*Sia - Big Girls Cry
**
Hayatta belki çok yalnız hissettiğiniz zamanlar vardır. Belki; çok üzgün, belki çok sevgisiz, ilgisiz ya da kimsesiz. Hatta belki çok, intihara meyilli hissettiğiniz anlar olur, sizin de o anlarda; o küçük kalbinizin altında uyuyan henüz büyümemiş olan o kızın ağladığını duyduğunuz oluyor mu? Bu çok acı gelebilir belki ama yakınlarınız tek tek, gözünüzün önünde erise, korkudan nasıl hissedeceğinizi şaşırabilirsiniz.

Daha iki gün önce buraya, teyzemin yanına yerleşmiştim. Sığıntı gibi. Onun beni istemediğini biliyordum , bunu hissettirmekten kaçınmıyordu da zaten. Annem ve abim, can alıcı bir trafik kazası sonucu ölmüşlerdi. Canımı alıcı bir trafik kazası sonucu. Babamsa, o zaten hiç olmamıştı benim için. En fazla yedi yaşımdayken terk etmişti bizi, daha doğrusu başka bir aileyi bize tercih etmişti.
Küçücük bir kız çocuğuyken pek de anlamamıştım ama, babasız büyümek, birden korunmasız bir çiçek gibi rüzgarda savrulmak çok acıydı. Kendimi babam olmadan da yaşamaya alıştırmıştım. Bir şekilde ilerliyordum da zaten ama, bir kaç gün önce onunla görüşmüştüm. Beni yanına almayacağını, 'çocuklarının' kurulu düzenini bozacağım için onları olumsuz etkileyebileceğimi söyleyerek beni teyzeme postalamıştı. Ciddi anlamda beni ikinci kez terk etmişti, ve ben tek kelime etmeden gitmiştim. Yapacak bir şey yoktu çünkü. O, o ailesini seviyordu. Onun yoluna çıkarak sadece rüzgarımın yönünü değiştirebilirdim. Sadece daha soğuk fırtınalar ile savaşırdım. Sadece, biraz daha yorulurdum. Daha fazlası olmazdı, çünkü o, onları seviyordu. Ben ise, her zaman arkasında bıraktığı küçük kızıydım. Diğer çocuklarının aksine.
Siyah kot ceketimin kollarını sıvazlayarak marketten çıktım. Meyveli yoğurt için gecenin bu saatinde çıkmıştım ve hava oldukça soğuktu. Kansız olduğum da hesaba katılırsa üşümüştüm. Neyseleyerek kollarımı göğsümde birleştirdim. Köşeyi döndüm ve apartmandan içeri girdim.
Anahtarı girişteki konsola koyarak salona ilerledim."Simge, sen misin?"
Hayır, hırsız.
"Evet teyze, benim."
Elimdekileri tezgaha koyarak çekmeceden bir kaşık aldım ve meyveli yoğurdumu yemeye başladım.
"Okulundan aradılar az önce, yarın başlayacağın için üniforman olmayacakmış şimdilik, bu hafta içinde temin edilirmiş. Bana kalsa beş kuruş ödemem onlara da, baban veriyor parasını zaten. Neyse."
Odanın girişinden kendi odama ilerleyerek yatağıma oturdum. Yeni bir okul için oldukça yorgun hissediyordum, ayrıca annemleri kaybedeli daha bir hafta olmuştu ve bir şeyleri kaybetmeye alışık olduğumdan belki kolay atlatmıştım. Ya da kişiliğim bunu gerektiriyordu; geri gelmeyeceğine inandığım bir şey için ağlayamıyordum. Bunu ilk on beş yaşımda, babama sarılmaya gittiğimde onun yedi yaşındaki kızına bisiklet sürmeyi öğrettiğini gördüğümde anlamıştım. O, geri dönmeyecekti. Bense, umut beslemeyecektim.
Yoğurt kabını çöpe atarak yatağıma girdim. Franz Kafka'nın Dönüşüm romanını elime alarak bir kaç sayfa daha okudum. Az az okuyordum ki, çabuk bitmesin. Zaten az sayfalı bir kitaptı. Tokamı çıkartarak komodine koydum, telefonumu da şarja takarak gözlerimi kapattım. Yorucu bir gün beni bekliyordu.🔴
Evden çıktım ve merdiven altındaki bisikletime bindim. Okula bununla gidiyordum eskiden, büyük ihtimal yine bununla gidecektim. Yol biraz uzundu ama, benim için sorun yoktu. Alışıktım. Sorun olansa yolu navigasyon yardımı ile bulacak olmamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLGUN
Teen FictionHikayeyi biraz da; o, kenarda kalmış, solgun 'ikinci kız'ın ağzından dinleyin. İşler hiç de kolay değil.