"Gerçekten mi? Ben mi?"
"O zaman, siz bu gün çalışın" dedi Jimin.
"Niye oyuna katıldım ki zaten" diye mırıldandı yanımda Jungkook.
"Ben de sana hayran değilim merak etme" dedim onunla aynı tonda. Namjoon duydu mu, duymadı mı bilemem ama Jungkook'un duyduğu kesindi.
Bir süre bana hiçbir ifade olmaksızın baktıktan sonra önüne döndü.
"Bunun senin kuzenin olduğuna emin misin?" dedi Jimin'e. Jimin bir an ona dönüp anlamamış gibi baktıktan sonra işine devam etti.
Ona dönüp gözlerim kısılana kadar güldüm.
"İnsan olduğuna emin misin?" dedim ve önüme döndüm. Bir süre bana baktıktan sonra işine devam etti. Ne yapıyordusa artık. Umurumda bile değil.
Saçmalamıştım. Ama kimin umrunda?
Zilin çalma sesiyle üzgünce ayağa kalktım. Daha gidip sınıfı bulacaktım. Sonra orada kendime arkalarda mümkünse pencere kenarında yer bulacaktım. Anlayacağınız benim oyalanmaya vaktim yoktu.
"Nereye?" dedi V. Düşüncesine gülümsedim.
"Sınıfı bulmam gerek" dedim. V'nin Jimin'e, Jimin'in Namjoon'a, Namjoon'un Jin'e ve sonda da Jin'in Jungkook'a attığı bakıştan sonra Jungkook 'off'layarak -resmen göze batmıştı- ayağa kalktı.
"Ben bulmana yardım ederim" dedi yüzüme bakmayarak.
"Aslında...- Madem çok ısrar ediyorsun hayır demem. Kıramam seni. Ayıp olur" dedim içimdeki evil devil gülme hissini bastırarak. Bana ters bakış attığında biraz daha öyle dikilmemek adına - ki başka sebebi yoktu - arkamı dönüp kantinin çıkışına yöneldim. O da arkamdan gelmişti. Tabiki gelecekti!
"Hangi oda?" dedi bıkkınca. Böyle adamlardan nefret eder ve hatta 'bırak bırak ben yaparım' derdim. Ama sırf inat olsun diye yapıyordum işte. Katlanıyordum.
"Geometri odası. 5-ci kat. Numarasını bilmiyorum. Ama görsem tanırım" dedim çocuğunu kaybetmiş anne edasıyla.
"Tanrım!" dedi ve bir tarafa yöneldi. Ben de onu takip ettim tabi. İnsanların arasından onu zorla bulurken asansörün önünde durdu. Asansör açıldığında bomboştu. Çünkü insanlar diğer asansörden kantone iniyorlardı. Onu takip edip asansöre bindim. '5' numarasını tıkladı. Onun üzerindeyse diğer gümüş renklerden farklı olarak kızıl çevrenin içinde '6' yazmıştı.
"6-cı katta ne var?" dedim.
"Diğer katlarda ne varsa o var" dedi. Cidden...
"O zaman niye rengi farklı?"
"Bana neden soruyorsun?" derken bana dönmüştü.
"Çünkü burada benden çok çok çok daha uzun süredir varsın ve merak için de olsa öğrenmişsindir" dedim.
"Senin kadar meraklı değilim"
"Öylesin"
"Değilim"
"Öylesin"
"Değilim. Uzatma"
"Asıl sen uzatma. Biliyorsan söyle işte" dedim sinirle. Biraz bakıp bana yakınlaştı.
"Ne?" dedim istemsizce bir adım gerilerken.
"O kadar merak ediyorsan oraya çıkalım mı?" dedi. Elini yanımda duran tuşlardan '6' kısmına uzattı ve bastı. Bir süre ona baktım.
Söylemediyse birşey vardır. İyiliğim için söylemiştir. Onu dinlemeliyim. Yoksa korkmuyorum ben. Kimi kandırıyorsam artık. Onu itip yeniden '5' tuşuna tıkladım.
"Boşversene. Geç kalacağım" dedim. Gülüp önüne döndü. Aptal herif. Asabsör durduğunda önce o, sonra da ben indim.
"Buraya yakın olmalıydı. Öyle söylemişlerdi" dedim ona yetişerek - yetişmeye çalışarak.
"Buralara yakın tek geometri odası var. Şanslısın" dedi ve bir kapının önünde durdu. Niye bu kadar hızlı hareket ediyor?
"Saol" dedim odaya girerken arkasından. Kafasıyla onaylayıp gitti. Gitti ya. Gitti. İnsan bir 'önemli değil, her zaman' der. Nereden kaçmış bu? Önüme dönüp arkada olan sayılı boş sıralardan birine oturdum. Pencere kenarı :") Harika.
~~~
Geçen bölüm biraz saçmaladım biliyorum. Dram benim işim değil be Sude. Benim işim anca komedi. Okurken beğenmişsindir umarım. Geç yayınlamamı derslere say lütfen.