Saç tellerimi es geçiyor güneş ışıkları.Yüzümde hafif bir sıcaklık...Aklıma ilkbahar günlerini getiriyor.Sahil kıyısındaki küçük babaanne evi.Ufak bir bahçesi var.Papatyalar açmıştır şimdi.Perdeyi aralıyorum,bir küçük mutluluk kaplıyor etrafımı.Hava oldukça güzel,güneş selamlıyor tekrardan göz kapaklarımı.Bu,artık uyan demek olsa gerek.Uyan,görülcek suretler var.Uyan,gidilecek yerler beklemekte seni.Fazla uzakta değil,yüreğinde başlar tüm yolculuklar.Yan odadan bir ses yankılanıyor kulaklarımda."Sofra hazır,uyan artık."
Bedenim yatağımı terk ediyor.Ruhum dahala uykulu,biraz yorgun ve fazlasıyla uyuşuk."Yüzünü yıka,çayın altını kapat sofraya getir." Yüzümü yıkamak için çekingen bir şekilde banyoya doğru ilerliyorum.Aynada ki solgun yüz,şişmiş gözler -ağlamaktan harap olmuş- ,göz altı morlukları dikkatimi çekiyor.Omzuma doğru düşen ince telli saçlar...Her birinde ayrı bir yaşanmışlık var.Oldum olası uzatamadım saçlarımı.Kısa saç özgürlüktü çünkü.Verdiği her bir savaştaki mağlubiyetinin kalıntılarıydı tüm bunlar.Yanda ki tartı dikkatimi çekiyor şimdi de.Sayılarla aram iyi değil,özellikle iki basamaklı olanlarıyla.Antidepresanlı geçen günlerin yan etkileri...Alınmış fazla kilolar.Oysa ne kadar isterdi ince olmayı,belki bir ceylan kadar narin.Babaannesi onu "Papatyam" diye severdi."Papatyalar narin ve zariftirler,ben değilim." Derdi babaannesine.Gözleri hep dolardı bunu dilegetirdiği zamanlarda.Fakat belli etmezdi,mutlu gibi görünmeyi,sorunlarla dolu dünyasında sorunsuz gibi görünmeyi başaran nadir kişilerdendi.Güçlü bir savaşçıydı,biliyordu."Marifet papatyanın ince olmasında değil." Derdi babaannesi. "Marifet,papatyayı ince yapan narinlikte ve senin içinde ki narin küçük kız çocuğu,sen en güzel papatyasın." Keşke dünya bu kadar güzel olsa diye düşünürdü,bu kadar kibar...Aynı babaannesi gibi.Fakat dünya kötü bir yerdi.O kadar fazlalık vardı ki şu koca evrende...Keşke hayatımda ki tek fazlalık kilolarım olsa diye düşündü bir an.Taki annesinin sesini bir kez daha işitene dek; "Kızarttım ekmekleri,bak gene soğudu.Bir kere de lafımı iki ettirme!"
Telaşlı bir şekilde mutfağa ilerliyorum,ocağın altını kapatıyorum.Çaydanlığı alıp salona doğru ilerliyorum.İçimde hep bir düşürme korkusu hakim.Sağ salim masaya ulaşıyorum.Kızarmış ekmek kokusu bürüyor etrafımı."Bugün de hava çok güzel." Diyor annem.Cümlesinin altında derin anlamlar yatıyor oysa.Sıkılmış bir ruh hali,ev işi yapmaktan yorulup bezmiş bir beden,çamaşır suyu kokan kıyafetler...Bir yere gitmek istiyor -bir yer olmalı,binalardan uzak,şehrin gürültüsüne maruz kalmayan,dolu dolu nefes alabilecek bir yer- Dışarı hayatla bağlantısı iyi olan biri değilim.Kendi dünyamda verdiğim savaşlarım var dedim ya.Çoğu zaman yenik düşüyor cesaretim korkularıma,düşüp kalkıyorum.Dizlerim yara alıyor bazen.Sonra iyileşiyor yaralarım birer birer.Acıyı hissettiğim gibi,iyileştiğini de hissediyorum.Mağlubiyetlerim öğretti pes etmemem gerektiğini.Çünkü hayat oldukça zor.Hergün gökkuşağı yok gökyüzümde.Fırtınalar kopuyor,şiddetli yağmurlar yağıyor.Bu yüzden öğrenmelisin kendine yetmeyi.Bir savaşçı gibi göğsünü siper etmelisin acılarına.Etrafımdan fırsat bulabildiğim zamanlarda,kendimle konuşmaya ayırırım vaktimi.Boş ve sessiz bir oda da,sadece ben.Dünyanın dertlerinden sıyrılıp,sığınabildiğim zamanlar benliğime.Sessizliğin anlatacağı bir dolu şey var.Bu yüzden en iyi dostumdur sessizlik.En iyi sırdaşım...Dertlerimi en iyi o dinler,en iyi o saklar,en derinlere gömendir o."İstersen çık anne." Annem sinirleniyor,"Hayatta olduğunun,nefes aldığının farkına var.Dünya evin içinden ve ya odandan ibaret değil." Dünya kötü bir yer anne,diyemiyorum.Sessizliğe gömülüyorum yine,kelimeleri gömüyorum içime.Koşup kaçmak istiyorum,sonsuzluğa doğru koşmak...Bir sahil kenarında güneşin batışını izlemek,denizi seyretmek,hayallere dalmak ve daha niceleri.Belki de bir uçurum kenarında kollarımı açıp bağırmak delice.Hepsi hayallerimde kalıyor.Hayatım hayaller üzerine kurulu.Saçlarımı elimle düzeltiyorum.Kafamı pencereden dışarıya doğru uzatıp yukarı bakıyorum.Masmavi gökyüzü tepemde.Kuşlar uçuyor özgürce.Keşke diyorum,keşke bende böylesine özgür olabilsem.İçimde ki kafesleri yıkıp,iyileştirsem kanadı yaralı kuşlarımı ve salıversem derin maviliğe doğru.Gözlerimi ovuşturuyorum,güneş ışıkları yine yaramazlık yapıyor.Derin bir nefes alıyorum pencereyi aralayıp ve ağzımdan çıkan iki kelimeyle selamlıyorum yeni günü; "Merhaba dünya..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Renklere Gözyaşı Kala
ChickLitYüzündeki mutluluğa adanmış maskeyi çıkartıp,bir kez daha ağlamakta buldu çözümü.Çünkü silinir sandı.Ağladıkça sıyrılır sandı karanlığından.Acıları hafifler,çiçek açtırır sandı gözyaşları.Oysa içindeki küçük kız çocuğu gözyaşlarında boğuluyordu çare...