Uzun uğraşlardan sonra nihayet Cihangir'de bir küçük apartman dairesi bulabilmişti. Girişteki odaya yerleşti. Ev rutubetten ve pislikten kırılsa da, yeni ev arkadaşı Zeynep'in köpeği her yere işese de, yine de mutluydu.
Odanın kapısı için kendine bir anahtar yaptırdı. Eve taşınalı bir hafta olmuştu ve eve bir kere bile tek gelmemişti. Önüne geleni eve atıyordu. Bedenine her değen ten yalnızlığını biraz daha gölgeliyordu sanki, ya da o öyle düşünüyordu. Yalnız kalma düşüncesini kabullenemiyordu bir türlü.
Buraya yerleşmesinin sebebi de buydu.
Cihangir, İstanbul'un en kalabalık semtlerinden biriydi. Her sokakta ayrı bir gürültü, her köşebaşında ayrı bir tantana onu bekliyordu. Kalabalıklar içinde yalnızlığı biraz olsun törpüleniyordu.
Kendine güvenen bir kızdı Deniz. Özgürlüğüne son derece düşkün, bağlanmayı sevmeyen bir yapısı vardı. Yalnızlığının asıl sebebi de bunlardı.
Dışarıdan bakıldığında herkesin imrendiği, hayatın ona güzel olduğunu düşündükleri "o kız"dı.
Lakin kimse bilmiyordu; "o kız" olmak herkesin sandığı gibi mükemmel bir şey değildi.Buraya gelmeden önce kalbindeki o kırık cam parçalarını halının altına süpürüp bir söz vermişti kendine:
Kendin için yaşa.
Öyle de yapacaktı. Kimse için üzmeyecekti kendini, kimse için gözyaşı dökmeyecekti.
Dersini almıştı çünkü. Kolay kolay güvenmek yoktu artık.
Alarmı çaldığında inler gibi bir ses çıkarıp tek gözü kapalıyken eliyle saati yere düşürdü. Diğer gözünü de zar zor açtığında yanında yatan sırtının neredeyse tamamı dövmeli adamı farketti. Yerinde doğruldu ve yatağının çaprazında bulunan eski boy aynasında kendini süzdü birkaç dakika.
Dün gece ile ilgili pek bir şey canlanmadı gözünde. Etrafa biraz daha bakındığında yerde duran boş bira kutuları sayesinde anlamıştı neden kafasının bulanık olduğunu. O kadar çok içmemiştim, diye düşündü halbuki.
Yerde duran kırmızı çalar saati eline alıp tekrar komodinin üzerine yerleştirdi. Yataktan kalkıp henüz bavulunda duran kıyafetlerinden eline geleni alıp üzerini değiştirdi. Çantasını da aldıktan sonra dönüp hala yüzüstü uyuyan adama baktı.
Pencereden sızan güneş dövmelerinde geziniyor, üç numaraya vurduğu kumral saçının sarımsı görünmesini sağlıyordu.
Anlık bir tebessüm edip sandalyeye asılı duran fotoğraf makinesini aldı eline ve kapıya doğru yürüdü. Odadan çıktığında merdivenlerin başında ona bakan Zeynep'e başıyla selam verip hemen evden çıkmak için dış kapıya yöneldi fakat Zeynep'in onu bırakmaya niyeti yoktu.
- Sana da günaydın, dedi Zeynep imalı bir ses tonuyla. Deniz kaçamayacağını anladığında arkasını dönüp Zeynep'e samimi bir samimiyetsiz gülüşle
- Hesaba çekmek için akşamı beklesen, dedi en şirin ses tonuyla.
Zeynep öfleyerek başını salladı.
- Akşam geliyorsun o zaman? dedi onay almak istercesine.
Deniz evden çıkarken
- Haberleşiriz, diye bağırdı.
Akşam Cihangir'in en yeni barında Zeynep'in bir arkadaşının doğum günü vardı ve iki gündür Zeynep Deniz'e gelmesi için adeta yalvarıyordu. Deniz mırın kırın etse de yeni insanlar tanımaktan zarar gelmez diyerek düşüneceğini söylemişti.
Sonunda evden çıktığında saat 9 buçuktu. Kaskını takıp siyah motoruna bindi. Üzerindeki siyah deri ceket ve hafif uzun siyah saçıyla son derece asi görünüyordu.
Sahile indiğinde motorunu park edip rastgele bir yere girdi. Mavinin ağırlıklı olduğu küçük kafenin deniz manzaralı masalarından birine oturdu.
Yüzüne çarpan hafif rüzgar masanın üzerindeki lavantaların kokusunun burnuna dolmasını sağlıyordu. Seviyordu böyle anlık güzellikleri. Menüye bakmadan yanına gelen garson kıza filtre kahve söyleyip denizi izledi bir süre.
Düşündü, bundan sonra ne olacaktı? Ardında bırakıp giderken her şeyi ne kadar kendinden emindi oysa. Olsundu, yeni bir hayata başlamıştı artık. Geçmişteki kötü anılardan uzak, yeni anılar biriktirmek için gelmişti buraya.Bunu düşününce gülümsedi. Tam şu an, ileride hatırlayacağı bir andı çünkü.
Bu küçük mavi kafede, denizi seyrederken yeni tanıştığı bu şehirde ne yapacağını düşünüyordu.İşte, bu hatırlanmaya değer bir anıydı.
Yeni hayatının ilk anısı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİHANGİR MAVİSİ /ASKIDA
Teen Fiction- Mavi'nin bu tonunu görmemiştim hiç, diye mırıldandı adam bir eliyle kadının saçını okşarken. - Bildiğin mavi işte, hiç mi görmedin mavi göz? diye omuz silkti kadın adamın gözlerine bakarken. - Yok, dedi adam. - Bu alelade bir mavi değil, Ci...