Kafamda bir sızı vardı. Ne olmuştu? Nerdeydim? Bir şey hatırlayamıyordum. Göz kapaklarım sanki birbirine yapışmıştı. Gözlerimi açmaya çalıştıkça daha çok batıyorlardı. Son bir gayretle tekrar denedim, gözlerimi karanlıktan kurtarınca beni ilk karşılayan sararmış bir duvar oldu. İçeride burnumu delicesine yakan bir koku vardı. Yüzümü buruşturup etrafı incelemeye devam ettim.Bir yataktaydım, sararmış ve yer yer boyası kalkmış duvarda yanıp sönen bir lamba, benim tam karşımda ise bir tuvalet. Artık kokunun nerden geldiğini anlamıştım. Yattığım yerden doğrulmaya çalıştım ama vücuduma sarılmış beyaz kumaş belimi hareket ettirmemi engelliyordu. Kafamı toparlamaya çalışıp neden burada olduğumu çözmeye çalıştım. Düşünmeye başlamıştım taki kapıdan gelen kilit sesi düşüncelerimin dağılmasına neden olana kadar.
Görüş alanıma giren iki sima bana doğru yaklaşmaya başladı. Kumral ve yirmili yaşlarında görünen adamın elinde enjektör ve ilaç tüpü vardı. Onunla aynı yaşta görünen esmer olanın elindede siyah deri kaplı bir defter vardı. Açıkçası biraz ürkmüştüm, kumral olan bana daha fazla yaklaştı ve "Korkma! Sakince olduğun yerde dur" dedi. Bunların rahatlatıcı cümleler olması gerekirken mimiksiz söylediği için pekte bişey ifade etmemişti benim için. Bana daha fazla yaklaştı ve beni doğrultup ellerini arkama doğru uzattı hiçbişey yapmıyordum tıpkı bir heykel gibiydim sadece bakıyordum. Hareket etmemi engelleyen beyaz kumaşı çıkarıp esmer adama verdi. Kollarım hafif sızlıyordu. Sağ kolumu tutup kendine çekti bir pamuğun üstüne kolonya döküp koluma sürmeye başladı. İğne vurmaya hazırlanıyordu, bana ne yapmaya çalışıyorlardı. Ağzımı açabildiğimde bunu soracaktım ama ses tellerim sanki boğazıma gömülmüş gibiydi. Bir kere ben iğneden korkardım şimdi ise çığlık atmak yerine kaskatı kesilmiş bir şekilde yatıyordum. İğnenin derimi deldiğini hissettiğimde bile tepki verememiştim, bana ne oluyordu. İlaç yavaş yavaş kanıma karışıyordu. Bacaklarım karıncalanmaya başlamıştı. Esmer adam bir şeyler söylüyordu ama tam algılayamıyordum. Vücudum felç olmuş gibiydi,kımıldayamıyor, doğru düzgün düşünemiyordum. Beynim fonksiyonunu yitirmiş gibiydi. Bana ne yapmışlardı böyle.
O iki sima yanımdan biran olsun ayrılmadılar. Ne kadar süre öyle kaldım bilmiyorum. Ama artık ellerimi oynatabiliyordum. Ben yavaş yavaş kendime gelirken kumral olanın telefonu çaldı. Konuşulanları artık anlıyordum.
".........."
"evet"
"..........."
"Anlıyorum"
"..........."
"Getiriyoruz efendim"
Konuşmadan birşey çıkaramamıştım. Esmer adama dönüp "Koray sandalyeyi getir" dedi. Adının Koray olduğunu öğrendiğim adam kapıdan çıktı ve bir süre sonra elinde tekerlekli sandalye ile geri döndü. Hala ismini öğrenemediğim kumral adam bana yaklaşıp ellerini belime ve bacaklarıma sarıp beni havaya kaldırdı. Ve nazik sayılamayacak şekilde sandalyeye oturttu. Daha arkadaşına dönmeden "Koray sen git Libra'yı ben götürürüm" dedi ve diğerinin cevap vermesine müsade etmeden tekerlekli sandalyeyi itmeye başladı. Kapıdan ilk defa çıkacaktım artık kendime tamamen gelmiştim onun için etrafa rahatça bakabiliyordum. Karşımda uzun bir koridor vardı.Bembeyaz duvarlar,çelik kapılar..
