23 Ekim 2011

81 2 0
                                    

Dedem öldü bir süre evvel.
Yaşlıydı zaten bissürü hastalığı vardı. Kalp yetmezliği hipertansiyon şekeri de normal seviyelerin hep iki katındaydı. Fenalaştı hastanede kaldı iki gün ve öldü.
Hiçbir amcam gelmedi cenazeye çok şaşırdım bi insan babasına ne kadar kin güdebilir ki cenazesine bile gitmesin. Gelmediler işte gariban cenazesi oldu. Babannem tek kaldı 62 yıllık eşi, hayat arkadaşı artık yoktu. Günlerce her gece ağladı sessiz sessiz. Her gece uyuyana kadar kitap okuyorum. Yani okuyordum bu aralar sadece babannemi izliyorum, çok üzücü bazen ben de ağlıyorum gizli gizli. Aynı odada kardeşlerim babannem ve ben kalıyorduk. Kardeşlerim pek fark etmeseler de, ben hep fark ediyordum ağladığını. Babannem dedemin vefatından beri sürekli ağladı. Bazen sofranın ortasında, bazen televizyon izlerken ağladı sessiz sessiz. Bir gün sesli ağladı onda da annem babama şikayet etmiş babannemi. Onu duymuş olmalı. Hep aynı cümleleri kurardı annem . "Kaç kişiye bakıyorum ben kaç kişiye . Yoruldum artık. Abilerin bir telefon bile edip hal hatır sormuyor. Hadi bizi düşünmüyor ne yiyip ne içiyoruz analarını da mı umursamıyorlar? Ben bugün ne yemek yapıcam diye kara kara düşünüyorum. Her gün saatlerce uğraşıyorum bu ev için sen tabii akşama kadar yoksun evde. Doğru düzgün işde de çalışmıyosun. Çocukların biri daha bebek. O altını doldurur ağlar durur ötekiler yemek ister yoruldum artık yoruldum!!! ". Gururuna dokunmuş çok üzülmüş babanmem köye gitcem dedi. Götürdük.
Lise bire gidiyorum ben Erciş'de bir düz lisede. Her gün okuldan 2.45de çıkıyorum akşam 8e kadar çay ocağında çay dağıtıyorum. Bahşişler falan idare ediyoruz işte. ekmek alıyorum her gün eve giderken tam 6 ekmek artan paramı da kumbaram var ona koyuyorum üniversiteye gidersem telefon alcam kendime bi de Hasan'a. Hasan benden 3 yaş küçük kardeşlerim arasında en çok o başına iş açar. Derdini de benden başkasına anlatamaz kolay kolay.
Babannemde Ercişe 7 km ötede bir köyde kalıyor işten izin alıp yerime Hasanı bırakıyorum salı ve perşembe günleri. Atlıyorum bisikletime babannemin köydeki tek göz odalı kerpiç evine gidiyorum. Evi topluyorum eski yemek arttıysa onu köydeki köpeklere veriyorum yeni yemek pişiriyorum o pişerken temizlik yapıyorum hızlıca ve geri dönüyorum. Okul başladığından beri yani bir aydır hep böyleydi ama bu salı kütüphanede nöbetçi kalıcam.

" Muharrem abi! " diye seslendim çay ocağının sahibi olan son 15 yılını çay satarak geçirmiş olan patronuma.
" Yine noldu lan Musa? "diye sordu.
" Abi salı günü okuldan görev verdiler de kütüphanede durcakmışım. Babannemin yanına o gün gidemiceğime göre bugün gitsem olur mu? " diye sordum. İyidir benim Muharrem abim, Hulusi Kentmen bıyıklarıyla gülmezken çok kaba duruyor olabilir ama gülümsediği zaman yine Hulusi Kentmen gibi tatlı olur.
" Git oğlum tabii. Şu on lirayı da al pazara uğra meyve al ustam gönderdi dersin. Çabuk gel ha 2 olmadan yine dükkanda ol da insanlar yemekten sonra çay isterler ben zor durumda kalmıyım. "
" Tamamdır abi. Uçarak gidicem. "
Önce pazara uğrayıp on liraya babannemin bir hafta yiceği meyveyi ve patlıcan aldım bugün yemeğini yaparım diye. Bi poşeti direksiyonun soluna bir poşeti sağına astım başladım pedal çevirmeye bir sol taraftaki poşet ayağıma çarpıyordu bi sağ taraftaki poşet. Poşetler yırtılacak sanıp çok korktum ama kazasız belasız vardım köye.
Avluda oturuyodu babannem. Hiç tahmin etmezdi sanırım geleceğimi radyosunu koymuş yanına Kürtçe türküler dinliyordu.
" Ben geldim babanneee! "diye yüksek sesle seslendim.
" Musa'm ciğerim hoş geldin. Hayrola sorun yok ya inşallah? " merak etmişti yaşlı kadın. Çalıştığımı biliyodu haftasonları da neden gelmiştim ki acaba?
" Bu salı okulda işim var babanne kütüphanede durcam ondan yanına gelemicem diye bugün geldim. " Bunları söylerken bir yandan da sarılıp özlem giderdik. Her zamankinden çok daha topluydu ev hayret ettim. Mutfağa geçtim eski yemekten az kalmıştı onu bir yoğurt kabına koydum içine ekmek ufalayıp kapının önüne koydum su kabı da boşalmıştı onu da doldurdum. O sırada babannem seslendi "Musa buzlukta taa geçen bayramdan kalan son bir paket et var. Onu da katarsan ne güzel olur be oğlum." eti çok sever babannem her öğün önüne gelsin ister ama para yok pul yok alamaz öyle çok çok idare eder işte o yüzden.
Bulaşıkları yıkarken et erisin diye açtım buzluğu eti aldım dışarı çıkardım erisin diye ve işlerime geri döndüm. Tencereleri yıkadım tabakları yıkadım patlıcanları zebra şeklinde soydum küçük parçalara doğradım çaydanlığın altında su kaynattım ve arkamı döndüğümde et erimiş sayılırdı aldım onu da hazırlamak için ama poşeti açtığımda midem bulandı. çünkü etle beraber geçen seneden kurutulan kan da erimişti ve kanın görüntüsü midemi bulandırdı. Ben kandan korkarım asla kan göremem ki. Kavga falan ederken bile başkaları sanki bana vuruluyormuş gibi hissederim canım acır. Hayvan kesenler nasıl kesiyor onu da hiç anlamıyorum. Çok korkunç çok korkunç o hayvan öyle çırpınırken nasıl onu umursamazlar ki.
Yeniden ete baktım ve bu yenecek bir şey olmamalı bunu kimse yememeli diye çöpe attım. Ve patlıcan yemeğini yaptım. Saate baktım saat 1i 20 geçiyordu
"Şimdi çıksam anca yetişirim babanne" dedim. "Sen 2 gibi yemeğin altını kapatırsın. Allaha ısmarladık" diyip bisikletime bindim. " Aman dikkatli ol oğlum yollara dikkat et arabalar hızlı gider bu yolda. Allaha emanet ol" diyerekten uğurladı beni.

Yolu yarıladığımda hala aklımda et vardı. Et yemek ve hayvan kesmek. Nasıl yapılabiliyorduk bunu nasıl bunlar dinimiz tarafından onaylanmıştı. O acıyı hiçbir hayvan yaşamamalıydı. Her hayvan köpekler gibi sevilmek için olmalıydı sadece.
Bunları düşünürken ilçeyi görmeye başlamıştım. O eski binaları yeni yapılan 4 ve 5 katlı apartmanları bir tane de minibüs gözüküyordu uzaktan.
Minibüs bir sokağa girdi ve hemen ardından büyük bir gürültü yükseldi ilçenin her yerinden hemen frene bastım. Bisikletten indim her yer sallanıyordu hayatımda böyle bir şeyi hiç yaşamamıştım. Çok kötü bir kabus gibi şehirdeki o binalar yıkılmaya başladı koca ilçe şimdi sadece toz bulutuydu.

ZelzeleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin