Küfe

28 0 0
                                    

     Çin'in kırsal kesiminde yaşam savaşı veren bir aile vardı. Dede, baba, anne ve çocuktan oluşan bu aile oldukça sıkıntı çekiyordu. Bir gün baba, yılların verdiği yorgunlukla bir köşede oturmaktan başka işe yaramayan dedeyi Pazar küfesine koyarak nehre doğru yola çıktı

     Savaşın yarattığı zor şartlardan yorulan adam, derin düşünceler içerisinde sırtında dilsiz babası ile Çin'in engebeli yollarında nehre doğru ilerlerken hayatı gözünün önüne gelir. Çocukluğunda köydeki diğer erkeklere göre daha uysal ve mülayimdi. Bu yüzden genelde pek sevilmezdi. Köyden geçen Batılı tüccarlar ve bilginlerden öğrenebildiği tüm bilgileri dericinin artan derilere yazıp saklıyordu. Yaşıtları Wing Chun eğitimleri alıp erkeklik testine hazırlanırken o köye yakın bir yerdeki mağarada takılıp deri parçalarındaki yazıları okuyordu. Her oğlu olan babanın en büyük gururu, Başkentten gelen albayların düzenleyeceği erkeklik testini oğullarının kazanıp asker olduğunu görmektir. Köy hayatında ya asker olursun ya da çiftçi.

     Günler Yangtze Nehrinin suları gibi akıp geçti. Pekinden gelen yetkililer köy meydanında testi düzenleyeceği haberi yayınlandı. Adam babasının zorlaması ve amansız ısrarları sonucu bu teste girmek zorunda kalır. Hayatı boyunca en ufak kavgaya girmeyen adam aynı zamanda Wing Chun hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu.

     Güney Çin genelde yağmurludur fakat o gün hiç olmadığı kadar rüzgârlıydı. Babasının bağırışlarıyla gün doğmadan onu uyandırıp hazırlanmasını söyledi. Ne yapacağını bilmeden amaçsızca evin içinde dolaşıp durdu. Yarışma saati yaklaşırken köy meydanına doğru yola koyuldu. Halk çoktan meydana toplanmışlardı bile. Kalabalığın içinde bir yere çöküp usulca etrafı seyrediyordu. Boş bir şekilde bakınmıyordu yalnız. Şu Köydeki cahil insanlardan ve babasının yobaz tavırlarından kaçmasının tek sebebi olan Demirci'nin kızı Yu-zihen'i arıyordu gözleri. Sonunda bulduğunda adı gibi parlayan yeşil gözlerine kaybolmuşçasına bakarken yaverin ismini bağırıp müsabakaya çağırmasıyla bir an irkilip savaş meydanına doğru ilerlemek için ayağa kalktı. Halkın fısıldama ve alaylarını aldırmadan usulca meydana doğru ilerledi. Rakibi köydeki kendini beğenmiş heriflerden biriydi. Adam hemen bitse de gitsek havasındayken rakibi onla dalga geçip onur kırıcı hareketler yapıyordu. En sonunda kendini yerde bulduğunda tüm halk kahkahalar içinde ona gülüyordu. Babası başını öne eğmiş halde görüp birde gülenler arasında Yu-zihen'i görünce yaşadığı duygu seli ile koşarak mağaraya gitti.

     Hayatımız boyunca pek çok hata yaparız. Seçimlerimiz ve hatalarımız bizi biz yapar. Adam o gün oradan kaçmayı seçerek hayatını derinden etkileyecek bir hata yapmıştı. Fakat o an düşündüğü tek şey babasının eve gidince söylenmesinden çok sevdiğinin önünde rezil olmaktı. Saatlerce bunu düşünüp durdu. Akşamüstü rüzgârın etkisiyle soğuyan havadan üşüyen adam köylü halkın dağıldığını umarak köye doğru yola çıkar. Köye yaklaştıkça havada yanık kokusuna karışan kül izlerini fark eden adam adımlarını hızlandırdı. Tepeye çıkıp köyü daha net gördüğünde, yıllarca nefret edip yok olmasını istediği bu köyden geriye Moğol baskını sonucu sadece külleri kalmıştı. İçinde köye karşı beslediği nefretin yerini korku ve endişe almıştı. Koşarak köy meydanına giderken yoldaki insan cesetleri ve yakılıp yıkılmış evleri gördükçe korkusu daha'da artıyordu. Köy meydanına geldiğinde gördükleri karşısında irkildi. Yaşamı boyunca yaşadığı tüm sevinçleri, üzüntüleri, kırgınlıkları o an yaşadığı duygu karşısında hiçbir şeydi. Annesi, küçük kız kardeşi ve sevdiği kadın Yu-zihen ağaçta asılı bir şekildi duruyorlardı.

      Hiç durmadan ağlamak istiyordu fakat ağlayamıyordu. Kalbinin durmasını istiyordu ama durduramıyordu. Uzun uzun daldığı bu görüntüyü arkadaki çalılıklardan çıkan birisi bozdu. Alevlerden yüzü aydınlandığında bu kişinin babası olduğunu fark edince bir an duraksadı ve babasına doğru koşmaya başladı. O an içindeki nefret yeniden alevlendi. Çocukluğundan beri sürekli kendisini aşağılayan, sürekli erkeklik ve cesaret dersleri veren babası dışarıda ailesi katledilirken o içeride bir korkak gibi saklanıyormuş. O kadar çok korkmuş ki dilini kaybetmiş. Babasına karşı hisleri zaten iyi olmayan adam o günden sonra babasına karşı iyi ya da kötü hiç bir şey hissetmemiş. Onun için duvara asılı bir tablodan farkı yokmuş.

     Yıllar katlanarak geçip gitti. Adam sevmediği bir kadınla evlenmek zorunda kalır. Bir çocukları olur ve küçük aile çiftçilik ile zar zor geçinirken zaman adamı şu ana getirdi. Sırtında babası, aklında babasının yıllar önce işlediği suç için cezalandırma isteği. Nehir kenarına geldiğinde babasını küfeden çıkardı ve nehre doğru yaklaştırdı. Babası öleceğini bildiği halde son derece sakindi. Babasını ilk defa bu kadar cesur görmüştü adam. Babasına son bir kez baktı ve ittirerek nehrin azgın sularında kayboluşunu izledi. Ayağa kalkıp gitmek için küfeyi yerden alırken içindeki kâğıt parçasını fark etti. Babasının yazısıyla yazılan kâğıtta " Çok üzgün ve pişmanım oğlum. Ama pişman olmak hiç bir şey ifade etmiyor" yazıyordu. Adam Nehre dönüp baktığında babasının ne demek istediğini anlamıştı fakat her şey için çok geçti artık.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 10, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KüfeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin