1.BÖLÜM

81 7 11
                                    

Tepelerinde dumanı eksik olmayan Kaçkar dağlarını, minik göletlerinde balıkların kaynaştığı derelerini, dört mevsim yağan yağmurun bereketiyle   yeşilin binlerce tonunu ve çiçeklerin envai çeşidini görebileceğiniz köyümüz, cennetin dünya üzerindeki bir köşesi gibiydi. O yıllarda henüz bu güzelliklerin farkında olmamamız, çocuk aklımızla her yerin aynı olduğunu düşündüğümüzdendi. Balık nasıl ki deryayı bilir ve dünyanın yalnızca ondan ibaret olduğunu düşünür, bizimki de o hesaptı işte. Güzel yıllardı; her türlü zorluğuna, imkansızlığına ve yoksulluğuna rağmen, yaşanılan her günün bir öncekinden farklı oluşu, insanın kanını kaynatan değişken havasından mı, yoksa adım başı taşların arasından fışkıran, en sıcak havada bile buz gibi soğuk ve lezzetli olan sularından mı kaynaklanıyordu bilmiyorum, ama her nefes alışımda beynime giden oksijenin bilincimi bambaşka dünyalara açtığı ve o dünyalarda hayal gücümün sınırlarını zorlayan birbirinden güzel hikâyeler oluşturduğum çocukluğum dün gibi aklımda.
O zamanlar gurbet kavramı belleklerde yeterince şekillenmediğinden, daha ziyade verimli topraklarından elde edilen mahsuller henüz köy halkına kâfi geldiğinden, nüfus hayli kalabalıktı. Mahallelerdeki her bir hane cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle çınlıyor, kapı önlerindeki kışlık erzakların depolandığı serenderlerin altında yapılan sohbetler esnasında atılan kahkahalar dört bir yanı şenlendiriyordu. Herkesin aynı hissiyatı paylaştığını, dertsiz tasasız ve halinden memnun olduğunu söylemek, o zamanın şartlarında bile kolay değildi elbet, ama benim çocuk gözlerimle gördüğüm ve minicik kalbimle hissettiğim görünüm hemen hemen bu şekildeydi.
İlkokulun ikinci sınıfındayken babamın sıla hasreti yüzünden Ankara'dan köye göç etmemiz, ablamla benim için fevkalâde bir değişiklik olmuştu. Düzgün bir Türkçeyle konuşmamız bile köyün çocukları tarafından âdeta alay konusuydu. Onları anlayabilmek ve kaynaşabilmek için uzunca bir zaman geçmesi gerekmişti. Kaynaştıkça, içlerine girdikçe masumluklarının, saflıklarının ve sıcakkanlılıklarının farkına vararak sağlam bağlarla bağlanmaya başlamıştık birbirimize. Benim en yakın arkadaşım Hasan'dı. Açık tenli, masmavi gözlü, uzun ve kıvırcık sarı saçlı, şişmanca bir çocuktu. Her yaz yaylaya giden çocukların yanaklarında oluşan pembelik onda da vardı ve onun tombik suratına bambaşka bir sevimlilik katardı. En çok onunla vakit geçirir ve herşeyimi paylaşırdım. O zamanlarda bizim en büyük zevkimiz hayal gücümüzü zorlayan hikayeler uydurup birbirimize anlatmaktı. Genellikle hikayelerimizin konusunu üç harfliler ve periler oluştururdu. Bunun nedeni köyümüzde elektriğin olmayışından dolayı, akşamları gaz lambalarının ışığı altında oturarak sohbet ettiğimizde, duvarlara yansıyan gölgelerin oluşturduğu şekilleri doğaüstü yaratıklara benzetme oyunumuzdu. Sizlere anlatmaya çalışacağım hikâye, o günlerin masumluğunda hayal edilmiş ve sırf eğlence olsun diye anlatılmış, o vakitler içinde bulunduğumuz gerçek dünyayla harmanladığım, kısmen masum, kısmense insanların ne kadar merhametsiz olabileceğini gözler önüne seren hüzünlü bir aşk hikâyesidir. Her ne kadar karakterleri benim oluşturduğuma ve yaşananların sadece zihnimde oluşturduğum hayallerden ibaret olduğuna sizleri inandırmak istesem de, Perili ırmağın yamacında bulunan, her rüzgârda dallarını hoyratça savuran, reçinelerini senelerdir bir gözyaşı gibi döken, yaşananların tek şahidi devasa çam ağacının ve altındaki iki eski mezar taşının gerçekliğini inkâr etmem mümkün değil...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 27, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

IRMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin