1. BÖLÜM

771 23 2
                                    

Nihayet İstanbul'daydım... Yıllardır hayalini kurduğum şehir, artık bir hayal olmaktan çıkmış, üniversiteyi kazanıp İstanbul'a gelmemle birlikte gerçeğin ta kendisi olmuştu.

İstanbul'a geldiğim o ilk gün yaşadığım bu heyecanın ve mutluluğun yerini, sonraki zaman dilimlerinde adını ilk kez duyacağım bir aşk hikâyesi gelip alacaktı. Belki de zaman her şeyi yaşayarak ve tanıyarak öğrenmemi istiyordu. Ve hayat bir o kadar mucizelerle dolu. Belki de bittiğini sandığım her şey yeni başlıyordur ya da her başlangıç aslında gizlice yeni bir son hazırlıyordur hayatıma. Peki, ben hangi hayatı yaşayacaktım?

İşte bunun cevabını sadece yarın biliyordu...

Yaşayacak ve öğrenecektim...

İstanbul'a geldiğimde ilk işim yıllardır hep imrenerek adını duyduğum İstanbul'un o meşhur semti Ortaköy'e gitmek oldu. Bir zamanlar adını sadece gazeteler ve televizyondan duyduğum bu şehir, artık beni de içinde barındıran gerçekleşmiş bir hayalin ta kendisiydi... Mutlu ve guruluydum. Biraz Ortaköy'ü dolaştıktan sonra Boğaz Köprüsü'ne nazır harika bir çay bahçesi buldum. Her şey güzel olduğu kadar yabancıydı da bana. Aşina olmadığım bu şehrin havasına suyuna alışmam inşallah fazla uzun sürmez, diye düşündüm o an içimden. Sonra boş bir masa bulup oturdum. Garson usulca yanıma sokulup "Hoş geldiniz, ne aldırdınız?"diye sordu. Genelde hep çay içerdim; çünkü çay yalnızlığıma en iyi gelen içecekti."Bir çay alayım lütfen," dedim. Sonra oturduğum yerden sessizce mekânı incelemeye başladım. Genelde sevgililerin ve âşık çiftlerin uğradığı bir yer olmalı, diye düşündüm o an; çünkü etrafımdaki bütün masalar neredeyse el ele, göz göze oturan âşık sevgililerle doluydu. Âşıkları kendine çekebilecek kadar güzel bir deniz manzarası ve ambiyansı olan, ilginç bir mekândı. Nereden bilirdim, sonradan bu çay bahçesi sürekli gelip gittiğim mekânlardan birisi olacakmış; hatta onunla, yani Kayra ile, ilk tanıştığımız o özel âna şahitlik bile edecekmiş. Şaka yapmıyorum; ben ömrümün en uzun, en bitmez, en yorgun ve bir o kadar güzel günlerini bu çay bahçesinde yaşadım. İşte bu yüzden İstanbul'un en özel, en anlamlı köşesi olmuştur burası benim içinhep... Hayallerim, yaşadıklarım, yitirdiklerim ve kaybettiklerim...


Okullar açılalı bugün tam bir hafta oldu. Yavaş yavaş alışıyorum İstanbul'a... Ve geçen günlerle beraber sonbaharda hafif hafif hissettirmeye başladı kendini şehirde, iyiden iyiye... Nedense sonbahar hep değişik bir hüzün katar bana; yaprakların düşüşü, yağmurun yağışı... Ama ben bu şehrin hüznüne bile âşığım... Bunun dışında bu aralar günlerim okula ve edindiğim yeni arkadaş ortamına adapte olmaya çalışmakla geçiyor. Kayra adında bir kız var bizim sınıfta. Uzun kumral saçları, yemyeşil gözlerini süsleyen upuzun kirpikleri var. Ha, bir de unutmadan, gülünce öyle güzel yayılıyor ki yüzüne gamzeleri, sanki o gülüyor ben bin defa ölüyorum dudaklarının kıvrımlarında... Ve onun yüzünde şimdiye kadar gördüğüm bütün suretlerden farklı bir şeyler var; çünkü ne zaman gözlerine bakacak olsam, sanki büyük bir hızla onun çekim alanına giriyorum ve bir daha oradan kurtulmam asla mümkün olmuyor.

Şimdilik ona olan bu hislerimi içimde gizli tutuyorum; çünkü henüz o cesareti kendimde bulamıyorum. Belki de söylemekten değil, söylersem onu sonsuza dek kaybetmekten korkuyorum...

Onu sevmek öyle güzel bir çaresizlik ki; bu hem mutlu ediyor, hem de tarifi imkânsız bir umutsuzluğun içine hapsediyor beni. Yine de bu çaresizliğimi seviyorum. Şimdilik bu aşkı birkaç yakın arkadaşımın dışında kimse bilmiyor. Peki ya Kayra? Ona henüz bu durumdan bahsetmedim, yani o bilmiyor... Ama bilseydi sanırım o da bu aşkı görmezden gelemezdi. Belki de umurunda bile olmazdım... İşte bu sorunun cevabını zaman yanıtlayacak. Bakalım daha ne kadar yüreğimin sesini bastırabileceğim? İnan, bu hikâyenin sonunu ben de senin gibi çok ama çok merak ediyorum...

Belki YarınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin