-"Kızııım! Kahvaltı hazır. Hadi aşağı iiin!"
Her sabah olduğu gibi yine annemin o tatlı sesiyle açtım gözlerimi. Çok yorgundum. Sabaha kadar sınava çalıştığımdan sabah namazına bile kalkamamıştım. Elim istemsizce ağrıyan başıma gitti. Yüzümü buruşturarak pikeyi üstümden usulca ittim. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp bir süre karşımdaki aynaya baktım. Gözlerim kızarmıştıve göz kapaklarım bana meydan okuyor gibiydi. Kapanmak için zorlasalarda saate baktım gözlerimi açmayı başararak. Ve saati görmemle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Derse yarım saat vardı. Aniden yataktan fırladım. Saat 7:30'du ve acele etmezsem edebiyat dersi hocamız bizi yok yazacaktı ve yarım gün yok yazılacaktık. Hemen üzerimi giyinip İlknur'u almam lazımdı. Ha bu arada İlknur benim en yakın arkadaşım. Ben onu unutsamda o beni unutmuyor. Amaan! Geç kaldım hazırlanmam lazım. Hemen lacivert eteğimi giyip üstüne krem rengi gömleğimi giydim. Feracemi de üzerime geçirdim. Düğmelerini iliklerken annemin sesi duyuldu:-"Hadi Hatice! Okula geç kaldın!"
Annemlerin uyarısıyla bir çırpıda eşarbımı da yaptıktan sonra hızla merdivenleri indim. Aşağıda süper bir kahvaltı masası ile karşılaşsam da kahvaltı yapmaya zamanım yoktu. Çantamı alıp evden çıkarken annemin 'Kızım kahvalti hazır nereye?' diye yakınmalarına karşın:
"-Geç kaldım anne! Yolda bir şeyler yerim." deyip ayakkabılarımı giyerek çıktım. Sanırım aceleyle eşarbımı biraz fazla sıkmıştım. Boğazım acıyordu. Hızlı adımlarla İlknurların evinin kapısına geldim ve tam zile basacakken aniden kapıyı Bilal açtı. Hışımla evden çıkacakken bana dik dik baktı ve yoluna devam etti ardında şaşkın bir Hatice bırakarak. Sanırım yine annesiyle kavga etmişti. Bu arada Bilal İlknur'un ağabeyi. Yani benim... İşte benim küçüklükten beri unutamadığım aşkım... Günlüğümün sayfalarını dolduran aşkım... Gözlerine haram diye bakamamayı sevdiğim aşkım... Onların babası 3 sene önce bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ömer amca yani babaları derdi ki "Ben Bilal'in ismini, Bilal-i Habeşi gibi ezan okusun, helal yoldan para kazansın diye Bilal koydum. Ama o sokaklarda şarkı söyleyerek haram para kazanıyor." Babama böyle yakınırdı. Ben de kulak misafiri olurdum. Aslında pek sevmem kapı dinlemeyi ama...
"-Hatice?"
Bir anda bana seslenen İlknur'la irkildim. Ona doğru döndüm.
"- İyi misin?"
"- İyiyim. Haa! Çabuk İlknur geç kaldık!!" derken kolumdaki saate baktım ve tam 15 dakika vardı.
"- 15 dakika var İlknur koş!" İlknur'un da bu aceleci halim komiğine gitmiş olacak ki kıkırdayarak içeri koştu ve ben göz devirmeden edemedim. Ben sağ ayağım ile ritim tutarken ilknur 'Geldim geldim!' diye homurdanırken çekiştirerek ayakkabılarını giymeye çalıştı. Zor güç ayakkabılarını giydikten sonrahızla durağa doğru yol aldık.
İlknur başörtülü, ela gözlü, esmer tenli tatlı bir kız. Yine yürürken onu süzüyordum. Görende beni sapık sanacak. Kıza yiyecek gibi bakıyorum. Her neyse. Biz sessiz sessiz durağa yürürken bir an sessizliği bozmak istedim ve konusmaya basladım."- Abin neden sini..." lafımı kesen ileride gördüğüm kalabalık oldu. İlknur da lafımı bitirmemi beklerken gözleriyle bakışlarımı takip etti ve kalabalığa dikdik gözümüzü. Ben ağır adımlarla oraya doğru yürürken İlknur da beni takip etti ve ben kalabalığın olduğu noktaya vardığımda insanların yerde yatan birinin etrafında toplandıklarını farkettim. Fakat önümdeki insanlardan yerde yatanın kim olduğunu göremiyordum. Önümdeki birkaç kişiyi ittirmeye çalışırken, duyduğum siren sesi ile gelen ambulansa döndüm. Kalabalık ambulansa yol vermek için dağılmaya başladığında ambulanstan inen ATT'ler arka kapıyı açıp sedyeyi çıkardılar ve ben kalabalık tamamen açıldığında yerde yatanın kim olduğunu görmemle olduğum yere çakıldım. Yerde yatan.. Oydu.. BİLAL!