1. Bölüm

25 5 6
                                    

Melike

Erkek kardeşimin odasında gerçekten çok sık yapmaya başladığım bir şeyi tekrarlıyordum. Onu sakinleştirmeye, titremesine engel olmaya çalışıyordum. Zor zamanlar geçiriyordu ve mutlu insanların görüntülerinin beynine dolması onu daha da çıldırtıyordu. Ben ise zamanımı her an delice bir şey yapacak diye korkarak geçiriyordum.

Aslında her şey 3 sene önce, biz 13 yaşındayken, başlamıştı. Ümit gece yatağıma gelip "Melike az önce çok müthiş bir rüya gördüm. Anlatmam lazım" demişti. Yüzündeki sevinci unutamıyorum. Küçük bir çocuk gibi gözüküyordu. O haline çok gülmüştüm. Beni uykumdan etmesine rağmen o gün onun rüyasını dinlemeye özen gösterdim. Daha doğrusu elimden geleni yaptım. Ne dediğini çok hatırlamıyorum. Çok uykuluydum. Fazla dayanamadım. O gece ben kabus gördüm.
O geceden sonra, ben her Allah'ın günü kabus gördüm. Kardeşim ise her gün onu mutlu eden rüyalar görüyordu. Hepsini bana anlatıyordu. Hiçbiri kendisiyle ilgili değildi. Hep başkalarının mutluluğuyla ilgiliydi. Benim kabuslarım gibi...Ben hiçbirini ona anlatmayı tercih etmemiştim.
O zamanlar hiçbir tuhaflık yoktu. Ta ki ben bir gece rüyamda tanıdığım birini görene kadar. Adı Ahmet olan sessiz sakin bir çocuktu. Biraz yaşlı bir adamın ona vurduğunu ve onun da ağladığını gördüm. Kabus görmeye alışmış hale gelmiştim artık ama tanıdığım biri olunca daha bir korktum ve gidip bunu anneme anlattım. Bana sakin olup tekrar uyumamı söyledi. Söylemesi kolaydı tabi ama ben gözümü kapatmaya korkar hale gelmiştim. Dua edip tekrar uyudum. Bu sefer çok daha korkunç bir kabus gördüm. Yine Ahmet ve o adam vardı. Adam ona tekrar vuruyordu ve Ahmet de kafasını kalorifer peteğine sert bir şekilde çarpıyordu. Sonra yerde gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu. Ölü gibi... Uyandıktan sonra o kadar sesli ağlamıştım ki bütün aile uyanıp benim odama gelmişlerdi. Onlara kabus olduğunu ve bir sorun olmadığını söyledim. Hepsi dışarı çıkıp odalarına gittiler. Geceleri kabus görmek o kadar da kötü bir şey değildi diye düşündüm. Bu yaşantımı engellememeliydi.
Ertesi gün Ahmet okula gelmedi. Garip bir şekilde endişelendim. Ya rüyam gerçek olduysa endişesi beni öldürebilirdi. Birkaç gün içinde geleceğini düşünerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Her halukarda endişeliydim. Ama en azından kendimi kontrol altında tutabiliyordum. Eve gidince aklımda bile kalmamıştı. Onu telefonla arayabilirdim. Aklıma bile gelmemişti...






Ertesi gün ölüm haberini aldık..




Bu basit bir rüyanın gerçek olması değildi. Üstelik sadece rüyalarla da sınırlı kalmadı. Zaman geçtikçe uyanıkken de bu vizyonları görmeye başladık. İkimizin de psikolojisi gün geçtikçe kötü bir hal almaya başlamıştı. Bu lanet olası şeylerin neden ve nasıl olduğunu bilmiyorduk. Bu vizyonların geleceği mi, geçmişi mi yoksa şimdiki zamanı mı gösterdiğini bilmiyorduk. Ne kadar yakınımızdakileri gösterdiğini bilmiyorduk. Gördüğümüz insanların birçoğuyla daha önce karşılaşıp karşılaşmadığımızı bile bilmiyorduk. Tek bildiğimiz, kardeşimin insanları mutlu eden olayları gördüğü; benim ise insanları mutsuz eden olayları gördüğümdü.

Ben gördüğüm kötü olaylar hakkında hiçbir şey yapamıyordum. Bu beni deli ediyordu. Gördüğüm onca kötü şey bizzat yaşadığım yerde, Türkiye'de, oluyordu. Konuşmalar, bağırışlar, yakarışlar... Hepsi benim dilimdeydi. Ben ise hiçbir şey yapamıyordum. Sadece izliyordum. Elim kolum bağlı beklemekten yorulmuştum. Ben de unutmayı seçtim. Görmezden geldim. Akıl sağlımın sadece bu şekilde yerinde kalabileceğini biliyordum çünkü.

Beni ilgilendiren sadece kardeşimin mutluluğuydu. Hiçbir vizyonu umursamadim. Sadece onlara ve bize sabır diledim. Ben bir şekilde mutlu olmaya çalıştım. Ama kardeşim başaramadı.

Kardeşim kötüleşmeye başladığında vizyonları görmeye başlayalı 1 yıl olmuştu. Ben o zamanlar "depresif" diye anılmaya başlamıştım. Aileme göre de sorunlu bir ergenlik geçiriyordum. Bunun yanında kardeşimin yüzünden bir an bile gülümseme eksik olmuyordu. Çok sevilen ve popüler biriydi. Liseliler bile onu tanıyordu. Dolayısıyla...
"Kardeşinle alakan yok."
"Ümit'le kan bağın olduğuna emin misin?"
"Bence evlatlık bile olabilirsin."
sözlerini duymam kaçınılmaz olmuştu. Yine de Ümit her teneffüs yanıma gelirdi. Birbirimizi sadece birbirimiz anlıyorduk. Beni hiç yalnız bırakmadı.
Ancak onun yakın arkadaşları da vardı. Ayrıca bir kız arkadaşı vardı. Adı Çağla'ydı. Ümit ondan uzun bir süre hoşlanmıştı ama açılamamıştı. Bu bir şekilde Çağla'nın kulağına gidince gelip o teklif etti. 2 ay kadar çıktılar. Ümit dünyanın en mutlu genci olabilirdi galiba. Ama Ümit'in bana anlatmadığı bir nedenden dolayı ayrıldılar. Tek bildiğim Çağla'nın onun duygularıyla oynadığı.

Ümit'in kalbi paramparça olmuş gibiydi. Belki birkaç hafta kafasını dağıtsa iyi olabilirdi. Ama o bu birkaç haftayı Çağla'dan nefret ederek geçirdi. Bu sırada gördüğü vizyonlardaki mutlu insanlar da ona çok yardımcı olmadı. Ben ise onun yanında olmaya ve destek olmaya çalışıyordum.

Onun için gülümsüyordum.
Onun için yabancı gözlerin yaşlarını görmezden geliyordum.
Onun için ondan başka kimseyi umursamıyordum.

Ama bir taraftan onun acısını küçümsüyordum. Ben, bunca zamandır kulağımda yankılanıp duran çığlıklarla yaşamaya çalışıyordum. Düşününce o seslerle benim kardeşimin aşk acısı aynı değildi. Yanına bile yaklaşamazdı. Sürekli o insanların acılarıyla karşılaştırdım onunkini. Onların acıları daha büyüktü. Ama Ümit bunu göremiyordu.

Benim bunu farkettiğim an, bizim için bir milattı. Bu milattan sonra, diğer yarım diye nitelendirdiğim kardeşimle birbirimizi hiç anlayamayacaktık...




Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 07, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Duygu DengesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin