Bölüm 1

409 21 9
                                    

Sağ eli titremeye başlayana kadar yazmayı sürdürdü, en son saymayı bırakmıştı ama defterin yirmi altıncı sayfasında olmalıydı. Sürekli alt alta aynı cümleleri yazıyordu, artık ne için yazdığını bile hatırlamıyordu. Sanırım bir deney olarak başlamıştı her şey, bulanık düşünceler arasında yaptığı şeyi anlamlandırmaya çalışıyordu boş yere belki de. Artık durması gerektiğini kendisine hatırlatırken bir delinin günlüğü olabilecek edebi eserine bir yandan da göz atmayı ihmal etmedi. Son bir kez baktı ve defalarca yazdığı o cümleyi içinden okudu:

"BU SEFER KİMLİĞİMİ BULDUM..."

İçinden gülümsedi ve huzur içinde defterini kapatıverdi. Çekmecesine defteri kaldırmasıyla ofisine birisinin girmesi bir oldu. Takvimini bugün kontrol edememişti, ondan gelen kişi hakkında bir bilgisi yoktu.

Levent, ilk kez buraya geliyordu. O kadar inat etmiş olmasına rağmen bu desteğe ihtiyacı olduğunun farkındaydı artık. Sonuçta bu onu deli kalıbı içerisine sokmazdı ki, gittiği bir hastane değildi ve kendisi bir hasta olmayacaktı. Karşısındaki kişi bir psikologdu ve derdini paylaşıp kafasında çözemediği şeyler hakkında tavsiye alacaktı sadece. Kendisine bunun yanlış bir durum olmadığına inandırmaya çalışıyordu, yine de bir yanı bu kapıdan içeri adımı attığı anda ona kızıp duruyordu nedense.

Bir süre garip bir sessizlik yaşanmıştı. Levent, psikoloğun suratına bir süre bakamadı ve onun yerine masanın üstüne odaklanmıştı. Masa gayet derli toplu görünüyordu. Telefonu sağ köşede duruyordu ve yanında yapışık ikiz gibi duran bir mendil kutusu konmuştu. Telefonun parlak olmasından zaten o mendil kutusundan sürekli ıslak mendillerin eksildiği anlaşılıyordu. Anlaşılan psikolog biraz fazla titizdi. Ardından psikoloğun isminin yazılı olduğu levhaya gözleri takıldı. O da gülünç derecede parlaktı, adam her sabah onu da parlatıyor olmalıydı. Her harf özenle silinmiş gibiydi ve Levent levhanın üstündeki adı içinden birkaç defa söylerken buldu kendini: Psikolog Oktay Ateş.

"Hoş geldiniz" diye karşıladı psikolog gelen kişiyi ve masasının önüne özenle konmuş olan deri koltuğa buyur etti. Pencere kenarında duran psikologların simgesi sayılan yatmalı kanepeye daha geçmeyeceklerdi belli ki.

"Merhaba... İki gün önce telefonda konuşmuştuk... Ben şey... Bugün için..."

Sinir olmuştu kendisine, çünkü iki seneye yakın kekelemiyordu. Bunu atlattığını düşünüyordu, ama anlaşılan kekelememesinin tek nedeni heyecanlanabileceği bir ortama kendisini sokmayacak kadar çekingen bir hayat yaşaması olduğunu fark ediyordu o anda.

Psikolog her zaman ciddi davranırdı, gülümsemeyi ihmal etmezdi ama karşısındakinin kusurları karşısında tepki göstermezdi karşı taraf utanmasın diye. O yüzden gelen kişinin sözlerinde kekeme kısımları duymamış gibi davranarak konuştu o da.

"Takvimim bugünlerde çok dolu diye biliyorum. Ondan unutmuşum. Lütfen oturun öncelikle, bugün zaten biraz tanışma şeklinde geçecektir."

Levent başka bir şey demeden, diyemeden daha doğrusu, gösterilen deri koltuğa oturuverdi. Kekemelik yapacağından korkuyordu ve dudakları kilit olmuş vaziyetteydi.

"Lütfen rahat olun, endişelenmeden konuşabilirsiniz" diye rahatlatmaya çalıştı psikolog hemen. Ama pek işe yaramıyor gibiydi sözleri. Karşı taraf korktuğu şeyin başına gelmesinden dolayı hem utanıyor hem de kendine kızıyor olmalıydı. O da başka bir yol denemeye karar verdi.

"İsterseniz önce ben konuşayım, eğer konuşmak isterseniz hiç çekinmeden beni durdurabilirsiniz."

Karşı taraf başını salladı sadece, öneriyi kabul etmişti.

"Benliğimizde bazen oturmuş gibi duran karakter özelliklerimiz vardır, bunlar sürekli bizimle beraber anılarımıza yerleşirler, her anımızda bizimle olurlar. Mesela kıskançlığı üzerine yapışmış bir insan, bu karakter özelliğini her anında sergileyecektir. Bu basit bir örnek oldu farkındayım, ama ne demek istediğimi anlatıyor en azından."

Psikolog karşı tarafın onu dikkatlice dinlediğinin farkındaydı, bu iyi bir gelişmeydi. Gelen kişilerin çoğunun dinleme problemi oluyordu. En azından huysuz biriyle karşı karşıya değildi. Sözlerine devam ederken çekmecesini açtı bir yandan da. En son koyduğu defterini görünce içi ürperdi. Onu görmemiş gibi davranarak çekmecede duran dosyalardan birini çıkarttı.

"Zihnimizde karanlık bir oda vardır. Anahtarı zihnimizin derinliklerinde kaybolmuştur. Hepimiz farkında olmadan ona ulaşmak isteriz. Orada yüzleşmek istemediğimiz şeyler vardır. Tüm benliğimizin karanlık taraflarını o odaya kapatırız. Ama insanoğlu meraklıdır, bir şekilde kendisine itiraf edemese de o anahtarı arar durur ömrü yettiğince."

Konuşurken bir yandan da çıkarttığı dosyayı açmıştı ve anlattığı şeye örnek olabilecek bir vaka aramaktaydı.

"İşte bahsetmeye değer ilginç bir vaka! Size herkese göre normal sayılabilecek bir adamı göstermek istiyorum. Adı mühim değil. O da sıradan sorunlarını konuşmak için buraya gelmişti. Ama seanslarım esnasında zihninin en karanlık kısımlarına yolculuğa çıkmaya başlamıştık ve sonunda farkında olmadan kayıp anahtarı buluvermişti. O odayı açtığı anda artık iş benden çıkmıştı. Birilerine haber vermek zorunda kalmıştım."

"Peki... adama ne oldu?"

Levent anlatılan şeylerin kendisiyle ilgisini çözememişti, ama karşı tarafı dinlemek hoşuna gitmişti. Hatta anlatacağı şeyin devamını merak ederken bulmuştu kendini.

"Şizofren teşhisi ile akıl hastanesine kaldırıldı. Demem o ki hepimiz aslında karanlık sırlar barındıran birer günahkarız. Sadece zihnimizde kayıp olan bir anahtarın karşımıza çıkıp çıkmamasına bağlı olarak karanlık benliğimiz ortaya çıkabiliyor."

"Ne... ne demeye çalışıyorsunuz? Benim de anahtarı bulmama az mı kaldı?"

"Hayır, ben sadece ilgini çekmeye çalışıyordum. Bak, seni konuşturdum bile ve gayet akıcı konuşuyorsun. Kendinden sakın utanma."

Devam Edecek...

Zihnimdeki Kayıp AnahtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin