı. Gözleriyle " yanındaki de kim?. Beraber olacağımızı düşünüyordum" diyordu sanki. Ah biz kızlar bir bakıştan bile neler çıkarabiliyoruz. Ailee sarışın, tatlı, cici ve sevimli bir kızdı. Çok çocuksu ve tatlıydı. Her zaman neşeli olduğu için renkli renkli giyinirdi. Ama bu gün siyah dar pantolon ve bacaklarına kadar uzanan siyah kazağı vardı. Siyah da spor ayakkabı giymişti. En büyük zaafı da saçlarıydı. Sarışın olmasına bayılıyordu. En sevdiği cümle ise 'çakma sarışın'dı. Ahh bu kıza bayılıyorum.
Normalde saçlarını örerek yana atardı. Ama bu gün serbest bırakmıştı. Heyy! Bu gün bu kızda birşeyler var.

Wonwoo ile yanına gittik. NEE AİLEE BU GÜN HİÇ MAKYAJ YAPMAMIŞŞ. Evet kesinlikle birşey var bu kızda. Yanına gittiğimizde zorla gülümsüyor gibiydi. Hadi ama benim tatlişimi kim üzer?. O kişiyi bitiririm. Beraber sarıldık. Ailee wonwoo'ya elini uzatarak tokalaştılar.
"Hoşgeldiniz"

Neşeli gözükmeye çalışıyordu ama YEMEZLER!!.
"Hoşbulduk canım"

Ailee ve wonwoo benim onları tanıştırmamı bekliyorlarmış gibi bana bakıyorlardı. Bende onları hemen tanıştırmak için söze başladım.
"Ailee bu wonwoo, wonwoo bu da ailee"

Birbirlerine gülümsedikten sonra masaya oturduk. Ben ailee'nin karşısında, wonwoo da benim yanımda oturuyordu. Biraz sonra wonwoo ; " bayanlar ben bir lavaboya gidip geliyorum"

Onlaylar gibi başımızı salladıktan sonra gitti. İyi ki de gitti. Ailee ile konuşacaklarım var

"Anlat bakalım noldu şeker kız?"
"Yok birşey sana"
"Aman yalan söylemeyide hiç beceremezmiş"
Deyip parmağımla ailee'nin burnuna dokundum.

"Yapma yaaa"
Diyerek geri çekildi.
"Hadi ama çıkar artık şu azındaki baklayı... hani biz birbirimize herşeyi anlatırdık?"

Dışarıya derin bir nefes vererek;

"Hangisini anlatayım?. Annemin hastalığının günden güne daha da kötüleştiğini mi?. Yoksa babam olacak o şerefsiz adamın ortalıklarda olmamasına mı?. Yoksa aşık olduğum adamın beni aldattığını gözlerimle gördüğüm anı mı?. Hangisini?. Dertlere bak be, seç beğen al"

Aslında ailee'nin ailesi de varlıklı insanlardı. Hatta babalarımız arkadaştı. Onlar bizi tanıştırmıştı. Daha sonra babası önce şirketini batırdı, kalan parayı da orda burda harcadı. Daha sonra da ailee'nin annesini aldatmış ve şu anda da kayıplara karışmıştı. Annesi de üzüntüden hasta olmuştu ama hastalığını bilmiyordum, soramıyorum da. Sorsam kendini daha fazla üzer.

"Ha birde işten nasıl kovulduğumu da öğrenmek ister misin? Ya da babamın ödemediği borçları yüzünden haciz memurlarının eve gelmesini dinlemek ister misin?"

Hem dalga geçer gibi, hemde isyan edermiş gibi konuşuyordu. Gözleri dolmuştu. Ne desem bilemedim.

"Ailee o adam seni aldattı mı yani?. Ben sana demiştim o adam ikinci şansı haketmiyor diye."
"Evet demiştin. O pis herife güvenmemem gerektiğini biliyordum. Ama... beni de anla o lanet herifi seviyorum, hemde çok seviyorum. Aklının alamayacağı kadar çok seviyorum."

Diyerek ağlamaya başladı. Hemen yanındaki sandalyeye oturarak ona sarıldım. O anda wonwoo geldi.

"Kızlar ne oldu? Birşey mi var? 2 dakika yoktum bee."
" yaa nedemessin hasretine dayanamadık"

Diyerek cevabı yapıştırdım. Mimikleri ile ne oldu diye sordu. Bende yok birşey anlamına gelecek şekilde el salladım. Ailee de elleriyle yaşlı gözlerini ovuşturdu. Gözyaşlarını silerek;

" yok birşey yaa"" herneyse bizim siparişleriniz gelmeyecekmi ya?"

Ailee'nin bu huyunu çok seviyorum. İçinde ne savaşlar veriyor biliyorum ama yine de belli etmiyor. Ağlamasının sebebi ise çok duygusal olması. Ben ailee'nin benim yanımda uzun bir süre ağladığını hiç hatırlamıyorum. Birtek babası gittikten sonra annesi hastaneye kaldırılmıştı. İşte o zaman benim yanımda aralıksız 15 dakika ağlamıştı. Astım hastasıydı, ağlamaktan nefes alamadığı için 1 gece hastanede kalmıştı. Ailenin birsürü tanıdığı vardı, ama parası kalmayınca herkes birden buhar olup uçmuştu. Ben ailenin bu haline hiç inanmıyorum. İyiyim diyor, fakat icinde ne fırtınalar kopuyor bir ben biliyorum su dünyada. Bir de annesi. Wonwoo'ya baktim. O da ailee'ye bakiyordu. Aileeye cok ama cok farkli bakıyordu. Acımak desem degil, onun adina uzulmek desem o da degil.
Benim ona baktığımı görünce gözlerini ailee'den cekerek bana baktı. O sırada siparişlerimiz gelmişti. Ailee hicbirsey yemedi denilecek kadar az yedi.
- ailee hicbir sey yemedin!
Dedi wonwoo. Ailee gulumseyerek:
-canım istemiyor.
Dedi.
Aslinda wonwoo cogu insana boyle samimi davranmazdı. Şirkette benden baska sakalastigi kimse yoktu. Ama ailee'le tanisali daha 10 dakika ya oldu ya olmadi. Ailee'yi neselendirmek icin:
-anne gibi yemegi ağzına mı tanıştırayım.
Dedim, dedim, demez olaydim. Aileenin o bakışları varya beni benden aldi...

>İmkanlının İmkansızı<Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin