TANITIM

61 2 3
                                    

Ben nasıl biriydim?

Mesela duygusal mıydım? Şu an oldukça kalbe hitap eden bir şarkı dinliyordum ama kesinlikle uzun sürmeyecekti bu durum ve hareketli bir şarkıya geçiş yapacaktım. Geçiş yapmasam bile, şarkının fon müziğini yaptığı düşüncelerimin aşkla alakası yoktu. Bu duygusallığım yaşadıklarım ve yaşayacaklarım içindi.

Peki mantıklı bir insan mıydım? Dışarıdan öyle görünebilirdim ama mantığım yerine içimden geldiği gibi hareket etmeyi tercih ederdim. Mantığımdan çok hislerimi dinlerdim, onlar da beni yanıltmazdı.

Güzel miydim? 1.57 boy, siyah saç, beyaz sayılabilecek bir ten ve açık kahve gözler... Görünüşümle oldukça genellemelerin içerisindeydim. Bu ülkede renkli diye adlandırılan göz renklerine imrenilir, uzun boy istenilir ve esmer ten sevilirdi. Peki kaç kişi sahipti bu özelliklere?

Çirkin miydim? Kimse göz rengi yeşil değil diye çirkin olmazdı. Herkesin kendine has bir güzelliği ve bunu yansıtan bir havası vardı. Açıkcası benim havam biraz farklıydı. Bir şekilde insanların ilgisini çekiyordum ve beni tanıdıktan sonra kimisi benden uzak durmayı tercih ediyordu. Kimisi ise fazla bağlanıyordu.

Zeki miydim? Zekayı neye göre ölçüyorduk? Her matematik yapabilen zeki, edebiyatla uğraşan 'zeki değil' mi oluyordu? Bizim ülkemizde evet... Evet, zekiydim. Kimsenin sahip olmadığı bir yeteneğim ve bana özgü eşsiz bir zekam vardı. Tıpkı herkes gibi...

Mutlu muydum? Üniversite peşinde koşarken ne kadar mutlu olunuyorsa, o kadar mutluydum. Yaşarken harcadığım enerji, yaşamdan aldığımdan fazlaydı. Her geçen gün daha fazla yoruluyordum. Yavaşça kendimi ölümün kollarına bırakıyordum.

Mutsuz muydum? Aç bir çocuk lokanta camından ağzının suyu aka aka bakarken nasılsa bende öyleydim. Hayallerim vardı ve ben hayallerime yalnızca düşlerimde kavuşabiliyordum.

Sormayı bile gerektirmeyecek bir şey var ki ben cesaretsizin önde gideniydim. Hayatımı kendi isteģime göre baştan inşa edebilecekken bir mucize bekliyordum: Her şey bittiği zaman hayallerimi yaşayacaktım. Ömrümün belki de yarısını istemediğim işlere harcayıp yaşlanınca hayallerime kavuşmayı umuyordum. Ne kadar da aptalca!

Her şeye rağmen ben kesinlikle normal birisi değildim.Herkesten farklı düşünür, o kadar hayal kurmama rağmen birilerine göre olan şu doğruları yapardım. Hayatımda yanlışa yer yoktu. En az kayıpla yarına geçecektim. Arkadaşlarımın yanında neşe kaynağı olacak, içten içe sıkıntılarımla kendimi yiyip bitirecektim. Her şeyi kendim halledebilirdim. Kimseye minnetim yoktu. Yalnızlık en büyük dostumdu. Susması gereken yerde susar, bıkmadan beni dinler, yaptığım saçmalıklara sesini çıkarmadan katlanırdı. Klişelerden etkilenmezdim. Öyle bir şey çıkardı ki karşıma, kimsenin mimiğini oynatamazken benim kalbimi hoplatırdı. Işte o zaman kaba konuşmalarımı bir kenara bırakır, bir kız gibi davranırdım: "Yaa! Ama seni yerim ben!" . Feministlik yolunda uygun adımlarla ilerlerken zengin koca arayışım dillere destandı mesela. Bir iki de olmazsa olmazım vardı. "Oha yavaş gel!" dediysem yavaşlayacaktın. Önceki hayatımda bukalemun olduğumdan şüphelensek de benim düşüncelerim ve değer yargılarım, benim düşüncelerim ve değer yargılarımdı. Sabit fikirlinin tekiydim. Ayrıca şu an bu yazıya duygusal bir ruh haliyle başlayıp eğlenceli bitiriyordum ki bu da benim her şarkıda farklı bir ruh haline büründüğümdendi. Açıkcası bir günde aşırı doz duygusallık bünyeme tersti.

Nasıl birisi olduğuma siz karar verin. Ben kısaca SBS'ydim. Yani Seda Bengü Sönmez'dim. Arkadaşım çoktu ama birden fazla dostum yoktu. Gelin görün ki onunla da tek ortak noktamız ismimizdi. Ben ne kadar adımın anlamını taşıyabiliyorsam, o da bir o kadar gösteremiyordu. Seda küçükken geçirdiği bir trafik kazası sonucunda konuşma yetisini kaybetmiş ama yüzündeki o eşsiz gülümsemesinden bir nebze olsun eksiltmemiş biriydi. Sanırım annemden sonra bu dünya üzerinde idolüm olacak tek kişiydi.

Anlaşılacağı üzere anneme aşık bir kızdım. Normal olmadığımı söylemiştim değil mi? Klişelerden de hoşlanmadığımı belirtmiştim. Benim beyaz atlı prensim babam olabilirdi ama ben at arabasının içerisinde seyehat eden kraliçemi daha fazla seviyordum. Zekasına, uyanıklıģına, güler yüzüne sakladığı sinsi bakışlarına, yapamadığı esprilerine, fesatlığına, dedikodu aşkına ve kaşla göz arasında plan kurup uygulamasına hayrandım. En çok da beni uyuyor sanırken gelip yanağıma kondurduğu o sulu öpücüklerine hayrandım. Bunu sık sık tekrarlamazdı. Ne zaman yapmaya kalkışsa, annem odaya girmeden önce uğraştığım telefonumun üzerine yatar,uyuyor numarası çekerdim. O anlarda uyumamam şans mıydı yoksa şanssızlık mı bilemesemde annemi kandırdıģım için vicdan yapardım. Küçükken iğrenip sildiğim o sulu öpücüklerine şahit olduģum içinse şükrederdim ve asla yüzümü silmezdim.

Işte ben buydum. Aslında tembellikten tuvalete bile gitmezken her gün yeni bir aksiyon arardım. Macera demek, ben demektim.

Beni ben yapan bir de ideal tipim vardı: Kaptan Amerika gibi görünmeli, Tony Stark gibi espritüel olmalı-zengin de olsa hiç fena olmazdı-, Dr. Banner gibi sakin görünürken özünde Hulk yatmalıydı. Marvel'den rica etsem, benim için böyle bir karakter yaratabilir mi sizce?

Oylayın demiyorum, sadece yorumsuz geçmeyin olur mu? Iyi veya kötü bir yorum bırakın.  Teşekkürler okuduğunuz için. :)

21 OCAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin