Zaman denilen velet canım haricinde herşeyimi almıştı benden.Korkularımı,umutlarımı,sevinçlerimi en önemliside ailemi almıştı benden.Ayakta durabilecek kadar cesaret vermesi ise yalnızca bir istisnaydı.Ve o gün henüz birinci sınıf olmanın korkusuyla tanıştıgım gün bana atılabilecek en büyük kazıgı attı hayat.Okul çıkışında koşuşturarak eve doğru yönelmistim.Babam Harun izinliydi ve annemle beraber beni de alıp ilk okul gününün heyecanını yaşamamam için tiyatroya götürecekti.Evimin sokağına vardığımda bir ses...Bütün hayatı durduran, elimdeki ufak cantayı düşürmeme neden olan ses...Bir silah sesi...Adımlarım yavasladı. İnsan cığlıkları ile yankılanıyordu bu dar sokak.Korkuyla karışık endişe ile evime geldigimde o manzara.Annem ve babam can vermis bir biçimde bahçemizdeki çiceklerimizin arasında boylu boyunca uzanıyorlardı.Kan ve toprak ile bürünmüştü yüzleri...
"Ulaş"diye seslenen arkadaşıma çevirdim gözlerimi.Gözlerimde beliren sanrının etkisiyle "Ne var?"diye sessizce cıkıştım.Bendeki dalgınlığı farketmekte gecikmeyen arkadaşım yalnızca elini omuzuma bırakabilmisti.Elimden sızan kana bakınmaya devam ediyordum.Dikiş atılması icin doktora gelmiştik.Elimin ortadan yarılması değilde,o ibneyi yeterince dövemediğime yanıyordum.Sonucta bana cevap vermiş olması bile onu öldürmem için yeterli bir sebebti.
Ailemi kaybettikten sonra o ufacık ellerimle yüzümü kapatıp her gece sessizce yatağın icerisinde aglıyordum.Amcam Musa ve beni sevmeyip,varlıgımı dahi hazetmeyen yengem bana sahip çıkmıştı.Tam bir işkenceydi.Yengem savunmasızlığımdan faydalanıp bana her türlü eziyeti uyguladı.Hıckırıklarımı ve gözyaşlarımı henüz yedi yaşındayken içime gömmeyi ögrendim ve vicdanımdan kurtuldum...
Doktorun gelmesiyle gözlerimi devirdim.Olabildigine sakin olmaya ve rahatlamaya caba göstermeye basladım.Doktorun imalı sert bakışları arasında yüzümü Ali'ye döndürüp "Sorun yok"dedim.Ali tereddütlü bir yüz ifadesi ile "Umarım"diye endiseyle fısıldadı.
Elime yapılan operasyon sonrası soluğu siyah arabanın deri koltuklarının üzerinde almıstık.
Ali sıkıntıyla arabayı kullanmaya başladı.Gözlerimin üzerinde olduğunu farkeden Ali duruşunu dikleştirip,yüz hatlarındaki sebebsiz gerilmeyi bıraktı.Bakışlarımı arabanın ezip geçtiği yollara ıssız asfalta çevirdim."Patrona ne cevap vereceksin?"diye mırıldanan Ali'ye "Verecek bir yanıtım yok,bizi oraya gönderirken yolumuzun hastaneye düşeceğini bilmesi gerekiyordu"deyip kestirip attım.Sağ elim sızlıyordu.Kural 1:Asla kimseye hesap verme.Kural 2:Korkma ve bogun eğme.Kural 3:Sadece hayatta kalmak icin calış,gerekirse can al ama can verme.Bunları bana aşılayan Yavuz'du."Peki"diyen Ali başını onaylarcasına salladı fakat yüz ifadesindende açıkça atesle oynuyosun Ulaş diyen bir tavır varolmuştu.Korktuğu apaçık ortaydı buna rağmen saklamaktaki ustalığı beni hayrete düşürüyordu.Patron Yavuz Kınalı;kendisi Ali'nin üvey babası olur.Kumarhane ve yasal olmayan dövüşler düzenliyor ve bizzat kendisi bunları işletiyor.Karanlığın öteki adı olan Yavuz Kınalı...öz oglu olmayan Ali ve beni yanına alarak bizi yetistirdi.İçimdeki hırstan ve kinden yararlanabileceğini düsünüp beni eğitti ve sağ kolu olma serefini bana verdi.Tek derdim ailemi benden çalan katili bulmaktı.Yavuz'un bu konuda bana yardımcı olacagını düsündüm ve şu anda onunla çalışıyorum.Ulaş Pars;Yavuz'un deyişiyle "Korkusuz Ulaş."Ali kolundaki pahalı gümüş saate bakınıp"Geç kaldık Ulaş,"diye teskin edici bir ses tonuyla söylendi.Evet haklıydı.Okula geç kalmıştık...(Arkadaslar umarım beğenirsiniz,oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.Yeni bölümün yazılması icin size ihtiyacım var.Destekleriniz icin simdiden tesekkurler :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULAŞ'IN KARANLIĞI
Teen FictionKaranlıktı,sertti ve soguktu.Peki bu karanlığı aydınlatacak biri çıkarsa karşısına o zaman ne yapacaktı?Vazmıgeçmeli yoksa ışığı benliğinde mi saklamalı?