1.Bölüm

51 5 5
                                    

İngiltere/Pembrokeshire, 2023

Saat akşam üstü dörttü. Bir salon ve bir odadan oluşan yeni evimin temizliğini ve döşemesini yaklaşık iki saatte bitirmiştim. Kendimi inanılmaz yorgun hissediyordum. Bu sabah dörtte uyuyup, beş buçukta uyanmış ve yedide istasyondan kalkacak olan Pembrokeshire trenine yetişmiştim. Londra'dan süren bu yolculuk yaklaşık altı saatti ancak uyuyamamıştım. Karşımdaki koltukta oturan adamın kucağında bir bebek vardı ve durmadan ağlamıştı. Kulaklığımı takıp uyumayı denemiştim ama başaramamıştım. Altı saatlik yolculuktan sonra Pemrokeshire'e sonunda varmıştım ve yeni ev sahibimden kaptığım anahtarla yeni evime girer girmez temizliğime ve dekoruma başlamış, işimi yaklaşık beş dakika önce bitirmiştim. Şuan istediğim şeyler, karnımı doyurmak ve duş alıp uyumaktı. Fark ettiğim bir şey vardı ki, buzdolabı bomboştu. Derin bir nefes verdim. Eşyalı bir evin buzdolabı nasıl bomboş olabilirdi acaba? Yapacak bir şeyin yok Hazel. Doğruca bir markete gitmek zorundasın. Tepeden yaptığım dağınık topuzumun tokasını çözdüm ve düz siyah saçlarımın dökülmesine izin verdim. Pink Floy'lu sewatshirt'üm ve siyah taytım dışarı çıkmam için bence müsaitti. Gerçi ben pijamayla annemin iş yerine gitmiş kadınım. Bu yüzden dolabımda ki her şey dışarı çıkmam için müsait.

Şarja taktığım telefonu şarjdan çektim ve kontrol ettim. Herhangi bir şey yoktu. Ne bir mesaj, ne bir arama. Kapının girişindeki siyah askılığa astığım siyah çantanın içerisinden cüzdanımı ve kulaklığımı almış, spor ayakkabılarımı ayağıma geçirmiştim. Pemrokeshire'yi keşfetmek için hazırdım! Tamam.. Aslında tam anlamıyla hazır değildim. Sadece bir süpermarket bulmak için dışarı çıkıyordum, o kadar. Belkide daireye yakın bir yerdedir. Birilerine sormak yerine kendim bulsam daha iyi olabilir. Sonuçta burası küçük bir kasaba ve kolay kaybolacağımı sanmıyorum.

Umarım..

***

Size demiştim, değil mi? Burası küçük bir kasabaydı ve çoktan geniş bir süpermarket bulmuştum. Hemde evimle arası beş dakika bile yoktu! Bu durum beni çok mutlu etmişti çünkü tembel bir bünyeye sahiptim. Her ihtiyacım olduğu zaman markete gitmek-ve uzak olduğunu düşünürsek-benim için ölümle eş değerdeydi. Kendi kendime güldüm. En ufak detaylara bile mutlu olmak ne demekti benim için? Yaşama sıkıca bağlı olup, sahip oldukları için her an şükretmek miydi, yoksa hastalık mıydı? Kulaklarıma dolan Buildings and Mountains şarkısı gülümsememin genişlemesine sebep oldu. 16 yaşından beri dinlediğim ve asla sıkılmadığım şarkılardan biriydi bu şarkı. Bilirsiniz işte, bir şarkıyı keşfettiğiniz zaman onu severseniz, üst üste kırk-elli kez dinlersiniz ve sonra bıkarsınız. Bu şarkı benim için bilinen bu tezi çürütmüştü ve yedi yıldır "Efsaneler" klasörümün arasında yer alıyordu.

Şimdilik düşüncelerimi bir kenara ittim ve süpermarket'in koyu yeşil kapısını itip ve içeri girdim. Marketin içerisini merakla taramaya başladığım zaman fark ettiğim şeylerden biri marketin tek katlı fakat fazla geniş oluşuydu. Girişin hemen yanında düzgün bir şekilde dizilmiş market arabaları vardı. En büyük arabadan bir tane kendime doğru çektim ve yavaş adımlarla yürümeye başladım. Arabanın sapı, tıpkı kapının rengi gibi koyu yeşildi.

İsmini okumaya tenezzül etmediğim bu market, burada kaldığım süre içerisinde her gün düzenli olarak uğrayacağım bir yer olacaktı. Bunu tahmin edememek o kadar da zor değildi. Elimde taşıdığım siyah cüzdanı, arabanın içine fırlattım ve alışverişime üç katlı rafın en üstünde hazır çorbalardan birkaç tane alarak başladım. Bu kadar heyecanlı bir şekilde anlattığıma bakmayın lütfen, uykusuzluktan düşüp bayılacaktım. Tanrım..

***

Birkaç bir şey alırım düşüncesi ile girdiğim bu marketten, ağızlarına kadar dolu altı poşetle ayrılmak ne demek bilir misiniz? Oysa sadece birkaç çorba ve makarna alacaktım. 'İçecek bir şeyler alayım, aa dur temizlik malzemeleri-tanrım bu çikolatayı çok severim! Ah, şu cipsi hiç denemedim!!!' demiş, elime geçen her şeyi market arabasına fırlatmıştım. Açıkçası annemi şimdi daha iyi anlıyordum. Sahil kasabası olan Pemborkshire, Londra'ya göre çok ama çok küçük bir yerdi. İnsanı azdı ancak kültür ve tatil açısından destekli bir yerdi. Buraya taşınmadan önce bura hakkında sıkı bir araştırma yapmıştım ve birçok yorum okumuştum. Genellikle emekli olmuş insanların kalabalıktan kaçıp taşındıkları yerdi burası. Balık tutulabilen, güneş bizlere gülümser gülümsemez sahil kenarlarında yürüyüşe çıkabilen insanlar.. Bu herkesi rahatlatabilen, sorunlarından uzaklaştıran unsurlardır. Bu yüzden bende burayı seçtim. Kısa bir süreliğine olsa bile..

Eski, dört katlı apartmanın önüne geldiğim zaman, elimdeki poşetleri yere bıraktım ve kızarmış parmaklarımı kıtlattım. Mesafe ne kadar az olursa olsun, her bir poşet fazla ağırdı ve marketten evime kadar altı poşet taşımıştım. Yerdeki poşetleri tekrar kaldırdım ve güçlükle, asansörü olmayan apartmanın içerisine adım attım.. Zorlukla çıktığım üçüncü katın sonunda derin bir nefes verdim. Sweatshirtim'ün cebinden çıkardığım anahtarla evin kapısını açmaya yeltendiğim sıra, her ne kadar görmesem de karşı kapıdan gelen kapı açılma sesini duydum. Açıkçası komşularımın kim olduğunu merak ediyordum. Her ne kadar Avrupa insanına soğuk deseler de, kesinlikle yanlıştı. Tamam, bizim oranın insanı kadar cana yakın olmasalar bile, bence gayet ılımlı ve kibar insanlardı. Omuz silktim. Bu o kadarda önemli değildi. Kapının kilidini açtıktan sonra, sıkıntısız bir şekilde evime vardığıma dair Tanrı'ya şükrettim ve karşı kapı komşuma doğru merakla döndüm.

Uzun, cüsseli bir adamdı. Üzerinde siyah bir pantolon ve koyu kırmızı bir kazak vardı. İnce, uzun bir palto ile kombinini tamamlamıştı. Pantolonu ile aynı renk olan, bileklerinde biten bir çift bot giymişti. Açıkçası hoş bir kombin idi. Tarzının havalı olduğunu düşündüğüm adamın suratıda havalı mıydı acaba? Merak duygusu vücudumu hızla sararken, mavi gözlerimi karşı komşumun-sanırım- gözlerine dikmemle bir çift yeşil göz ile karşı karşıya geldim. Bana garip bir bakışla bakan, bir çift yeşil göz. Yirmi üç yıllık hayatımı beynimden silip atsalar bile unutamayacağım bir çift yeşil gözdü bunlar. O anda midemin garip bir ağrı ile kasıldığını hissettim. Üzerinde kuş dövmesi olan elimin acıdığını, bacaklarımın titrediğini.. Yabancı değildi bu his. Sadece uzun zaman önce bedenimi ve ruhumu terk ettiğini düşündüğüm bu his, bu acı, bu heyecan.. Buradaydı işte. Kelimenin tam anlamıyla.

♦♦♦♦

Merhaba! Yeni hikayemin, ilk bölümü ile karşınızdayım. İlerledikçe nefeslerin kesileceği bir hikaye olmasını umuyorum. Şimdiden teşekkürler, sizi seviyorum..

-Bensu

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 08, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Things We'd Expect.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin