1 (2 yıl öncesi)

60 5 5
                                    

"Yakalayın!" elliyle beni işaret etti polis memuru. Bütün İstanbul'un duvarlarını boyadığım için aranıyordum şuan. Villaların , lokantaların, apartmanların her yerin duvarlarını boyamıştım. Bütün İstanbul benim boyalalarımın içindeydi. Her bir duvar artık beni anlatmak için vardı.

         Arkamdan küfürler edip kovalamaya devam eden polis memurlarından olabildiğine koşarak uzaklaşıyordum. Onların yaşlı ve hantal vücutlarının benim genç ve çevik vücudumun karşısında şansı yoktu. Daha önce girip boyamadığım bir sokakta durdum. Arkamda ne bir polis kalmıştı ne de başka birşey. Manyak histerik bir kahkaha attım. Yine kaçtım. Ve yakalanmadım..

        Yere oturup arkamdaki ağaca yaslandım. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım. 5'e kadar saydım ve aldığım nefeso geri verdim. Hala gözlerim kapalı kuş seslerini dinlerken araya karışan bir tık tık ve fıs sesi geldi. Graffiti. Benim için bu sesi diyer seslerden ayırd etmek nefes almak gibiydi. Herkes mutluluğunu iyi tanırdı. Oturduğum yerden ayağa kalkıp üstümü çırptım seri hareketlerle. Kaşlarım istemsizce çatılmış, gözlerim kısılmış ve adımlarım yavaş ve sessiz birer faaliyete dönüşmüştü. 2 yıldır sokaklarda benden başka graffitici yoktu. Çünkü başka duvar bırakmamıştım insanlara. Uzun zamandır mutlu olamayışımın acısını İstanbul'un duvarlarından çıkarmıştım. Ve şimdi bu sesi kendimden başka birinden duymak garip hissettirmişti. Adımlarımı biraz daha hızlandırarak sprey sesine ilerledim. Ayaklarım yerdeki otlara deydikçe doğaya dair sesler çıkıyordu. Sonra ağaçların arasında siyahlı uzun boylu bir çocuk gördüm. Bir elini cebine kouş ve kafasına kapşonunu geçirmişti.  Yüzü görünmüyordu. Çocuk ani bir hareketle elindeki
Spreyi attı ve ben de o an ki refleksle bir adım gerileyip arkamdaki ağaca çarptım. Kafamı vurdum ve bayağı iyi bir ağıt yaktım.

" ahhh kafammm!!!"

Kafamı tutup uere oturdum. Elimle kafama masaj yapmaya başladım. Neyse ki kanamıyordu. Fakat sorun şu ki çocuk?beni fark etmişti.

"Hey!" sesiyle beraber oturduğum yerden ayağa kalkıp olduğu yöne ilerledim.

"Selam" dedim hala elimle kafamı ovalarken.

Çocuk hiç cevap vermeden işine devam etti.
Bir süre yaptığı işi izledim. El hareketleri, konsantrasyonu, yeteneği genelden farklıyd~ sanki. Sert graffitileri sevdiği anlaşılıyordu.
Sonra yine elindeki spreyi çantaya attı. Çantayı ayağıyla kenara iterken " ondan nefret ediyorum." kaşlarımı çattım ve yüzümü duvardan ayırıp ona baktım. " kim o? Kimden nefret ediyorsun?"  küçük bir tebessüm belirdi yüzünde. "Kimden olacak? Cinsiyetini bile bilmiyoruz?" doğmamış bir kardeşi var ve ona gösterilen ilgiyi mi kıskanıyor? Ya daaa..

"Kardeşin mi?" kafasını ayaklarından kaldırıp bana baktı. "Hayır. Duvar hırsızından. Mutluluk hırsızından. Kimse tam cinsiyetini bile bilmiyor. Her seferinde polislerin elinden kaçıyor. Lanet kimse." benden bahsediyordu. Anlamak da zor değildi. Duvar hırsızını duymuştum ama mutluluk hırsını ilk defa duyuyordum.

"N-neden nefret ediyorsun ondan? Yani sana bir zarar mı verdi? Neden ona öyle dedin? Mutluluğunu mu aldı elinden? "

Kekelemiştim. Kekelemiştim. Hızlı da konuşmuştum. Kendimle alakalı her şeyi saklayabilirdim. Ama nedense yalan söylediğimi belli ediyordum.

        Çocuk hoş tınılı bir kahkaha attı. "Onun sen olduğunu anlamak zor değil Turna."

Duvar hırsızının ben olduğumu biliyor ve adımı da biliyor. Peki ya nereden anlamıştı ve nereden biliyordu?

"S-sen.. Yani..ben. Turna.. Duvarlar.. Nası yaa?"  yine eline bir sprey boya aldı ve bir turna çizdi. Onu resmin içine benimle aynıteknikleri kullanarak harfi harfine yerleştirip kamufule etti. Ben hala olayın şokundaydım.

"Tüm graffitilerini gezdim. Tek tek deşifre ettim. Kim olduğunu öğrendim. Graffitilerine sakladığın turna resimlerinden adının turna olduğuna vardım. Attım gibi birşey yani." nefesim kesilmişti. Oysa öyle emindim ki birilerinin beni görmediğinden. Öyle emindim ki turnaların fark edilmeyeceğinden.

"Ama beni polise vermedin. Adımı da biliyorsun. Neden beni onlara teslim etmedin?"

"Çünkü ben bencil bir insanım. Mutluluğumu benim sanatımı benden çaldın ve basit bir iki günlük cezayla yırtmenı kendime yediremezsin. Turna."

Kalbim kırılmıştı. Ben kendi mutluluğumu buldum zannederken başkasının elinden mutluluklarını almıştım. Kendimi dünyadaki kötülüklerden soyutladım zannnederken bana yapılanı başkasına yapmıştım. Ve o haklıydı. Bunu öyle basit bir şekilde atlatamazdım. Yanaklarımın ıslandığını hissettim. Elimi yanaklarıma götürüp silerken "özür dilerim" diye fısıldadım onun da duyabileceği yükseklikte.

"Dileme turna. Ben diliyor muyum?" son söylediğini pek idrak edemiyordum. Yere eğildi çantasını topladı sırtına asdı hiç bir şey söylemeden arkasını dönüp anayola çıktı.

Ve benim merak ettiğim duvar hırsızının ben olduğumu anladığı halde neden polise vermediğiydi. Neden özür dilemesi gerekirken dilemiyordu? Neden dilemesi gerekiyordu. Herşey kafamda yankılanırken ben de anayola doğru yürümeye başlamıştım.

Duvar HırsızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin