-1-

323 78 25
                                    

Asıl marifet buluttaydı; ama herkes yağmura şiir yazdı.

Ellerimin arasından kayıp düşen kalemimle derin bir nefes aldım, sıramı biraz geriye itip oturduğum sandalye de daha rahat bir pozisyonda oturdum ya da başka bir deyişle yayıldım.

Gözlerim karşımda ki öğretmenin tepkilerini dikkatle inceler gibi dursa da aklımda dönüp dolaşan son şey bile değildi gözlerimin önünde yaşananlar.

Okul denilen kavrama ve içeriklerine o kadar uzaktım ki...

"Aslı?"

Bana seslenen bayan öğretmene bakıp tek kaşımı kaldırdım. Ne istiyordu bu kadın yine benden?

"Ne?"

"Efendim." dedi bana sinirle, aklınca beni, beyin yoksunu ota boka gülen bu salaklar topluluğuna rezil etmekti. Pekala.

"Buyrun dinliyorum, ikinci kez seslenmenize gerek yoktu."

Sınıftan dediğim şeye gülüp, yorum yapanları umursamadım. Hepsi birer aptallar başka bir şey değillerdi ve aylar önce ben de onlar gibiydim. Kaşlarım istemsizce çatıldı, bazen yaşadıklarımız her ne kadar kötü görünüyor olsa bile iyiydi. İyi ki yaşanıyordu.

"Evet, dinliyorum sizi."

"Çık dışarı terbiyesiz," diye bağırdı elinde ki tebeşiri yere fırlatırken, tek kaşım istemsizce havaya kalkmıştı. Gerçekten mi? Yani özel bir okuldaydı ve beni dersten alabileceğini mi düşünüyordu? Hem de beni deli gibi seven adam okulun sahibinin oğluysa.

Sanırım fazla hayalperesti.

"Asıl sen çık dışarı. Hemen!"

Uzay'a bakıp gülümsedim. İşte beklediğim tepkiler bunlardı, yine de ona karşı içimde yaşattığım şeyler kesinlikle bir şiir yazdıracak kadar tutkulu değildi.

Uzay'dı işte o. Oyun arkadaşım, mahalle arkadaşım, sınıf arkadaşım. Daha ilerisini onunla düşünemiyordum. Bana çok uzaktı onun istekleri, gözlerinden, kalbinden ruhuma akıttıkları.

Bayan hoca çıkınca yerimden kalkıp sınıftan çıktım, arka bahçeye doğru ilerledim. Çeşmenin arka tarafında ki banka oturup telefonumdan şarkı açtım.

(Yeis Sensura ft Sehabe- Beraber Olsaydık.)

Biraz sonra yanımda bir hareketlilik hissedince oraya döndüm.

Uzay.

Yanıma oturmuş o da kendi kulaklığını takıp, gözlerini yummuştu. Bu halini seviyordum. Bana saygı duyuyordu, evde bu saygıyı görmeyen ben ondan gördüğüm saygıyla sanki çok yüceymişim gibi hissediyordum.

Başımı omzuna koyup onun kulaklıklarını çıkarıp kendi dinlediğim şarkıyı ona da dinlettim. Bir kolu belimi sarıp kendine çekti, ses etmedim, bir nevi ona izin vermiştim aslında. Aşk istiyordum. Beni deli divane edecek bir aşk.

"Bu mevsim sen kokuyorsun Aslı'm."

Sonbahar. En sevdiğim mevsimdi. Hislerime tercümeydi, ne çok sıcaktı, ne de çok soğuk. Her şeyi tadındaydı. Sürprizleri vardı. Aşık bir sevgili gibiydi. Her haliyle gülümsetiyor, her haliyle sevdiriyordu. 

"Biliyor musun Aslı, gökyüzünü, denizi çok seviyorum ama sadece bu mevsimde. Senin gözlerin gibiler. Buğulu, her an içine birini alacak gibi.

Korkuyorum ama. Ya beni içine almazsa o derin maviler, biterim Aslı. Anlıyorsun değil mi beni? Beni hayatta tutan tek şey senin varlığın iken sen de olmazsan zerrem kalmaz. "

"Uzay, ben.."

"Biliyorum Aslı. Ben sadece eğer aklına sevmesi için bir komut vereceğin zaman ilk benim adımı söyle diye anlatıyorum bunları."

"Peki. Bu arada ben görüyorum ve seni öldürmemek için elimden ne geliyorsa yapacağım."

"Beraber olalım öyleyse."

Cevap vermedim. Onu oldurmeyecegim demiştim ve o da haklı olarak beraber olmamızı  istediği söyledi. Şarkının sesi yükseltip başımı omzuna koydum. Gözlerim kapatıp kendimi zihnimin zindanlarına kitledim.

Ayağıma bir pranga bağlayıp, gündüzlerin geceye dönüşmesini izledim.

Güneş battı, ay doğdu.
Gece doğdu, gündüz öldü.
Kadın sevdi, adam baktı.
Kadın düştü, adam gördü.
Kadın öldü,  adam sevdi.
Geç kaldı adam, erken pes etti kadın.
Ve aşk... Yine zamansızdı.

(Sanırım ilk şiirim.)

...Aşk ile kalın...

YASAK KAFİYE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin