2~LİBRA

25 4 0
                                    

Beyaz önlüklü adam bana öyle bakarken fazlasıyla tedirgin olmuştum. Nasıl olmayayım? Bir anda hiç bilmediğim bir yerde uyanıyorum. Etrafımda bir sürü tanımadığım insan var. Geçmişimi hatırlıyorum ama buraya neden geldiğimi ya da nasıl geldiğimi hatırlayamıyorum. Hele ki çocukluğunu içine kapanık geçirmiş bir insan olarak, tedirgin olmamam elimde değil.

Ben her zaman böyleydim, hayatıma çok nadir insanlar girdi...

Mesela Minkar, hayatım da gördüğüm en mükemmel insan. Hiçbir neden yokken öylece elini kolunu sallayarak girdi hayatıma, hala daha hayatımda ki en büyük parça...

Sonra Berk, yaklaşık beş yaşımdan dokuz yaşıma kadar iletişim kurduğum tek insandı. Olmayan kardeşim gibiydi. Her kardeş gibi ara sıra bizde kavga ederdik. Benim için her şey harikaydı, ta ki bana haber vermeden gidene kadar. Her gün gelsin diye beklerdim onu, çok istedim ama gelmedi. Hala gelecek diye bekliyorum onu...

Ailem, nefret duygularımın her zerresini barındırıyorum o insanlara karşı. Çünkü ben sağlıklıyken onlar bana hasta muamelesi yaparlar, zorla ilaç içerirlerdi. Karşı geldiğimde ise beni yalnızlığımla birlikte karanlık pis bir odaya kilitlerlerdi. Neyse ki hiç korkmazdım öyle yerlerden. Böyle yaşadım ben hayatımı. Bazen düşünüyorum da;
"Acaba ailem Berk'in ailesine benim hakkımda yalan söyleyip, benden gizlice uzaklaşmasını mı sağladılar?" diye. Ama düşünmemem elde değil ki hele ki onlardan bu denli nefret ederken. Eminim ki beni buraya onlar getirmişlerdi.

En sonunda düşüncelerimden arınıp, karşımda duran adama bakmaya başladım. Yüzünde derin bir yara izi vardı. İz gözünün üzerinden geçiyordu. Şimdi fark ettim de tek gözü vardı bu adamın. Ben onun yarasını incelerken o, tok sesiyle konuşmaya başladı.
"Merhaba Libra, ben senin Doktorun Adnan. Eminim ki neden burada olduğunu merak ediyorsundur."
Direk bakışlarımı gözüne sabitledim ve onu dikkatlice dinlemeye başladım.

"Neden buraya geldiğini, Nasıl geldiğini, Kaç gündür burada olduğunu ve daha ne kadar burada kalacağını bilmiyorsun değil mi? " Titrek bir seste cevap verdim. "Ha-a-yırr." Pişkin pişkin sırıtarak "O zaman izin ver ben anlatayım." dedi ve sözüne gerilerek devam etti. "Neden buraya geldiğini kendin bulman, anlaman gerekiyor. Çünkü ben ne kadar söylersem söyleyeyim inkar edeceksin. Nasıl geldiğine gelince bence sende tahmin ediyorsundur, seni buraya ailen getirdi." Biliyordum. Biliyordum. Biliyordum. LANET OLSUN!

"Yaklaşık on gündür buradasın ve sen sadece iki gündür uyanıksın. Dün uyanacağını biliyordum. Çünkü artık zamanı gelmişti. Bu yüzden Selçuk ve Koray'ı odana gönderdim. Onlardan sana iğne yapmalarını ve gözlemlemelerini istedim. Aslında bakarsan o uyanık olmadığın sekiz gün içinde tam üç kez uyandın. Ama Selçuk'un yaptığı iğne her zaman seni tekrar uyuttu. Taki bu gün sabaha kadar. Sabah iğne yaptıkların da uyumamış sadece vücudun ve beynin uyuşmuştu. İlaca yavaş yavaş alışıyorsun, işte bu iyiye işaret. Ve daha yeni başladığımız için ne kadar daha burada kalacağını bilmiyoruz."

Söyledikleri karşısında gözümü bile kırpmadan onu izliyordum. Ne yani ben on gündür bu yerde miydim? Şaka mı bu!
Sıkıntıyla kafamı geri attım. Ve duvarda bir saat gördüm. HASSİKTİRR!
Saat on buçuktu ve ben çocukla on iki de buluşacaktım. Bir an önce buradan çıkmam gerekiyordu. Geç kalamazdım.

"Başka söyleyeceğiniz bir şey yoksa odama gitmek istiyorum. Adnan'ın beklediği tepki bu olmasa gerekti ki, şaşırmıştı. Hemen yüzünde ki şaşkın ifadeyi silerek, eski haline büründü.
"Selçuk senin hemşiren bir ihtiyacın olduğunda ona söyleyeceksin, şimdi gidebilirsiniz." İçimden bir oh çektim. Sonunda bu kasvetli odadan gidiyorduk.

Selçuk'la birlikte odadan çıktık ve asansörün kapısına doğru gitmeye başladık. Asansör bu katta olduğundan hiç beklemeden asansöre bine bildik. Asansöre bindiğimizde Selçuk 3.kata basmıştı, yani benim odam 3. kattaydı. Ben 3.katta olduğuma göre gece yarısı bodrum kata gitmek için dört kat aşağıya inmem gerekiyordu. 

3.kata geldik ve asansörden çıktık. Çıkar çıkmaz yine o çocuğu gördüm. Bana bakıp kolundaki saate vurmaya başladı. Kafamı salladım ve etrafıma daha dikkatli bakmaya başladım. Asansörün hemen yanında bir merdiven vardı. Aşağı sessizce inmek için onu kullanmam en akıllıca şeydi. Pencerelerde parmaklıklar vardı, zaten oradan dört kat aşağıya inmem imkansızdı. Odamın önüne geldiğimizde Selçuk anahtarları çıkardı ve kapıyı açtı. Beni içeriye ittirip,''Gece saat on bir olduğunda tüm ışıklar kapatılacak. Şimdi geç ve yerine yat!'' dedi ve odadan çıktı. Bir kaç saniye sonraysa kilit sesi geldi. Tekrar yalnız kalmıştım artık düşünmek için zamanım vardı. O çocuk özgürlük derken neyi kastediyordu,aklıma bir şey gelmemişti.Suratı fazla tanıdık geliyordu,nerede görmüştüm onu acaba.Elimi cebime atıp anahtarı elime aldım, eski bir şeye benziyordu. Anahtarın nereyi açtığı hakkında düşünmeye başladım.

O sırada kapım açıldı ve içeri kalbimi delicesine çarpmasına sebep olan kişi girdi. Yatağımın ucuna oturup bana bakmaya başladı. Arkama daha fazla yaslandım ve ''Merhaba Minkar. İşte bu yüzden seni seviyorum. Ne zaman ihtiyacım olsa yanımda oluyorsun. Yoksa beni mi izliyorsun?'' diye dalga geçtim onunla. Buna her zaman gülen Minkar mimiğini bile kıpırdatmadan konuştu. ''Sen ne yaptığını sanıyorsun Libra! Buradan kaçmak yerine öylece oturmuş o aptal çocukla mı buluşacaksın! Sen bu zamana kadar ailene bile bir yere gitmek için evet demeyen kişisin ve daha yeni gördüğün bir çocuğun seni bilmediğin bir yere götürmesine izin veriyorsun. Bu musun sen Libra? Bu muydun? Ne oldu benim kırıp geçen kızıma, yok olmuş o kırıp geçen kız. İnat edip iki ay ilaç dahi içmemiş kişisin sen ama burada sana, sen izin vermeden iğne bile yapabiliyorlar.!'' Bana bunları demesi kalbimi kırmıştı. Ben öyle bir insan değildim ki. Kimseyi incitmez, zarar vermezdim ben. Her zaman etrafımdaki insanlara yardım eder, iyi niyetli davranırdım. Bana böyle diyemezdi, dememeliydi. Çünkü beni en iyi tanıyan kişiydi o. Yutkundum ve tam konuşmaya başlayacakken, ışıklar kapandı.

Demek ki saat on birdi. Ne olursa olsun artık kendimi tehlikeye atamaz, konuşamazdım. Bu yüzden Minkar'a sarılmak için az önce onun oturduğu yere uzattım ellerimi fakat Minkar orada değildi. Hemen etrafıma bakınmaya başladım ama karanlıktan bir şey göremiyordum. Kapı açılıp, kapanma seside duymamıştım aslında. O  zaman hala odamda olması gerekiyordu. Çok sessiz bir şekilde ''Minkaarr'' diye seslendim ama ses yoktu. Gerçi kendi sesimi ben bile zor duymuştum ya neyse..

Galiba gittiğini duymamıştım. Yarın bulur demek istediklerimi der, istediğim kadar sarılırdım ona. Şimdi daha önemli bir işim vardı. Buradan çıkıp kimseye çaktırmadan aşağı inmem gerekiyordu.



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 28, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

LİBRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin