-Vampirella-
'Bana bunu yaptıracağına inanamıyorum. Biraz sonra uçağa bineceğim! Otobüse binmek için hala zamanım var, en iyisi sen beni otogarda bekle.'
'Yükseklik korkunu yenmen için harika bir fırsat! O uçağa biniyorsun! Seni havaalanında bekliyor olacağım.'
'Peki ama bunu oraya gelince sana ödeteceğim.'
'Haha ben de seni seviyorum canım.'
------------
Uçağa bindiğimde içimde hala bir korku vardı. Hostesler ne yapmamız gerektiği konusunda bizi yonlendirirken kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Cam kenarında oturmak da beni çok mutlu etmemişti. Koltuğuma iyice gömülüp olan bitenden kendimi soyutlamak için gözlerimi kapatmıştım. Yanıma birinin oturduğunu fark ettiğimde de konumumu bozmamıştım.
Uçak havalanmaya başladığında terlemeye başlamıştım ve merakıma yenik düşüp gözlerimi aralamıştım. Küçük pencereyle karşı karşıya geldiğimde başımın dönemeye başladığını karnımın kasıldığını hissettim. Kusmak üzereydim. Kendimi zorlukla pencerenin önünden çekip tekrar koltuğun içine gömüldüm ve gözlerimi kapadım.
Yanımda oturan kişi hafifçe omzuma dokunduğunda direk gözlerimi açtım. Çocuğa nasıl baktıysam hemen elini çekti ve benden biraz uzaklaştı. Bu hali çok komikti. Çekingen bir tavırla konuşmaya başladı. "Kötü görünüyorsun, iyi misin?" Benim başkasına ihtiyacım yoktu. Birilerine muhtaçmış gibi görünmekten nefret ederdim. "Hayır yok! Aslında az önce gayet iyiydim." Ona bir anda parlamıştım. O da buna anlam verememiş sadece kendi kendine "Sadece yardım etmek istemiştim." diye mırıldanmıştı. Bu görüntüsü aynı küçük bir çocuğu andırıyordu.
Uçakta bir kaç kez daha benimle konuşma çabasına girmesine rağmen ona fırsat vermemiştim. Her konuşmasında terslemiştim. Sonra bir ara sessizlik oldu. Ona baktığımda uyumuştu. Ben de kulaklıklarımı takıp bir şarkı açtım. Koluma ağır bir şeyin düşmesiyle irkilmiştim. Adını bilmediğim çocuğun kafası uyurken omzuma düşmüştü. Kulaklıklarımı çıkarıp onu dürtmeye başlamıştım. Bir kaç dürtmeden sonra hala uyanmamıştı aksine bana saha çok sarılmıştı. Çığlık atmak üzereydim. Kollarını üzerimden çekip başını da bir anda omzumdan itince uyanmştı. Bana 'Ne oldu?' dermiş gibi bakıyordu. Omuzlarımı silkip kulaklıklarımı taktım ve şarkı dinlemeye devam ettim.
Birinin beni nazikçe sarsmasının ardından gözlerimi yavaşça aralamıştım. Adını bilmediğim çocuk havaalanına yaklaştığımızı ve uyanmam gerektiğini sylüyordu. Uyku sersemliğiyle boş gözlerle ona baktım. Uyku mu? Bir anda koltuğumda doğrulup etrafıma baktım. Uçaktaydım tamam. Uçakta uyumuştum, üstelik onun omzunda. Onu omzumda uyuduğunda kaldırdığım için yüzüm kızarmıştı ve kendimi mahçup hissediyordum. "Omzunda uyuduğum için üzgünüm, beni kaldırabilirdim.' Hafifça gülümsedi. "Hayır önemli değil. Aslında uyuman işime geldi bile diyebilirim. Uyurken daha az korkutucu oluyorsun." Bunun üzerine ben de güldüm ve kafamı salladım.
Uçak sorunsuz bir şekilde yere indiğinde rahat bir nefes verdim. Kendimi sıktığımı, hatta çenemin kaskatı olduğunu o zaman fark etmiştim. "Ben de ilk bindiğimde senin gibiydim." dedi beni göstererek. Uçaktan inmiş ve bavullarımızı alıyorduk. "Üstüne kusmamış olduğuma dua et." dedim ve bavullarımı alıp etrafıma bakınmaya başladım. Azra ortalarda görünmüyordu. Uçakta yanıma oturan çocuk arkamdan gelerek yine benimle konuşmaya başladı. "Birilerini arıyorsun sanırım." Etrafıma bakınıp yavaş yavaş yürüyordum bir yandan da ona cevap veriyordum. "Evet."
Bir anda önüme geçti, elini uzattı. "Daha önce çok iyi bir tanışma yaşamadık biliyorum. O yüzden, ben Doruk." "Ben de Özgür, sanırım burada memnun oldum demem gerekiyor ama olmadım. Şimdi önümden çekilirsen arkadaşımı aramaya devam etmeliyim Doruk." Önümden çekildi ama yanımdan gelmeye devam ediyordu. "Özgür... Adın erkek ismi değil mi?" Sabrım taşmak üzereydi. "Aslında unisex bir isim Özgür." "Tanıdığım ilk Özgür adında kızsın." Hem yürüyüp hem konuşuyorduk. "Kız erkek ayrımcılığı yapmıyorsun değil mi?" "Hayır, hayır sadece ilginç geldi." Arkamı dönüp ona baktım. "Bence artık beni takip etmeyi bırak." Önüme dönemeden bir kızın adımı tekrarladığını duydum. Sesin geldiği yöne baktığımda bana doğru gelen Azra'yı fark ettim.
-Ananas Kraliçesi-
"Anne ben çıkıyorum!"
"Özgür’ü almaya mı biraz erken değil mi?"
"Havaalanına otobüsle gideceğim anne bırak ta erken çıkayım!"
"Gelirken taksiye binin Özgür’ü otobüslerde süründürme ilk günden!"
"Zaten öyle yapıcam anneee!"
Gözlerimi devirerek ve bıkmış bir şekilde söylediğim bu sözler annemi çıldırtmadan evden çıkmalıyım.Nasılsa dönüşte kızamayacak.Özgür seni seviyorum.Yaşasın kötülük.Ayakkabılarımı elime alıp koşa koşa evden çıktım.Özgür beni bekler öyle değil mi (!)?Düşüncelerime kahkalarımla eşlik ediyordum.
Ah! Yağmur yağıyor. Eve geride dönemem şimdi.Otobüs durağına da çok var. Domuzcuk iş başına. Evet, domuzcuk benim kumbaram. Ve evet kumbaramı yanımda taşıyorum. Neden mi? Kumbaramı evde her bıraktığımda nereye saklarsam saklıyım içi boş buluyorum da ondan. Küçük kardeşler sağ olsun! Artık küçüklüğü de kalmadı dananın.
Ah! Geç kalacağım! Zaten uçağa zorla bindirdim bide geç kalırsam beni havaalanında kovalar Vampirella. Neden mi Vampirella? Onu da sonra öğreniverin artık! Acelem var benim! Bir saattir bekliyorum bir boş taksi geçmez mi? Durağa mı yürüseydim. Son bir taksi daha! Dolu bile olsa bineceğim ona! Ellerimi deli gibi sallamaya başladım. Bunu da kaçıramazdım. Taksinin önünden gelen arabadaki çocuk bana deliymişim gibi bakmaya başladı. Bende o an rezil olduğumu anlamama rağmen aynen devam ettim sallamaya tabi. Önümde durup camını açtı.
Ben afallamış bir ifadeyle ona bakarken “Gideceğiniz yere kadar bırakayım isterseniz küçükhanım!” Dedi tatlı tatlı.Ben hülyalara dalmış ona bakarken Dattt….Dattt …Datt taksinin korna sesiyle kendime geldim. Çocuğa dil çıkartıp taksiye doğru koştum.
Sonunda hava alanına gelmeyi başardım. Daha 1 saat var uçağın inmesine boşuna rezil oldum desene. Bir saat boyunca yapmadığım şey kalmadı (!). Her dakika saatime bakıyor ve oflamaktan başka bir şey yapmıyordum. Bir banka oturmuş yerdeki mendili tekmeliyordum. Yağmur yavaş yavaş dinmeye başlamıştı. Son bir kez saate bakmıştım. Sonunda İzmir’den gelen uçağın İstanbula iniş yaptığı anons edilmişti. Yolcular inmeye başlamıştı ve ben de oraya doğru gidiyordum. Bu kalabalıkta insanları seçmek oldukça zordu. Üstüne üstlük önümde yaşlı bir teyze yürüyordu ve kaplumbağa hızında ilerliyorduk.
Bir kaç beş dakikanın ardından sonunda Özgür’ü kalabalığın arasından sıyarabilmiş ve ona doğru ilerleyebiliyordum. Arkası dönüktü ve yanında tanımadığım bir çocuk vardı. Yanındaki oldukça yakışıklı çocuğu önemsemeden “Özgüüür!” diye bağırdım.