Yüzüme vuran güneş ışığı her şekilde yataktan kalkmam için kafamda süblüminal mesajlar uyandırıyordu. Evet, nihayet çok sevgili yatağımdan kalkmıştım.
Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa inip birşeyler atıştırdım. Karnım doyunca ortalığı toparlayıp odama çıktım. Şükürler olsun ki okulun son haftalarındaydık. Yoksa şimdiye yakına yakına bir hal olmuştum.
"Baba! Ben çıkıyorum." diye bağırdım üstüme okul formasını giydikten sonra. Kime söylüyorum ki? Hala horul horul uyuyor!
Sırt çantamı da aldıktan sonra evden çıktım. Okul çok uzak değildi. Bu yüzden 17 dakika sonra okuldaydım.
Sınıfa girdiğimde, bir ahırda okuduğumu tekrar kanıtladım. Ama seneye burada olmayacak oluşum içimdeki sesi kesti.
Usulca hiç sesi çıkmayan Daisy'nin yanına geçtim. O da benim gibi düşünüyordu, sınıfta tek düzgün ikimiz vardık. Kimse bizim gibi olmayı denemiyordu.
Az sonra omzumda bir el hissettim ve başımı kaldırıp omzuma dokunup gereksiz yere rahatsız eden Lore'a baktım. Yine ne istiyor bu sürtük?
"Dün seni Austin ile görmüşler, yani yanlış anlama. Biz seni öyle yakışıklı bir erkekle görünce çok şaşırdık." demesiyle bütün sınıfı gereksiz bir kahkaha tufanı aldı. Bu salak neden saçmalamayı bu kadar çok seviyordu? Süzme salak, ayrıca gözle görülür bir mikrop.
"Austin ile gördük derken? Siz nereden tanıyorsunuz?" diye sordum şaşkınlıkla.
"Ayy, ezik! Asosyal olunca tanımazsın tabi. O, bu okulun en popüler öğrencisi." Kelimeleri ağzından çıkarken şartellerimin attığını ve kısa devre yaptığını hissettim.
Hızlıca ayağa kalktım ve Lore'a yaklaştım.
"Sizin ne düşündüğünüz umrumda değil. Anlıyor musun çok bilmiş?"
Sınıftan olabildiğince hızlı adımlarla çıktım ve koridorun başında beklemeye başladım.
Gerçekten de aynı okulda mıydık? Bir insan ne kadar şanssız olabilir sorusunun cevabıydım. Bu kadar şanssızlık dünya çapında bir rekordu. Yaklaşık bir yıl önce annemi, 6 ay önce teyzemi, 4 ay önce de eski sevgilimi kaybetmiştim. Bu kadarıyla başa çıkamıyordum.
Bir süre gözlerim onu aradı. Eğer onu bulursam olayları ona anlatabilecektim ve onun bana yardımcı olmasını isteyecektim.
Koridorda önüme gelen bir kızı ani bir şekilde durdurdum.
"Pardon, acaba Austin Carter'i tanıyor musun? Eğer tanıyorsan hangi sınıfta?"
"12-D'de" diye karşılık verdi. Hızlıca 12-D sınıfına koştum. Sınıfa girdiğimde onu görmek zor olmadı. O da beni görünce gülümsedi. 'Bir dakika bakar mısın' bakışlarımı attıktan sonra yanıma geldi. Kahretsin ki bu çocuk çok zeki! Bir deyişle nasıl anladı, ben bile anlamamıştım.
"Selam bebek. Ne oldu?" Diye sorduğunda gözlerimi fal taşı gibi açtım. Bebek için fazla ileri gittin bayım. Neyse, konumuz bu değil.
"Bak Austin. Bütün sınıf beni dün seninle birlikte görmüş ve anladığım kadarıyla sen popüler bir çocuksun. Sınıfta benimle dalga geçiyorlar, sana asıl söylemem gereken şey de lütfen beni bu durumdan kurtar." dedim. Sesim çaresiz çıkmaya başlamıştı.
"Ne? Bu saçmalık. Ne yani, sen benimle konuşunca dalga konusu oldu?!"
Başımı 'evet' anlamında salladım. Hafif gülümsedi. Sen gülümseme, çok tatlı oluyorsun.
"O zaman, ne yapalım biliyor musun, okul çıkışı Starbucks'a gel. Herkes neredeyse orada oluyor. Sevgilimmiş gibi davran ve bu olayı da ortadan böylelikle kaldıralım."
Bu fikre pek sıcak bakmasam da bir an haklı olabileceğini düşündüm ve kabul ettim.
******
Adımlarım Starbucks'a yönelirken arkamdan gelen Lora ve tayfası için üzülüyordum. Bu fikir gerçekten mantıklıydı, yani onları ezecek kadar mantıklıydı. Starbucks'a girdiğimde Austin'i görmem uzun sürmedi. Hemen yanına koştum. Beni görünce yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. Belimden tutup kendine çekti. Bütün bunlar bir anda olunca ilk önce şaşırdım. Dudağımda hissettiğim baskı ise daha çok şaşırmamı sağlamıştı.
Bu sırada gerçekten sevgiliymişiz gibi hissetmiştim. Ama değildi. Benim gibi bir kızı kim ne yapsın? Saçlarım dağınık, kısa ve simsiyah; hiçbir etkileyiciliği olmayan koyu mavi gözlerim ve alnımdaki baş belası sivilcelerim... Kim beni sever ki?
Geri çekildiğimde gülümsemeye çalıştım.
Beraber masaya oturduk. O bana kahve söylemişti. Kahretsin, bu çocuk çok düşünceli.
Lora'nın kıkırdak sesi kafede yayılırken, içimdeki düşünceler depreşmeye başladı.
Acaba inandı mı?
Neden gülüyor bu kaltak?
Ya inanmazsa?
Okuldakiler benim hakkımda ne düşünür?
Austin neden bu kadar yakışıklı?
Kes sesini!
İçimdeki sesle anlaşıp düşüncelerime son verdikten sonra Austin'e döndüm.
"İşe yarayacağından emin misin? " diye fısıldadım. O ise göz kırparak cevap vermeyi tercih etti.
Kahvemden istemsiz bir yudum alıp arkama baktım. Lora-ciddi anlamda-sinirden patlamak üzereydi. Austin ise ona bakıp kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu.
"Tatlım, istersen benim evime gidelim. Ne dersin?" Diye sorduğunda istemsizce kaşlarımı 'Hayır' anlamında kaldırdım. Bu kadar ileri değil.
"Imm, bence sinemaya gidelim,"
Austin gülümsedi ve başıyla onayladı.
Hesabı ödeyip Starbucks'dan çıktık. Lora ile yollarımız çoktan ayrılmıştı.
Arabaya binip kapıyı kapattım ve onun da binmesini bekledim. O da binince zafer benimmiş gibi ellerimi çırptım ve tuhaf sesler çıkartmaya başladım.
"Seni anlamıyorum, gerçekten." Dedi pişkin bir şekilde gülerek.
Bu çocuğun pişkin gülümsemesi bile ayrı bir tatlı.
"Ah, hiçbir zaman anlamayacaksın. Bu arada, evime bırakırsan sevinirim."
Evimi tarif ettikten sonra beni kapının önüne kadar bıraktı. Arabadan inmeden önce yüzüne uzun uzun baktım. Kaşları, saçları, dudakları, yüz hatları, vücudu... herşeyi ile mükemmel biriydi
"Oradan bakınca Mona Lisa gibi mi görünüyorum? Neden farklı açılardan bakıyorsun? " diyerek güldüğünde daldığımı fark edip silkelendim.
"Özür dilerim. Ben sadece teşekkür ederim diyecektim. "
Kıkırdadı ve sağ elini uzattı.
" Seninle çalışmak büyük bir zevk bayan Sinsi."
"Maalesef, sizinle de öyle bay Burnu dik!" Dediğimde kıkırdadı. Ama bu farklı bir kıkırdamaydı.
Sen böyle kıkırdarsan kalbim dayanmaz çocuk.
Elini sıktıktan sonra arabadan indim ve eve doğru ilerledim.
Bayan Sinsi.. bu isim çok hoşuma gitmişti. Bundan sonra kendime hep bunu diyecektim.. bayan sinsi