Merhaba;
Ben Merve , yazmak için kendini parçalayan biri 😁 Yine birşeyler karaladım. Okuyun bakalım 😊 İyi okumalar...***
Evden çıkıp arabaya bindiğinde almış olduğu toz vücudunu ele geçirmeye başlamıştı bile. Şuan araba kullanmanın doğru olmadığını bilse bile bunu umursadığı söylenemezdi. Arabayı çalıştırıp gaza abandı ve içinde yayılan tozun hızıyla inatlaşmaya başladı. Gaza bastıkça toz sanki daha da hızlı yayılmaya başlıyordu vücudunda. Araba ziftin üstünde ara ara kaysada tamamen kontrollüydü. Zaten tren garına defalarca gittiği için yol ezberindeydi ve gözleri kapalı bile gidebilirdi ancak bu sadece ayıkken mümkündü. Şimdi değil gözleri kapalı araba sürmek, düz yolda gözleri açık yürüyemezdi bile. Ama bir araba kullanıyordu ! Amacı ölmek değildi fakat ölümünün kimseyi etkilemeyeceği gerçeği bilinç altını ele geçirmiş ona bunu umursammama fikrini aşılamıştı.
Araba ziftin üzerinde slalumlar çizerek ilerlerken gözleride kapanmaya başlamıştı yavaş yavaş. Gözlerini her ne kadar açık tutmaya çalışsada yinede kapanıyordu.
Tüm bu yaşadıkları ağır geliyordu Vusat'a. Daha yirmilerinin başlarında bir delikanlı olmasına rağmen hayatı solmuş beraberin de hep güçsüzlüğü getirmişti. Yaşıtları gibi şen şakrak değil, dinç değil adeta ölü biriydi. Hayatında tek değer verdiği annesinin hasta yatağında kendisi yüzünden öldüğünü bilmek belkide annesinin çektiği acının iki katını çekerek ruhunun ölümüne sebebiyet vermişti.
Tren garının yoluna girdiğinde gözleri sadece milimlerle açıktı. Seslerden trenin geldiğini anlıyor fakat abandığı şeyin gaz değilde fren olduğunu anlamıyordu. Bilincini yitirmek üzreyken belkide tüm güçünü kullanlarak attı kendini arabadan. Sürünerek kenra çekildiğinde büyük bir gürültüde koptu beraberinde. Tren arabaya çarpmıştı. İşte ölüm bu kadar kolaydı...
Ölüme susamış bir adamdı Vusat. Ölmeyi diliyordu fakat aynı zamanda bu ölümden çekiniyordu da. Sorun kendisini öldürmenin günah olduğunu bilmek değildi onun için. Hoş zaten boyuna kadar günaha batmıştıya neyse...
Çimenlerin arasında sızıp kalmıştı şimdi de. Yardıma muhtaç zavallı biriydi o şimdi. Tren garının ıssız kalan kısmı gereksizlerle doluydu. Bozuk vagonların arası sızmış, evsiz ve kabadayıların istilasına uğramış gibiydi. Sınıflar çoktan oluşmuştu. Kabadayılar en üst grupta bulunurken,evsizlerde en alt grupta bulunuyorlardı. Bu kişilerin her biri gereksizdi bu dünyaya. Bu dünya saygın kimselere aitti.
Vusat gün doğmak üzereyken büyük bir baş ağrısıyla uyandı. Elleri direk olarak başına gitti. Gözlerini hala açamamıştı. Sızıp kaldığı yerin tren garı olduğunu anlamıştı. Yerde gòrdüğü boş enjektörler, izmaritler tahminini kanîtlar nitelikteydi. Sarsılarak ayağa kalktığında ilk gördüğü iki vagonun arasında tanımadığı bir adamla beraber kaldığı oldu. Yine silmişti işte hafızası! Her gün kim olduğunu hatırlamak daha da zor oluyordu onun için. Kim olduğunu unutmak güzel gözüküyordu ona. Hatırlamamak acıları yok etmek anlamına geliyordu onun için. Kim bilir belkide daha iyi olurdu onun için. Hatırlamamak uzak tutardı belkide bu beladan. Tabi unuttuğu şey sadece anıları olursa mümkündü bu... Vusat yavaşça yerde yatan adamın yanına gitti. Ayağının ucuyla adamı dürttü. Adam yerinden sıçrayarak kalktığında Vusat 'ta duvara yaslanmış daha önce görmediği bu adamı izliyordu. Adam yattığı yerde doğrulmuş gergin bir şekilde Vusat'ı izliyordu. İkiside birbirine bakarken dışarıdan kopan gürültü adamı kendisine getirmişti. Yerinden aceleyle kalkan bu yabancı dışarıda ki evsizleri görünce derin bir nefes vermişti. Daha sonra Vusat'a döndü.
"Sen... Dün hakkında ne hatırlıyorsun ?" Diye sordu Vusat'a bakarak. Aniden gelen bu soruyla sarsılan Vusat adamı süzdü. Garip birşeyler sezinlediği bu adamın dün gece nasıl olupta yanında kaldığını bilmemek sinirlendiriyordu. Vusat yabancıya döndü. "Sen kimsin ! Seni daha önce hiç buralarda görmedim." Gerginliği sesinede yansıyan Vusat adama gözlerindeki öfkeyle bakıyordu.
Yabancı camın kenarın dan ayrılıp Vusat'ın yanına geldi. Eliyle yeri gösterip oturmasını istediği bi hareket yapıp vogonun zeminine oturdu. Vusat dikilmenin bir işe yaramayacağının ayrımında aynı yabancının yaptığı gibi yere çöküp sırtını vagona yasladı. Gergin sesinden hiç birşey kaybetmeden tekrar yabancıya döndü.
"Adım Oktay... Dün geçirdiğin kazada orada bulunuyordum. Ve senin polislere yakalanmanı engelledim." Vusat'a yaptığı açıklamanın onu tamin etmeyeceğinin bilincindeydi Oktay. Fakat elinden daha fazlası gelmiyordu. Vusat'a baktığında onun gözlerini kısmış uzaklara baktığını gördü. Bu genç büyük ihtimalle dün geçirdiği kazayı bile hatırlamıyordu. Hafızasının ona oynadığı küçük oyunlardı bunlar. Oyunlar her ne kadar küçük gözükse de Vusat'a etkisi o kadar da küçük değil di.
Siz hergün yeni biri olarak uyanmak ne demek anlayabilir misiniz?
Bilemezsiniz. Oktay' da bilmiyordu işte. Dün yaşananları tam anlatacak ken Vusat'ın durumu bunu engellemişti. Ya bu genç adam olanları hatırlamadığı için polise giderse işte o zaman ikisi de biterdi. Oktay düşüncelerinin ağırlığıyla aniden yerinden kalktı. Vusat'ın omuzuna iki kere vurup hızlıca vagon dan indi. Vusat bu ani hareket karşısında gözlerini kırpmakla kaldı. Daha sonraysa o da hızlıca vagon dan aşağıya indi. Hızlı hızlı etrafta dolanıp Oktay'ı aradı. Fakat adam kaybolmustu. Vusat'ın kafasını karıştırıp öylece gitmişti.
Polislere yakalanmanı ben önledim diyip nereye kaybolmuştu bu adam? Vusatın kafasında bin bir tilki dolaşıyodu. Etrafına bakınırken ilerde bi kalabalık gördü. Tren kaza yapmıştı dikkatli baktığında trenin bi arabaya çarptığını gördü. Yavaş adımlarla olay yerine doğru ilerledi. Bağıranlar, ağlayanlar,koşturanlar... Tam bi curcuna vardı. Az daha ilerlediğinde trenin çarptığı arabanın kendisine ait olduğunu anladı.