Tren gürültüsü hala başımın üstünde dolaşıyordu. Hem başımın gürültüsünü, hem de kalp çarpıntıma engel olmak için karşıma çıkan ilk çay bahçesine girdim. Elimde kalan üç beş kuruşumu da karnımı doyurmak için harcayacağım sanırım. Bir de Sırrı Usta'yı bulmak için.
İnsanoğlu aslında öleceği günü hiç hissetmezmiş. Ölüm, nefes aldığımız her an içimizde de gerçekleşiyor aslında. Ölüm denilen o huzur kapısı; annem için aralanırken usulca,o trene giden kader yolumun nasıl şekillendiğini henüz bilmiyorum tabi. Temmuz ayının ortalarıydı, ben her yaz olduğu gibi bu yaz da çalışıyordum. Annemin sesini duyar oldum öncesinde:
Hacer: '' Ümit müsait mi ? Akif usta.
Akif Usta: '' Ümit, Ümit!'' diye seslendi.
Annemle birlikte dışarı çıktık. Elimi sıkı sıkı tutuyordu. O an, korkuyla başlayıp sevince dönen bir mutluluk kapladı içimi. Annemin artık pes ettiğini, sonunu düşünmeden beni alıp gideceği hissine kapıldım. Sonrasında annemle birlikte gölgelik bir yer bulduk. Annem cebinden çıkardığı ipek mendille önce kendi terini sonra da benim terimi sildi. Annem:
'' Bak oğlum, bugün burada seninle bir anlaşma yapacağız tamam mı ?''
'' Tamam anne'' dedim.
Diyeceklerini dinleyecektim ve bu annemle benim aramda yapılan ilk sır anlaşmasıydı. Çantasından paslanmaya yüz tutmuş bir kutu çıkardı. Eğer bir gün bana bir şey olursa diye başladı söze. Gerisini çok dinleme gereği duymadım. Daha doğrusu dinleyemedim. Eğer bana bir şey olursa lafı sürekli dönüyordu başımın etrafında. Ona bir şey olursa napardım ben diye kendi kendime düşünmeye başladım. En sonunda kutuyu elime tutuşturdu.
'' Bu kutuyu, ben bu dünyadan gittikten sonra açacaksın. Bu kutu senin benden sonraki yolunda yanında olacak. Tamam mı oğlum? dediklerimi sakın unutma.''
O kutuya büyülenmiş gibi baktım. Ama içim içim yiyordu kutuyu açıp bakmak için. Ama anneme söz vermiştim. Bu hayatımda yaptığım, en güzel şeydi. Annemin güvenini asla sarsamazdım.
O gün işten çıkınca, kutuya sıkı sıkı sarıldım. Eve gittiğimde babam bahçede uyuyakalmıştı. Annem de mutfakta olağan işlerini yapıyordu. Babama gözükmeden, anneme öpücük kondurup odama geçtim. Kutuyu meyve kasalarından yaptığım kitaplığımın en gizli köşesine yerleştirdim. O günün yorgunluğu ile kendimi yatağa attım. Sanki bütün dünyanın yükü benim sırtımın üstündeydi. Daha fazla beynimi yormadan uykunun kollarına attım kendimi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O Tren
Short StoryYaşanacak her ne varsa yaşadığını düşünen insanlara dönüp bir bakmak istedim. Belki de yaşanacak daha çok şey varken kaçmak isteyen o insanların aslında var olan o kaderden kaçamadığını anlamak, o anda o trenin beni oradan uzaklaştırmadığını, aksine...