Yaşanacak her ne varsa yaşadığını düşünen insanlara dönüp bir bakmak istedim. Belki de yaşanacak daha çok şey varken kaçmak isteyen o insanların aslında var olan o kaderden kaçamadığını anlamak, o anda o trenin beni oradan uzaklaştırmadığını, aksine beni alıp o hayat çizgisine yaklaştırdığını hissetmeden sadece oradan yaşadıklarımdan kaçma hissinin vermiş olduğu o rahatlama ile kendimi alıp gitmenin huzurunu hissetmiştim. Okumaktan vazgeçemediğim kitaplarım, annemin bana elleriyle ördüğü o kazağımla aslında hatırlanabilecek her ne varsa yanıma alıp düşmüştüm yollara... Tren biletimi geçen yaz bir bisiklet tamircisinin yanında kazandığım parayı babamdan kaçırabildiğim kadarıyla saklamıştım en değerli kitaplarımın arasına.Ben gitmeyi çok önceden koymuştum kafaya. Gidecektim... Hiçbir şey umurumda değildi. Ev içinde yaşadığım o büyük huzursuzluklara katlanabilirdim. Annemi kaybetmeden önce... Konuşmayı, kendini ifade etmeyi hep kendi içimden yaptım yıllarca. İçimde kendime kurduğum dostluklara anlattım hep kendimi. İnsan yerine koyulmayı kitaplardan öğrendim ben. Kuramadığım dostlukları, yaşayamadığım anne baba sevgisini, saçını koklayamadığım, o hiç yaşayamayacağım aşklarımın hepsini kitaplardan öğrendim. Okuduğum bir kitapta, kendi hayal dünyasına inanmış, gerçekliğe düştüğü her anda mutsuz bir adam olduğunu kabul etmiş. Her gün aynı yoldan yürürken rastladığı Nastenka'ya iç dünyasındaki kavuşamadığı sevgisiyle sarmış, sırf o yanında olsun diye kızın aşık olduğu adamı bulmaya çalışmıştı. O zaman anladım ki bu yalnızlık denilen muhteşem ruh, sizi bütün çaresizliğinize inandıracaktı. İçimde yaşadığım o muhteşem yalnızlığımla, o trene bindim. Hem de arkama bile bakmadan. Ben kaderimi değiştirecektim. Ama nerden bilebilirdim, kaderimin beni hiç