Tarih Ocak on sekizi gösteriyordu. Şu sözlerle başlamıştı içime, ömrüme, iliklerime işleyişi ;
"kadınım ol, benim ol, herşeyim ol... Sen seni bırak, ben beni bırakayım."
Kalbim sanki bedenimden bağımsız işliyordu. Herşey o kadar ani olmuştu ki sakladığım duygularım bir anda ortaya çıkıverdi. Yağmurdan sonraki toprak kokusu kadar saftı içimdeki her şey. Hep gelmesi için bekleyen bir limandım ama o gemi bu limandan geçecek mi bilmiyordum. Yaşadıklarımın tarifi yoktu. O da "sana olan hislerimin tarifi yok." Diyordu fakat bu söyledikleri sadece birkaç günlük misafirlikten başka bir şeyi anımsatmıyordu insana. En azından bana hissettirdikleri bunlardı. Sesi kavak ağaçlarının yaprak sesindeki huzurdan farksızdı. Kavak ağaçları; kafamdaki her şeyi susturup,sigaramı içerken dinlediğim tek sesti belkide...
Onu tarif etmek buz dağının görünen kısmıydı sadece. Görünmeyen kısmı ise onu yaşamaktı. Ben onu gerçek anlamda yaşayabildim mi orası meçhul.