Herkes, en iyisi olmak için uğraşır. Ama ben, genelde bildiğimi okurum. Bu tam olarak şöyle; şu an hayatımın sınavındayım ama üstün zekam ve ben bu işi halletmek için çabalamıyoruz. Anlarsınız işte, yeni ergenlikten çıkma itemleri.
Optiği ve sınav kağıdını şişman ve korkutucu derecede yılan yeşili gözleri olan sınav görevlisine verip salondan çıktım. İçimde öyle bir rahatlama vardı ki... Elveda sınavlar... Elveda baş belası dersler...
Sınavın olduğu binadan çok geçmeden uzaklaşıp en sevdiğim kafeye adımlarımı yönelttim. İçeri girdiğimde sınavdan çıkıp kafasını dinlemeye gelenleri saymazsak kimse yoktu. Tahminimce benim gizli kafemi farketmişlerdi ki bu hiç iyi bir şey değildi.
Boş bir masa bulup oturdum ve bir garsona seslendim. Garson yanıma gelince hafif gülümsedim.
"Milkshake. Çikolatalı Milkshake lütfen." Dedim yavaşça. Gülümsedi ve yanımdan uzaklaştı.
Çok geçmeden vazgeçilmezim olan çikolatalı Milkshakem, Herşeyim, Hayatta sınavlardan daha önemli bir şeyin olduğu konusunda şüpheye düşmememi sağlayan hayat felsefem gelince bütün salakça düşüncelerimden kurtulup ona odaklandım. Milkshakemden bir yudum aldım ve her zaman çıkardığım sinir bozucu ama elimde olmayan mırıldanmayı dudaklarımın içinden çıkardım. O kadar güzeldi ki...
Milkshakem bitince gözlerimin dolmaması için ayağa kalktım ve hesabı ödeyip kafeden uzaklaştım. Topuklularımdan zar zor yürüyordum. Bu yüzden eve gidip daha fazla rezil olmamam gerekiyordu.
Adımlarım her ne kadar seri olsalar da bir süre sonra yavaşlamaya başladı. Bu sırada omzumdaki ayı darbesini saymazsak herşeye rağmen ayaktaydım.
"Önüne baksana be!"
Kafamı kaldırdığımda bir çift ela gözün endişe ile bana baktığını gördüm. Bu... bu gözler -Milkshakemden güzel olmasa da- bir türlü kendine bağlayacak türden güzeldi. Siyah ve Kıvırcık saçları ise aşırı sevimli olmasını sağlamıştı. Dudakları ise.. dudakları oldukça şişkindi. Ama öpülesi duruyorlardı.
"Ben.. ben çok özür dilerim. İstenmeden oldu. Birşeyin var mı?" dedi beni öldürmek istercesine. Etkilenmiş olduğumu iç sesimle tartışmıştık. Tamam, etkilen. Ama yüz verme!
"Buldozer gibiymişsin! Biraz daha sert çarpsaydın pestilim çıkacaktı!" dedim bağırarak. Hakediyordu.
"Özür dilerim dedim ya!" diye sitem etti. Sen kime bağırıyor olduğunun farkında mısın bay pestil çıkaran?
"Bağırma bana! Hem çarpıyorsun hem de bağırıyorsun aptal!"
Derin bir nefes alıp etrafına bakındı.
"Özür olarak şuradaki kafede birşeyler ısmarlamamı ister misin?" Diye sorduğunda gözlerimi fal taşı gibi açtım.
Ha şöyle. İşte özür gibi özür!
"Fena olmaz."
******
"Austin. Austin Carter." dedi adını sorduğumda.
"Peki ya senin?"
"Debby June." Dedim.
Yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirince yüz kaslarıma hakim olamadım ve ben de küçük bir şekilde gülümsedim.
"Tanıştığımıza sevindim." dedi. "Umarım daha iyi bir şekilde özür dileme fırsatım olur."
Selaaaaam! Umarım beğenirsiniz. İlk fanfictionum değil ama ilk bölüm biraz acemice oldu .. Eğer okuyup yorumlarınızı yaparsanız düzeltmeye çalışırım. ^^