"En büyük hayalin nedir Hope?" dedi Profesör McRonnald.
Kaşlarımı çattım. Bu soruya verecek bir cevabım yoktu sanırım. Derin nefes alıp gözlerimi kaçırdım.
Bir yurtta yaşıyordum. Annem yoktu, babam yoktu.
Eskiden en büyük hayalim bir aileye sahip olmaktı fakat şimdi... Her neyse.
Klişe gelebilir ama hep birgün ailemin yurda gelip beni alacağını düşünürdüm. Sıcacık bir eve götürüp, beni şefkatle büyüyüteceklerini...
Kim bilir şimdi neredeler,ne yapıyorlar, nasıllar...
Kafamı bunları unutmak istercesine iki yana salladım.
Beni düşünmeyenleri düşünmek, merak etmek, önemsemek çok aptalcaydı.
"Bilmiyorum." dedim usulca. Konuşmak beni düşüncelerimden koparıyordu.
Kafasını iki yana sallayıp "Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp,yeğen." deyip kendini arkaya doğru sarkıtarak gür bir şekilde kahkaha attı.
Bunu hep yapardı. Prof. Dr. McRonnald benim psikoloğumdu fakat kendisi delinin tekiydi.
Kaşlarımı kaldırdım.
Yurttan çok sevdiğim arkadaşım olan Nick'in annesiydi. Arada sırada yurda gelip bizimle konuşurdu en çok da benimle.
Bir süre sonra kadın benim psikoloğum gibi bir şey oldu.
McRonnald oldukça başarılı bir psikologtu ve ciddi anlamda kaçığın tekiydi. Oğlu Nick ise onun aksine içine kapanık, saf ve sakin biriydi.
Bazen Profesör McRonnald'ında bir psikoloğa gitmesini düşünüyordum. Şuan ki gibi.
Kahkahasının yerini hıçkırıklar alırken boş boş ona bakıyordum.
Bir anda haykıra haykıra ağlamaya başlayınca şaşkınlıkla gözlerimi pörtlettim.
Az önce deli gibi gülen kadın şimdide deli gibi ağlıyordu.
Artık psikoloğu gitmesini şiddetle öneriyordum!
Hıçkırıklarının arasından derin derin nefes alırken sanki ben yokmuşum gibi davranıyordu.
Gözleri bana kaydığında şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Senin burada ne işin var Hope?"
Bu çatlaklıktan da öteydi.
"Hiç," dedim usulca. "Hiç bir şey yok bende dahil."
Işık hızıyla odadan çıktım. O kadın o kafayla beni öldürmek öldürebilirdi.
Yurdun mutfağından çıkıp McRonnald'dan kurtulduğum da odama çıkmak için merdivenleri üçer beşer geçtim.
Odanın kapısına vardığımda, kapıyı açıp içeri geçtim.
4 kişilik olan bu küçük odada herkescikler -herkesten kastım 4 kişi- usulca uyuyordu. Cam kenarında olan yatağıma doğru sessizce ilerledim ve yorganın altına girerek gözlerimi yumdum.
Yarın erken kalkıp okula gitmem gerekliydi. Zaten akşam akşam küçük bir ekşın yaşamış ve yorgunluğuma yorgunluk katmıştım.
Güzel bir uyku çekmek hakkımdı. Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum.
"İyi geceler Hope." dedi kadifemsi bir ses. Bu ses bir erkek sesiydi.
Kaşlarımı çattım ama yerimden kalkmadım, hiç kıpırdamadan öylece durdum.
"Sende kimsin?" sesim oldukça alçaktı.
"Ben kim miyim?" dedi hafifçe gülerek. "Ben senin her şeyinim Hope. Herşeyin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gereksiz Prenses
Teen FictionBenim adım Hope. Tüm olağanüstü varlıkların yaşaması için benim ölmem gerekiyor. Herkes benden nefret ediyor. Herkes ölmemi istiyor. Beynimde dönüp duran sesler içimi kavuruyor ve kendimi öldürmem için beni ikna etmeye çalışıyor. Direniyorum; Acı çe...