Bölüm 1

242 41 28
                                    

Aslında hava beklediği kadar soğuk değildi. Sabahın erken saatleri ve aylardan Kasım dı. Güney de havalar hep böyle galiba diye düşündü. Ama havanın sıcaklığı onun içini ısıtmaya yetmiyordu. Çünkü son kez görecekti onu, içi bunu biliyormuşcasına ısınmıyordu. Okula gitmek için hazırlanmıştı. Aklı hala önceki geceki tartışmadaydı. Nerede hata yapmıştı, yanlış olan neydi o da bilmiyordu. Yıllarca görmeden, dokunmadan, gözlerinin içine dahi bakamadan şartsız koşulsuz onu sevmesi miydi en büyük yanlışı. Belki de buydu..

Hazırlandı, yola çıktı ve o en sevdiği şarkılardan biri çalıyordu kulağında bu yüzden arkasından seslenen arkadaşını duymamıştı arkadaşı gelip omuzuna dokunana kadar. Sonra telefonu çaldı arayan oydu. Sabahın erken saatinde ne olmuştu acaba? Önceki gece yaşanan tartışmadan pişman mı olmuştu, yoksa onu ne kadar çok sevdiğini görebilmiş miydi sonunda? Telefondaki soğuk ses onu görmek istediğini söylüyordu ve bu dünyada nefes aldığı sürece duyabileceği en güzel cümleydi. Okula gitmekten vazgeçip geri döndü, markete girdi ve onun en sevdiği şeyi almaya karar verdi 'sigara'. Kendisi sigara içmez di ama onun bi tiryaki olduğunu biliyordu. İnsanlara sigara alınmazdı ki hediye olarak ama o seviyordu sigarayı, demek ki güzel bişey olmalıydı. Hangi sigarayı içtiğini bilemeyecek kadar az görmüştü onu. Bu yüzden rastgele birini aldı marketten ayrıldı.

Şimdi onun tarif ettiği kafeye doğru gidiyordu. Bu onu kaçıncı görüşü olacaktı? 3 mü? Ya da 4. Bilemiyordu. Ondan önce gidip beklemeye başladı. Elleri titriyordu, kafede ki çalışan kadın heyecanını farketmişti ve ona tatlı tatlı gülümsüyordu. Ama o kadına tebessüm edemeyecek kadar heyecanlıydı. Kadın ona tatlı bir ses tonuyla birşeyler içip icmeyeceğini sordu. Sadece başını hayır anlamında sallayabildi. Konuşamıyordu, sesinin titremesinden korkuyordu.

Sonra dünyadaki en güzel sesi duydu ona Merhaba demişti bu ses. Tanrım! Bu sesten daha güzel ne olabilirdi ki dünyada. İşte tam da karşısındaydı şimdi o güzel tınının sahibi. Masaya oturdu ve iki kahve söyledi. Hayatının aşkı karşısında otururken terleyen avuç içlerini saklamaya çalışıyordu. Acaba konuşsa sesi titrer miydi? Bi an düşündü ama daha fazla susmamalıydı. Yıllarca yeterince susmuştu, onu görememiş gözlerine bakamamıştı. Şimdi o karşısındaydı onu görebiliyordu ve artık konuşmalıydı da. Çantasını açtı ve almış olduğu sigarayı ona uzattı. Gözlerini gözlerinden ayırmıyordu. Ne tepki vereceğini merak ediyordu. Çocuk yavaşça paketi eline aldı, üzerine baktı ve ben bunu içmem ki deyip paketi masaya koydu. Bu kırıcı bişey miydi? Belki de öyleydi kim bilir. Ama yinede bunun bi önemi yoktu. Önemli olan karşısında duran adamdı. Şu an onun gözlerinin içine bakmaktan daha değerli hiçbirşey olamazdı. Kırılmanın yeri ve de zamanı değildi. Sakinleşmeliydi, utanmayı bi kenara bırakmalı ve sadece güzel gözlerinin büyüsüne bırakmalıydı kendini. Yıllarca ne de hasretini çekmişti şu durumun. Geçen her saniye fazlasıyla değerliydi onunlayken.

Bi süre, önceki gece yaşadıkları tartışmayı konuşarak geçti. Nelerin doğru nelerin yanlış olduğu hakkında konuştular. Neydi ikisini fikir ayrılığına düşüren şey? Gerçekten çözülemeyecek kadar büyük müydü yoksa ikisi de abartıyor muydu? Belki de tek sorun ikisinin aslında birbirlerini hiç tanımıyor olmalarıydı. Yıllarca sevmişlerdi evet ama ilk kez oturup kahve içiyorlardı mesela, bu ayrıntıyı gözden kaçırmış olmalıydılar. Birbirlerini tanımadıklarını kabullenmeliydiler. Sevgi yine herşeyi çözemediği noktaya gelmişti.

Ne kadar da nankörmüş aslında sevmek diye düşündü kız. Karşısında duran adam için ne kadar da çok zorluğa göğüs germişti oysa. Ama şimdi bunların hiçbir önemi yoktu karşısında oturan adam için. Ve bu iş son bulmalıydı diye düşündü. Verdiği emekleri bi anda silebilen bi adama kendini anlatmaya çalışmayacaktı artık. Yorgundu. Yılların çabası onu çok yormuştu ve şimdi vazgeçiyordu savaşmaktan.

Bu iş bitmeli dedi kız, arkama dönüp baktığımda senin için elimden gelen herşeyi hatta fazlasını yaptım diyebileceğim ben ve sende yıllar sonra aslında bunların hiçbirini haketmediğini farkedeceksin deyip masadan kalktı. Onun için aldıgı sigara paketine takıldı gözü masadan kalkarken.

Evine doğru yürüdü artık hiçbirşey düşünmüyordu. Sonra birden aklına eve gidince ona kapıyı açacak kimsenin olmayışı ve eve anahtarla girecek olması geldi, içi burkuldu. Bunca şeyin üstüne şimdi o eve girip kendisiyle baş başa kalacak olması herşeyden daha kötüydü. Sınıf arkadaşını aradı, ona ihtiyacı olduğunu söyledi. Evine gidip bi kaç parça eşyayı çantasına tıktı ve arkadaşına gitti. Konuşacak ne kadar da çok şey vardı.. Ama o ağzını açıp tek kelime bile edemedi. Ve işte hayat ona büyük acıların ne kadar da sessiz olduğunu öğretiyordu. Bunu bu şekilde öğrenmek zorunda mıydı? Canını daha az yakarak öğretemez miydi. İnsanın kalbi nasıl bu kadar derinden sızlayabiliyordu. Aşık olmanın insanlığa verilmiş en büyük ceza olduğunu düşündü. Arkadaşının ona sigara uzatmasıyla daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Ama o sigara içmezdi ki, arkadaşı bunu biliyordu. Bi an bakakaldılar birbirlerine, tereddütle arkadaşının elindeki sigarayı ve yaktı. Çektiği ilk nefes onu boğmuştu beş on saniye öksürdükten sonra bir nefes daha çekti, şimdi daha az öksürüyordu. Sigaranın odaya yayılan kokusu hoşuna gitti, şimdi kendisini tekrar onun yanında hissediyordu. Oysa bir saat kadar önce kaybetmişti onu ve şimdi onun kokusu tekrar oradaydı o odadaydı. O günden sonra hayatı boyunca onu özlediği her an bir sigara yaktı ve onun kokusunu ciğerlerine çekti.

BağımlılıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin