R.A.B

2.2K 100 47
                                    

Genç büyücünün rüyası üç renkten oluşuyordu.

İlki siyahtı. Siyah bir taş avucunun içinde parlıyordu, dağınık siyah saçlarla oynayan eller siyaha bürünüyordu, siyah tişörtler giymiş dört genç birbirlerine saldırıyordu, zifiri karanlık bir odadan haykırışlar yükseliyordu. Rüyasının bu kısmı onun için en zor olan kısımdı. Siyahla bir derdi yoktu, ama karanlıktan hep korkmuştu. Bu yüzden siyahla bezenen imgeler ne kadar hızlı geçerse, onun için o kadar iyiydi. Taşı her defasında elinden atmaya çabalıyor, atamıyordu. O ellerin kime ait olduğunu öğrenmek için çok şey verirdi, o dört gencin yüzlerini hiçbir zaman göremiyordu ve o haykırışlar ona o kadar tanıdıktı ki.

Uyuduğu yerde kafasını salladı genç büyücü. Siyah imgelerden sonra hep babasının sesi girerdi rüyasına. Sesin yumuşak bir şekilde 'herkesin bir korkusu vardır' dediğinden emindi, ama o haykırışlar hep onun sesini bastırmıştı. Nasıl oluyorsa bu cümleden sadece 'korkak' kelimesini duyuyordu her defasında.

"Bana korkak demiyor, hayır bana korkak falan demiyor."

Siyah kısım kaybolduğunda yerini korkunçtan öte bir renk alırdı, Albus'u her zaman ürperten bir renk. Mavi. Siyaha göre çok daha iyi olduğu
kesindi ama yine de onu mutlu edebilen bir şey değildi. Önce yüzüne esen rüzgar, sonra altında dalgalanan masmavi dalgalar oluşurdu çığlıklar çekildiğinde. Her defasında elini uzatır, tam dalgalara dokunacağı sırada imge değişirdi. Açık mavi küreler ayaklarının altında yuvarlanmaya başladığında bir çığlık daha duyardı. Keskin, tanıdık bir çığlık. Sonrasında kendini bir kayığın içinde bulurdu. Mavi'nin en beter kısmı burasıydı. Daha neler olduğunu anlamadan ruhunun bedeninden çekildiğini hissederdi. Son Mavi imge çilli bir suratta endişe ile ona bakan mavi gözlerdi, annesinin gözleri.

Sltherin ortak salonunda uyuyakaldığı kanepede birkaç kez daha döndü, alnı terlemişti. Bir sonraki renk griydi. İmgeler arasında en anlaşılır olanlar bu renge aitti. İlk Gri imgede sade bir gri ışık gözünü alırdı, sadece birkaç bavulun tren raylarına devrilmiş olduğunu görürdü her defasında. İkinci imge daha açık gibiydi. Tablolarla dolu duvarlara sahip bir koridorda, merdivene en uzak, pencerelere en yakın köşede otururdu. Bu renkte her şey daha yavaştı, imgeler hızlıca gözünün önünden geçmiyor, sanki onun anlamasını bekliyordu. Bu rüyalar ilk başladığı sıra Albus iksir dersinin ortasında bir anda hatırlamıştı zaten, orası Black Malikânesiydi. Her zamanki halindeydi, soğuktu ve karanlıktı. Sadece pencereden gri bir ışık onun oturduğu yeri aydınlatıyordu. Merdivenlerden bir ses geldiği sıra imge değişiyordu. Kendini Hogwarts olduğunu ilk rüyada anladığı yerde bulunca, bu sefer diğer rüyalarından farklı bir değişiklik vardı. Hep boş olan yatakhanede bu defa bir çocuk duruyordu. Diğer imgelerde masanın üzerinde sahipsiz duran gri defter bu çocuğun elindeydi. Ruhu yine göğsünden çekilir gibi olmadan önce etrafına bir daha bakmaya çalıştı. Burası Slytherin ortak salonuydu, gözüne çarpan tablodaki Salazar Slytherin'i tanıyabilmişti. İmge son bulup da her zamanki gri gözler ona bakmaya başladığında uyanıkla uyku arasındaki durumda, ilk defa rüyanın biraz daha uzun sürmesini dilemişti.

Scorpius, oda arkadaşının uyuduğu koltuğun yanında durmuş, onu uyandırmaya çalışıyordu. Madam Pomfrey'e gitmesi, bir uyku ilacı alması veya en azından birilerine haber vermesi için çok ısrar etmişti Albus'a. Yine kabus görüyordu işte! Bu sıra çok arttığının da farkındaydı genç büyücü. Arkadaşı için endişeleniyordu. "Sev," diye fısıldadı tekrar. Saat gecenin 2'siydi ve tüm Sly'lar derin uykudaydı. Kimseyi uyandırmak istemiyordu, Albus dışında tabii.

Genç büyücü, birbirine yapışmış olan kirpiklerini zar zor aralayıp karşısında endişeyle bakan gri gözler görünce hala elinde tuttuğu Üst Düzey Simya kitabını yere fırlatıp doğruldu. "Albus?" dedi Scorpius hafif endişeyle. Albus'un siyah saçları alnına yapışmıştı, soluk soluğaydı ve ona yakın durduğu için kalp atışlarını duyabiliyordu. Çok hızlılardı, fazla hızlı. "Ne oldu? Sev, sakinleş."

"Tanıdım," dedi Albus kısık bir sesle. "Scorp! Tanıdım."

"Kimi? Albus neyden bahsediyorsun?"

"O gri gözleri, malikânedeki çocuğu, gri defterin sahibini." Albus'un gözleri bir odak bulmaya çalışırken tüm beyni bir buçuk aydan uzun süredir gördüğü rüyalar hakkında analiz yapıyordu. Doğruydu, çocuğun kim olduğunu hatırlamıştı. Tabii doğru hatırlayacaktı, Kreacher'dan dinlemişti onunla ilgili şeyler. Black Malikânesinde geçirdikleri her yaz tatilinde aile gobleninde adını okumuştu, birkaç yerde hala resimleri vardı.

"Kim?" diye sordu Scorpius bir kafa karışıklığıyla.

"R.A.B." 

Buz Prens | Albus Severus PotterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin