Herzamanki gibi çayımı demleyip enfes New York manzarasına karşı oturdum ve ilk randevumun gelmesini bekledim.Aslıda bugün ilk randevum 13.30'da idi.Ondan önce Lydia ile dışarda bir öğle yemeği yiyebilirim,diye düşündüm. Eminim beni görünce çok sevinecekti. Hayvan kliniğinde bu aralar işler çok yoğunmuş. Biraz nefes almaya ihtiyacı var. Bunu yanlız eşi olarak değil,şehrin en iyi psikiyatristi olarak söylüyorum. Öğle yemeği için de aklımda Hudson Nehrine bakan yeni açılan bir türk lokantası var. Umarım Lydia türk yemeklerini sever dedim kendi kendime ve arabama binip iki blok ötedeki hayvan kliniğine gittim. Gerçekten çok kalabalıktı. Evcil hayvanını alan buraya gelmişti. Mai'e bu kalabalığın sebebini sordum. O da bana yaygın bir bağırsak kurdu hastalığı olduğunu söyledi.
Mai, Lydia'nın yanında okul çıkışı ve bazı hafta sonları çalışan 16 yaşında, kumral, açık kahve gözlü,ince, uzun çok sempatik bir kız. Ayrıca benim de hastam.
Ona teşekkür ettim ve Lydia'nın odasına yöneldim. Kapıyı çaldım ve açtım. Lydia 7-8 yaşlarındaki sarışın koyu mavi gözlü melek gibi bir kızın golden yavrusu köpeğine iğne yapıyordu. Küçük kız da köpeğini okşayarak sakinleştirmeye çalışıyordu. Lydia işi bitince bana baktı. Çok yorgun görünüyordu. Bugün ilgilendiği kaçıncı hastaydı acaba? Lydia bana doğru yönelmeden önce küçük kıza:"Bayan Purple iyileşecek fakat onu güneşten ve haşerelerden uzak tutabilirsen. Sana onu karanlıkta bırakta demiyorum çok sıcak ve direkt güneşten korusan yeter. Haftaya salı yine gel tekrar muayene edeyim. Unutma Angelina sıcak,güneş ve haşereler yok."
Angelina:"Peki Bayan Evans çok teşekkür ederim. Bayan Purple'de teşekkür ediyor". O sırada adının Angelina olduğunu öğrendiğim bu küçük kız köpeğinin sağ ön patisini havada iki kez salladı ve geri bıraktı.
Lydia:"Rica ederim Angelina ve Bayan Purple." dedi gülümsüyerek. Angelina dışarı çıktıktan sonra Lydia yanıma geldi ve bana kocaman sarıldı.
Ona bakıp:"Lydia bebeğim çok halsiz ve yorgun görünüyorsun. Bu yüzden seni kaçırmaya geldim. Hadi hazırlan ve Hudsen Nehrine bakan yeni türk lokantasına gidelim. Türk yemeklerini seveceğine eminim."
Lydia:"Hayatım çok tatlısın bana 10 dakika ver hem hazırlanayım hem de Mai'e öğle yemeğine çıktığımı gelince hastalarla ilgileneceğimi söyliyeyim. Sen istersen araba da bekle."dedi. Kafamı peki dercesine salladım ve kırmızı mini Cooper'uma bindim. Lydia'ı beklemeye başladım. Dediği gibi 10 dakikada geldi.20 Dakika da lokantaya vardık. Öğlen olmasına rağmen trafik yoktu. Kırmızı-mavi lokanta nehir ile bütünleşmiş gibi idi. Sandalyeler mavi kare masalar kırmızı idi. Pencere kenarında bir masaya oturduk.
Lydia:"Şahane kokuyor ve dekorasyon çok güzel umarım yemekler de bu kadar iyidir."dedi ve menüyü incelemeye başladı. O sırada orta boylu,esmer güler yüzlü bir genç kız yanımıza geldi.
Genç kız:"Ne yemek istediğinize karar verdiniz mi efendim?" dedi.
Lydia:"Hayır ama yardımcı olursanız çok seviniriz." dedi.
Genç kız bize baktıktan sonra :"İskender yemenizi öneririm."dedi.
Ben ve Lydia aynı anda:"Olur."dedik.
Genç kız:"O zaman bayım size tam,bayan size de yarım iskender yazıyorum. Yanında da ev yapımı ayran."
Lydia:"Peki teşekkür ederiz."dedi.
Genç kız:"Rica ederim"dedi ve masadam ayrıldı. Genç kız 20 dakika sonra yanımıza geldi. İskenderlerimizin ve ayranlarımızı bıraktı. Bize afiyet olsun diyip gitti. İskender çok güzel kokuyordu. Tadı da muhteşem idi. Lydia hayatın da yediği en güzel et olduğunu söyledi. ?İskenderlerimizi yerken telefonum çaldı. Arıyan kız kardeşim Emma idi. Telefonu açtım.
Emma:"Alo Aidan."dedi. Sesi kötüydü.
Aidan:"Efendim tatlım iyi misin? Sesin kötü geliyor."
Emma:"Aslında sana kötü bir haberim var. Şey.. babam.." Aidan:"Ne olmuş babama?"dedim endişe ile.
Emma:"Şey babam,babamız o kalp krizi geçirdi ve o.. öldü." Emma'nın sesi ağlamaklı çıkmaya başladı ve telefon kapandı. Lydia endişe ile bana bakıyordu.
Lydia:"Ne olmuş babana?"
Aidan:"O.. babam kalp krizi geçirmiş ve o ölmüş." O sırada göz yaşlarımı tutamadım. Lydia kalkıp bana sarıldı. Hemen hesabı istedik.Lydia Mai'i bende hastalarımı arayıp randevularımızı iptal ettik. (Kendime acilen bir asistan yada sekreter bulmalıydım). Emma'ı aradım ve babamızın cesetinin (bunu söylemek o kadar acı ki) hangi hastane de olduğunu öğrendim. Şehir hastanesindeymiş. Oraya en hızlı şekilde gittim. Emma ve eşi Jordan,Charlie ve eşi Lia da oradaydı. Hepsinin (özellikle de Emma'nın) gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Emma'ı kucakladım ardından Charlie'i,zavallı küçük kardeşlerim onları böyle görmeye dayanamıyordum.Emma altın sarısı saçlarını topladı ve mavi gözlerindeki yaşları sildi. Eşi John onu sararak teselli ediyordu.John'u pek sevmezdim. Bence çok çıkarcı ve aç gözlü bir insan. Gerçekten üzgün görünüyordu yada rol yapıyordu. Charlie ailemizin en ketumuydu. Ne kadar ağlasa da dik duruyor,eşi Lia'ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Lia 6 aylık hamileydi. Bir aksilik çıkmazsa 3 ay sonra küçük Andrew dünyaya gelecekti. Lia kızıl saçlarını yandan örmüş,kot bir gebe tulumu giymişti. Yeşil gözlerinin rengi solgun görünüyordu. Onlara o kadar odaklanmıştım ki Lydia'nın yokluğunu fark etmedim. Onu etrafımda göremiyordum. Daha sonra John'dan Lydia'nın babamızın ölümü hakkında daha çok bilgi almak için doktor ile konuşmaya gittiğini öğreniyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülümse
RandomAidan Evans adında çok başarılı bir Psikiyatrisin ailesi içeresinde yaşadığı miras sorunu ve onun hastalarının (Mai Swan,Dylan Towsend,Natalie Parks) hikayelerini anlatıyor.