Let Her Go.

2.1K 35 2
                                    

Elimdeki kalemi kırarcasına masaya bırakırken biraz eğlenmeyi düşünüyordum. Sadece birazcık eğlenmenin kime zararı olabilirdi ki? Dolabımın en köşesinde çok küçük katlanmış bir şekilde duran kıyafetler böyle günler içindi. Çok küçük katlanmasının sebebi ailemin görmemesi içindi. Eğer bu kıyafetleri görseler, ki özellikle annem, evde savaş çıkabilirdi. Ve bir ay boyunca cehennem hayatı yaşayabilirdim. Ama böyle şeyler olmaması için tüm tedbirlerimi erkenden almıştım.

Erkek kardeşim kapıyı sertçe açarak içeri girerken boş boş ona bakıyordum. Bu hallerinden nefret ediyordum. Hiç saygı diye birşey bilmez miydi bu çocuk?

"Annem seni merak ediyor ablacığım," dedi beni önemseyen masum sesiyle, ki onun masum sesi tıpkı bir böceğin vızıldaması gibidir.

"Şimdi yatıcam yalaka," dedim ukalaca. Biliyordum, bu ses tonları anca birşey istediği zamanlarda olurdu. "Ne istiyorsun?"

"Sadece laptopunu, ablacığım," dedi. Benim iğrendiğimi biliyordu.

 "Peki, al, ama lütfen bir daha bana ablacığım deme." Sevinçle laptopu aldı ve odamdan çıktı.

Dolabımdan dar straplez elbisemi alıp üzerime geçirdim. Dolabın kapağını kapatıp yatağıma yattım ve pikeyi boynuma kadar çektim. İçeri annem girip yanıma geldi ve alnımdan öptü.

"İyi uykular, güzelim." Sadece gülümseyip gitmesini bekledim. Yavaşça kalkıp odamdan çıktı ve kapıyı kapadı. Hışımla ayağa kalkarken başımın döneceğini hesaba katmamıştım. Tutunacak bir yer ararken yere düşmüştüm. başımı iki yana sallayıp ayağa kalktım. Deri ceketimi üzerime giydim ve bot tarzı topuklu ayakkabılarımı, hiç sevmesem de, ayağıma geçirdim. Zar zor yürümeye çalışırken duvara tutunuyordum. Sonunda alışınca penceremi açıp ağaca tutundum. Ağaçtan aşağı kaydıktan sonra üzerimi silkeledim.

Evet, millet, evden kaçıyorum! Bu fazla normal ve uslu kızvari şeyler değil.

Sinir bozucu bir kardeşim, çok pimpirikli bir annem ve hiçbirşey umrunda olmayan babam vardı. Yani, benim ne kadar normal olmam beklenebilir ki?

Ceketimin cebine sıkıştırdığım telefonumu elime alıp Jeremy'e mesaj gönderdim.

Jer, motorunu alıcam, anahtar nerde? -Kennedy.

Mesajı gönderdikten sonra birkaç dakika beklemiştim. Belki de uyuyordu. Ah, kimi kandırıyorum? Jeremy gece 3'e kadar uyumazdı. Telefonum kıpırdanırken mesaj gelmişti.

Bekle beni Ken, geliyorum. -Jeremy x

Garajlarının önüne geçip onu beklemeye başladım. Evleri bizim evin karşısındaydı ve ikimize çok benzerdik. İkimizde ailemizden gizli evden kaçardık bazen. Hep aynı bara gittiğimiz için bardaki herkes bizi tanıyordu.

Pencereden çıkan Jeremy'i görünce ceketime daha sıkı sarıldım. Hava biraz esiyordu. Aşağı atlayıp üzerini silkeledi. Siyah tişörtü, siyah skinny pantolonu, botları ve deri ceketi ile oldukça yakışıklı görünüyordu.

Evet, ben en yakın arkadaşına aşık olan zavallının tekiyim.

"Eveet, güzellik," diye cümlesine başlarken içim kıpır kıpır ediyordu. "Atla bakalım."

Motoruna binip arkasını gösterdiğinde arkasına geçtim ve kasklardan birini başıma geçirdim. Ellerimi beline sıkıca sarıp motorun çalışmasını bekledim.

Motor hızla ara sokaklardan geçerken çok fazla üşüyordum. Yaz ayında İngiltere böyleydi. Hep soğuk olurdu.

Jeremy hızlı bir hareketle motoru kaydırıp durdurdu. Yerde siyah lastik izi oluşmuştu. Ayağını indirip yere bastı ve başındaki kaskı çıkardı. Kaskı çıkardıktan sonra siyah dalgalı saçlarını salladı. Onu izlerken başımdaki kaskı unutmuştum. Ah, bu çocuk nefesimi kesiyordu. Motordan inip bana bakmaya başladı. Güldükten sonra belimden kavradı ve kucağına aldı. Bacaklarımı beline sarınca başımdaki kaskı çıkardı. Kaskı motorun üzerine bırakıp kucağındaki benle beraber barın girişine ilerledi. Nedense bugün barın önü biraz kalabalıktı. Güvenlik bizi tanıyınca kapının önünden çekildi ve girmemizi işaret etti.

Jeremy içeri girdiğimizde beni sertçe yere bıraktı. Ağır adımlarla barmenin yanına gitti ve bir şeyler söyledi.

Yine beni umursamayacaktı. Gidecekti ve başka kızların dibine düşecekti. Şuan olduğu gibi... Ama biliyor musunuz, bunu bende yapabilirim. Ben de başkalarıyla eğlenebilirim.

Ondan oldukça uzak olan bir köşeyi seçip oturdum ve önümdeki içkiyi kafama dikmeye başladım. Boğazımdan geçen yakıcı sıvıyla yüzümü buruşturdum. Biraz ileri baktığımda Jeremy'nin başka biriyle öpüştüğünü gördüm. Gözlerim dolarken umursamamaya çalıştım. Ayağa kalktım ve lavaboya ilerledim. Biri yanıma gelip kolunu omzuma attı.

"Selam, güzellik." Hayır, benim bahsettiğim otuz yaşını geçmiş kişiler değildi, benim bahsettiğim şey benim yaşımda, 17 veya 18'lerinde biriydi. İğrenerek ona bakmaya başladım. Bakışlarını bacaklarıma indirirken elinden kurtulmaya çalıştım. Kolunu daha da bana dolayıp kendine çekiyordu.

"Gider misin yanımdan?" diye bağırdım. Çok fazla sarhoş olmuştu, bu belliydi, beni duymuyordu. Şarkının ritmiyle sallanırken gözleriyle beni yiyordu. Çaresiz bakışlarla Jeremy'e bakarken o hâlâ kızın dudağını sömürüyordu. Dudağımın titremesiyle ağlama sinyalleri verirken biri daha yanıma gelip beni adamın elinden kurtardı ve elini belime sardı.

"Hayatım, bu adam seni rahatsız mı ediyor?" Boş boş çocuğa bakmaya başladım. Peki, bu çocuk bahsettiğim özelliklerdeydi. Ama hayatım ne demek şimdi? Ben bu çocuğu hayatımda ilk defa gördüğüme yemin edebilirim. Bana bakarak kaş göz işaretleri yaparken onaylayan bir ses çıkarmıştım. Ya da çalışmıştım.

"Siz sevgili misiniz?" dedi adam şaşırdığını açıkça belirterek.

"Evet öyle. Bir daha güzel sevgilimi rahatsız etmezsen iyi olur. Gidelim, Jamie." Jamie? O da kim?

Beni bir masaya çekti ve oturttu. "Hayatını kurtardım. Bir teşekkür isterim. Seni tanımıyorum, merak etme." Kafamdaki şeyler yerine otururken anlamıştım. Gülümsedim.

"Bu arada ismim Kennedy," dedim elimi uzatarak.

"Ben de Calum," Elimi sıkıp gülümsedi. Bu çocuk gerçekten yakışıklıydı. Tam ihtiyacımdan yani. Esmerdi ve esmerlere büyük bir zaafım vardı. Beraber birkaç içki içmeye başladık.

"Gerçekten beni tanımıyor musun?" dedi bilmem kaçıncı defa.

"Hayır dedim ya. Niye ki? Tanımam mı gerek?" Başını salladı.

"Ben Calum. Calum Hood. Bir şeyler çağrıştırdı mı?"

"Biraz önce kurduğun cümleyi, sadece."

"5 Seconds of Summer grubundan. One Direction grubunun ön grubu," dedi sakin bir şekilde.

"Anlattığın şeyde üç tane grup kelimesinin geçmesi çok saçmaaa," Sarhoştum ve inanın bana ne yaptığımı bilmiyordum.

Sarhoş olduğumu bir daha belirterek, içimdeki cesaretle çocuğu yakasından tuttum ve dudaklarına yapıştım. İlk önce neler olduğunu anlamasa da sonra bana karşılık vermeye başlamıştı. Dolgun dudakları vardı ve çok iyiydi. Daha önce sadece bir kişiyle öpüşmüştüm ve onu tanımıyordum. Calum, ondan kat kat daha iyi öpüşüyordu. Ve gittikçe daha da iyileşiyordu. Dudaklarının tadını çıkarırken biri kolumu tuttu. Arkamı döndüğümde onu gördüm. Jeremy. Beni görmüştü. Hem de öpüşürken. Ama pek umrunda değildim sanırım.

"Gitmemiz gerekiyor, Ken. Saat gece dört." Calum şaşkınlıkla bakmaya başladı.

"Ken mi? O bir erkek bebeğin ismi değil mi? Onun yerine Barbie dense daha güzel olur," dediğinde ikimizde gülmüştük. Jeremy ifadesizce bakmayı tercih etmişti.

"Sana sorduğumu hatırlamıyorum," deyip beni omzuna aldı ve motora doğru yürüdü. Motorun arkasına beni oturtup başıma kaskı geçirdi. Kendi kaskını da takıp motoru çalıştırdı ve eve doğru sürmeye başladı. Güneş doğmaya başlamıştı. Motoru garajın önünde durdurdu. Ayağını dengede kalmak için yere dayarken motordan indim ve kaskımı çıkardım. Elimi sallayıp arkamı döndüm ve ağaca çıktım. Odama girerken bu gece olanları düşünüyordum. Ama büyük ihtimalle sabah unutacaktım.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp yerine koydum ve pijamalarımı giydim. Bugün öğlene kadar uyuyacaktım.

Yatağa iyice yayılırken komodinimin üzerindeki telefon titremeye başladı.

Bu gece çok güzeldi Barbie. Umarım bir daha yine görüşürüz. -Cal x

Let Her Go // c.h.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin