Starbucks da bir gece vardiyasıydı... Aman ne güzel! Patronum dükkanı 7/24 açık tutmanın iyi bir fikir olduğunu düşündü ve tabiki ben ve Brooklyn seçilmiş kişilerdik. Patronum "Eğlenceli olacak" dedi ve "Zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyeceksin bile" diye de ekledi.
Şimdi saat gece üç... En iyi arkadaşım arka odadaki koltukta uyuyor ve bende burada uyumamak için elimden gelenin en iyisini yapıyorum. Çünkü her an biri, gecenin bir vakti, kahve aşerebilir ve ben onlara servis yapmak zorunda olabilir.
İki aydır Starbucks da çalışıyorum. Çünkü annemin okul harcımı tek başına ödemesini istemiyordum. Yazın burada çalışma fikri tamamen Brooklyn'e ait. Yanlış anlamayın, para kazanmak tabiki harika ama güzellik uykuma ihtiyacım var.
Uyuyakalmamak için Tumblr da takılmaya başladım. Takip ettiğim blogların manzara, moda ve yemek fotoğrafları ana sayfamı doldurdu.
"Evet, sıkıldım." dedim birkaç dakika sonra.
Birden bire ön kapı açıldı. Yukarı baktım ve bir çocuk gördüm. Kıyafetlerini incelemeye başladığımda bana doğru geliyordu. Siyah dar pantolon, V yaka beyaz bir tişört ve hayatımda gördüğüm en kötü renklere sahip botları giyiyordu. Saçları topluydu ama yataktan yeni kalktığını anlayabiliyordum.
"İyi geceler, Starbucks'a hoş geldiniz. Ne istersiniz?" dedim sesimin uykulu çıkmaması için elimden geleni yaparak.
"Numaranı verebilirsin" dedi sırıtarak ve suratına düşen saçlarını çekerken. İngiliz mi?Harry
Saat üç. Peki ben neden uyuyamıyorum? Neredeyse her şey denedim ama hala uyuyamıyordum.
Yatakta birçok kez döndükten sonra kalkmaya ve yürüyüşe çıkmaya karar verdim. Saçma, biliyorum ama geceleri New York'ta yürüyüşe çıkmak beni rahatlatan bir şey.
Elime geçen ilk şeyi üstüme geçirdim ve çıktım.
Yaklaşık 15 dakika yürüdükten sonra Starbucks'ın hala açık olduğunu fark ettim. Uyuyamadığın zaman kahve almak en iyi fikir olmayabilir ama umrumda bile değil.
İçeri girdiğimde tezgahın arkasındaki kızı fark ettim. Uzun, kahverengi saçları ve büyük kahverengi gözleri vardı. Tipim olmasada fena sayılmazdı.
"İyi geceler, Starbucks'a hoş geldiniz. Ne istersiniz?" belli etmemeye çalışmasına rağmen yorgun olduğunu söyleyebilirdim.
"Numaranı verebilirsin." dedim sırıtarak.
Dediğim anki surat ifadesi görmeye değerdi, bunu hiç beklemiyordu.
"B-Ben"
"Dalga geçiyorum meleğim. Bir tane karamel mocha istiyorum."
"Ah, peki. Bir dakika lütfen" dedi.
Sandalyesinden kalktı ve kahve makinelerine doğru gitti. Kıyafetlerine bir göz attım; üst kısmı siyah bir tişörtle kaplıydı, alttaysa siyah bir tayt. Gözlerimi çekemeyeceğim bir şekilde saran bir tayt.Ivy
Bunu hiç beklemiyordum.
"B-ben" bir cevap bile veremiyordum. Beni gafil avladı.
"Dalga geçiyorum meleğim. Bir tane karamel mocha istiyorum." dedi halimden gayet eğleniyor bir şekilde.
"Ah, peki. Bir dakika lütfen" söyleyebileceğim tek şey buydu. Hala şoktaydım.
Kahvesini yaparken gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. İtiraf etmeliyim, çokta iyi bir his değildi. Erkeklerin ilgisine fazla alışık değilim, sebebi bu olmalı.
"Peki adın ne?" diye sordum masamdan kalemi alırken.
"Neden bilmek istiyorsun?" dedi soğuk bir şekilde.
"Çünkü- daha önce hiç Starbucks'a gelmedin mi? Bardağın üstüne yazmak için isim gerekli." diye cevapladım. Evet, biraz sert çıkmış olabilirim. Ve evet, umrumda bile değil.
"Burada sadece ben varım, ismimi oraya yazmana ne gerek var ki?"
"Peki o zaman." dedim kalemi masaya bıraktım ve "Pislik" diye mırıldandım sonrada.
"Ne dedin sen?"
"Pislik" dedim umursamaz bir şekilde. Gözleri bir anda koyulaştı ve çenesi kasıldı. Ops. Sanırım bunu söylememeliydim. Tezgahın arkasına geçti ve önümde durdu.
"Ne yapıy-" cümlemi bitiremeden beni soğuk duvara yasladı ve bileklerimi başımın üstünde tuttu.
"Şimdi beni dinle meleğim. Benimle asla böyle konuşmamalısın yoksa bozuşuruz. Anladın mı?"
"C-Canımı yakıyorsun." sızlandım acı içinde. "Bırak beni."
"Anladın mı?" dedi bir kez daha kollarımı bırakarak.
"Kıpkırmızı olmuş seni pislik!" diye bağırdım sağ bileğimi tutarak.
"Harry güzelim, Harry Styles."
"Al bakalım, Harry!" dedim kahvesini neredeyse üstüne dökerek.
"İsmimi üstüne yazmayacak mısın?" dedi taklit ederek.
"Hayır, çünkü bileğim sayende berbat halde." dedim ve kasaya döndüm.
Harry tezgahın arkasından çıktı ve ön tarafa geçti.
"Ne kadar tuttu bayan....?"
"2,99$" dedim para çekmecesini açarak "ve adım Ivy"
"Al bakalım" 5 dolar uzattı "Üstü kalsın Ivy" dedi önceden parayı uzatmak için masaya bıraktığı kahvesini aldıktan sonra kapıya doğru gitmeye başladı.
"Görüşürüz" dedi sırıtarak.
"Umarım görüşmeyiz." dedim üfleyerek. Oysa gülüyordu.
"Hoşçakal Ivy"
Umarım bu onu ilk ve son görüşüm olur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Same // h.s. (Turkish Version)
Fanfic''Bir şeyleri ne kadar çok değiştirirsen, o kadar aynı kalırlar.'' Kitap @RitaVS3 'a aittir. :)