Odadayken dışarının sesini duymuyordum. Ama burada şiddetli çığlıklar, gülüşmeler, ağlamalar vardı. Dikkatimi çeken onlar değildi. Duvara yaslanmış siyahlar içindeki Minkar'dı. Her zaman siyahı severdi. Siyahı ona çok yakıştırıyordum. Gerçekten harika görünüyordu. Nihayet gözlerimi ondan ayırıp etrafa bakmaya devam ettim. Karşımdaki asansöre doğru ilerliyorduk. Tekrar arkama baktığımda Minkar orada değildi. Yanımdaki kumral adama baktım sesimi bulduğuma inandığımda konuşmaya başladım.
"Nereye gidiyoruz? Sen kimsin?" sesim biraz titrek ve kısık çıkmıştı ama genede duymuştu.
"Selçuk"
Ona anlamadığımı belirtircesine baktım. Bu sefer oda bana bakıp tekrarladı
"Adım Selçuk" başımı sallayıp önüme döndüm. Asansör gelmişti. Beni içeri ittirip 8.kata bastı. Selçuk dik dik bana bakmaya başladı fazlasıyla rahatsız olmuştum bunu belli etmek istercesine kıpırdandım. Anlamış olacak ki bakışlarını asansör kapısına çevirdi. 6.katta asansör durdu ve kapı açıldığında, tekerlekli sandalyede benim yaşlarımda bir çocuk ve sarışın bi kadın bindi. Çocuk bana tanıdık geliyordu ama bir yandanda bi o kadar yabancıydı. Onu incelemeye başladım şakaklarında morluklar vucüdunda ise jilet izleri vardı. Onu incelemeye devam ederken o simsiyah gözleri buldu gözlerimi, simsiyah gözleri benim içimi görürmüşcesine dikkatli bakıyordu. Hemen gözlerimi kaçırdım ama onun hala beni incelediğini hissediyordum. Asansör kapısı açıldığında Selçuk beni ittirmeye başlamıştı ki bir anda çocuk bileğimi yakalıyıp beni kendine çekti, aceleyle elime soğuk bir metal sıkıştırdı. Selçuk ve sarışın hemşire çocuğun elini bileğimden çekmek için atılmıştı bile. Ben ise öylece çocuğa bakıyordum. Kimsenin duyamayacağı bir seste "Gece tam 12 de bodrum kata gel,bu özgürlük kapısının anahtarı özgürlük kapısını o zamana kadar bulmalısın. Dikkat et!" diye hızla kulağıma fısıldadı. O sırada Selçuk bizi ayırmıştı. Hızlıca asansörden dışarıya çıkardı beni. Çocuğun söyledikleri hala beynimde yankılanıyordu. Elimdeki anahtarın ısındığını hissettim. Selçuk durduğunda düşüncelirimi bir kenara attım ve anahtarı cebime sıkıştırdım.
Karşımda diğerlerinden farklı bembeyaz bir kapı duruyordu. Selçuk kapıyı tıklattı ve yavaşça açarak beni içeriye ittirdi. Kapı beyazdı ama içerisi için aynı şeyi söyleyemiyecektim, siyah duvarlar duvarlardaysa kan sıçramış gibi lekeler vardı. Duvara yaslanmış bir yatak ve onu kapatacak şekilde bir perde. Karşımda ise bir masa ve arkasındaki deri koltukta oturan beyaz önlüklü bir adam vardı. Selçuk beni masaya yaklaştırıp yanımda beklemeye başladı.
O sırada beyaz önlüklü adam ayağa kalktı ve yavaş yavaş bana doğru yürümeye başladı. Önümde durup bir kaç saniye beni inceledi. Daha sonra masaya yaslanıp doğrudan yüzüme bakmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİBRA
Mystery / ThrillerBir anda hiç bilmediğim bir yerde uyanıyorum. Etrafımda bir sürü tanımadığım insan var. Geçmişimi hatırlıyorum ama buraya neden geldiğimi ya da nasıl geldiğimi hatırlayamıyorum.İtiraf etmek gerekirse korkuyorum..