Bölüm 1

29 1 0
                                    


Çaresizlik; belkide kadının hayatının özetiydi bu sözcük. Daha dokuz yaşında iken yakşadıkları peşini bırakmıyordu kadının. Şimdiyse her sabah yaotığı gibi koşusunu bitirmiş, kayalıklara oturmuş, içini ısıtan kahve eşliğinde denizi seyrediyordu.

Deniz hem yaşamdı kadın için hem ölüm. Kokusu huzur veriyordu ona. Hem de acılarını, kim olduğunu, neler yaşadığını, nasıl bu günlere geldiğini hatırlamasını sağlıyordu. Deniz ona yaşadıklarını hatırlatarak ayakta kalması gerektiğini hatırlatıyordu. Bu yüzdendi denizi izlemesi. Bu yüzdendi denize olan bu farklı ilgisi.

Demiştim ya en başta, deniz yaşamdı onun için. İçinde milyanlarca hayat veren nefesti deniz. Ve yine deniz, son nefesti onun için. Milyonlarca insanın, milyonlarca balığın mezarıydı deniz. Deniz hem yaşamdı kadın için hem ölüm.

Denizin her şeyini severdi o. İlk nefes oluşunuda son nefes oluşunuda. Deniz bambaşka anlamlar taşırdı onun için. Kokusu mesela, deniz ölüm kokuyordu, ölü bedenlerin kirden arınmış haliydi deniz onun için. Derin bir nefes çekti içine. Kadın ruhunun kaybolmasına neden olan bu kokuda bedeninide kaybetmek isterdi.

Kahvesini son yudumunu içti, oturduğu kahverengi eskimiş banktan kalktı. Her sabah gittiği kitapçıya doğru yola koyuldu. Bu kitağçı kaybolmak istediği nadir yerlerden biriydi. Ve kayboluyorduda aslında satırlarda. Okuduğu her kelime, her cümle çok anlamlıydı onun için. O, okuduğu her kelimede her cümlede kendinden geçiyordu.

Daha okumayı ilk öğrendiği yaşlarda bile kitap okurdu o. Kitaplar ona bambaşka hayatları öğretiyordu. Farklı hayatları okumak onu biraz olsun uzaklaştırıyordu kendi hayatından. Bazen kendi hayatından daha kötü hayatlara denk geliyor, kendi hayatına biraz olsun tutunmaya çalışıyordu.

Kitaplar ona olması ve olmaması gereken kişilikleri öğretiyordu. Kitaplar rehberdi onu için. O, çocukluğu parklarda gülerek oynadığı oyunlarla geçiren değilde odasına kapanıp göz yaşları içinde kitap okuyan bir kız çocuğuydu. Onu büyüten şey kitaplardı. Zaman değilde yaşadıkları olgunlaştırmıştı onu. Olgunlaştırmak zorunda kalmıştı beklide...

Artık kendi ayakları üstünde duruyordu. Kimseye ihtiyacı yoktu. Vardı aslında ama söyleyemezdi kimseye. Kendine bile. Söylerse yıkılırdı. Göğüs kafesiyle kalbi arasında sıkıştırılmış sözcükleri vardı belki ama olmazdı. O sözcükler oradan çıkarsa dağılırdı. Söylerse paramparça olurdu.

O sözcükler oradan çıkarsa rahatlardı belki. Göğüs kafesi genişler, kalbine batan kıymıklar yok olurdu belki ama olmazdı. Çünkü orada boğluk bırakacak kadar güvenmiyordu kimseye. Söylerse, eğer o kalbiyle göğüs kafesinin arası boşalırsa orayı dolduracak birine ihtiyaç duyardı. Ve kimseye o boşluğu dolduracağına inanacak kadar güvenemezdi birdaha.

Diyelim ki güvendi ya sonra? Herkes gitmemiş miydi zaten? Güvendiği kişinin gitmiyceği ne malumdu ki? Kadın tekrar kaldıramazdı güven kırıklığının verdiği acıyı. Henüz toparlamaya başlamışken olmazdı.

Kadın onu görünce dalmıştı gene düşüncelere. O, son hayal kırıklığıydı, son güvendiği, insanlara güvenememe sebebi. Aldığı en ağır darbeydi. Oysa kadın zaten almamışmıydı yeterince darbeyi? O darbeler yüzünden ona bile güvenememişti en başlarda. Bazen hiç güvenmemiş olmayı diliyordu kadın.

"Bu sefer hangi kitap için geldin?"

Kadın her sabah gelirdi buraya. Sebebi kendince kitaplardı. Ama aslında sırf bu ses için özellikle bu kitapçıydı. Bu adamın sesini duymak içindi bu kitapçıya gelişi. Kendine bile itiraf edemiyordu ama olsundu. Sesini duymak bile tatmin ederdi kadını.

Adamın sesiyse özlem kokuyordu. Ama kadının kulakları tüm duygulara kapalıydı artık hiç bir söze anlam yüklemiyor hiç kimseye güvenmiyordu. Oysa bilseydi yaşadıklarının sebebinin bambaşka şeyler olduğunu. Oysa adamın sesindeki özlemin, merakın ve pişmanlığının saf ve içten olduğunu bilse. Sırf kadına zarar vermemek için o kehribar rengi gözlerden, şarap rengi dudaklardan herşeye rağmen saf kalan bu bedenden uzak durmasının sebebinin yine kendisi olduğunu. Sırf onun mutluluğu için ondan uzak durduğunu.

Kadınsa mutsuzdu aslında, adamın düşüncelerinin aksine. Acı çekiyordu kadın, kendinden bile gizli bir acıydı bu. Kendine bile itiraf edemediği derin bir acı.

"Hayal kırıklığına uğrayan bi kadının hikayesi olsun. Herşeye rağmen yıkılmayan bir kadının."

Senin gibi. Demek geçti adamın içinden. Anlamıştı zaten bu kehribar rengi gözlerin kendisine verdiği mesajı. Kitaplığa baktı ve o tarz bir kitap aramaya başladı. Bulduktan sonraysa arkasını döndü ve kadına kitabı verirken şunları söyledi:

"Kadının çok fazla darbe aldığı ama sonunda hepsine inat mutlu olduğu bir kitap."

Ve ardından beklemediği bir cevap aldı.

"Belki sadece öyle görünüyodur."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 06, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ruhu Ölü KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin