Tanrıların Savaşı

371 26 23
                                    


İnsanlık tarihinin nispeten yeni olduğu bir dönemde, yeryüzü tanrıların egemenliğindeydi. Antik Mısır dâhil, birçok büyük medeniyet; gelişmişliklerini ve güçlerini bu tanrılara borçluydu. Ve bu da onların hikâyesi...

Yeryüzüne ilk gelen insan ile birlikte, insanlık Tengri'nin elçileri vasıtası ile aydınlanıyordu. Sonraki nesillerin aksine ilk insanlar 1000 yıla kadar yaşamaya muktedirdi, fakat zamanla onların ömürleri de kısalmaya başladı. Elçilerin ardı kesildiği zamanlarda insanların, kendilerine önderlik edip, yol göstereceği kişilere ihtiyaç duyduğu bir dönem geldi. O zaman da ilim sahibi kişiler ortaya çıktı. Tengri'nin gizli ilimlerini öğrettiği insanlar, toplumlara yol göstermeye başladı. Bu insanlardan bazıları zamanla yoldan çıktı ve sonunda sahip oldukları ilmin getirileri ile kendilerini tanrı kabul edip, tapınılmaya başladı. Yeryüzü bu tanrılar arasında bölüştürüldü; birbirlerini kıskansalar da barış içinde kalmaya özen gösterdiler. Bunu da kırk yılda bir, Anadolu'da tarafsız ve sahipsiz kabul edilen bir diyarda toplanarak yaptılar. Yeryüzünün dört bir yanından gelmiş bu tanrılar, bir araya geldiklerinde mevcut durumlarını konuşur, ülkelerinin geliştirmek için ne yapacakları konusunda fikir alışverişi yapar; sorunları varsa çözüme kavuşturmak için günler hatta haftalarca süren kurultaylar düzenlerdi.

Bir gün yine kurultay zamanı geldiğinde yeryüzünün insan tanrıları, Anadolu'nun iki deniz arasında; bir göl ile taçlandırılmış bu diyarında bir araya geldi. Bu diyar ilk insanın soyundan gelen ve ilk ilim sahibi kişi tarafından kurulduğu için tüm tanrılar buraya sahip çıkmak istemiş ama aralarında savaşa sebep olacağı öngörülünce 'tarafsız diyar' olarak, insandan arındırılmış bir yer haline getirilmişti.

Ra ve diğer Mısır tanrıları kurultayda her zamanki hararetli konuşmalarını sergileyip, kibirle diğerlerine tepeden bakmayı sürdürdü. Kelt tanrıları bu durumdan rahatsız olsa da sorun çıkmaması için ses çıkartmıyorlardı, Kenger tanrıları ise kızgın bakışlarını bir an olsun Ra'dan ayırmıyordu. Bir tek Turan diyarının tanrıları onları kaile almıyor gibi görünüyordu. Bu durum da Ra'nın hoşuna gitmiyordu çünkü onun asıl derdi onlara üstünlük sağlamaktı, zira Ra'nın tertipleri için en büyük tehdit Turan tanrılarıydı. Fakat açık seçik onları karşısına almaya çekiniyordu. Ne de olsa Turanlılar hepsinden farklıydı; onlar büyük savaşçılardı; olası bir savaşta hepsini yok edebilirdi. Bu yüzden Ra nice zamandır gözünü Turanlılar arasındaki en güçlü tanrı olan Gökbörü'ye dikmişti. Niyeti onunla evlenerek Turanlıları yanına çekmekti ama Gökbörü ona yüz vermediği gibi kendi gibi Turan tanrısı olan Ülgen ile evlendi. Ülgen Han, Gökbörü ile birlikte en güçlü Turan tanrısıydı ve masmavi gözleri ile göğün efendisi olarak kabul edilmişti. Uzun örgülü saçlarından kopardığı teller ile yayına kiriş yapar, yıldırımlara ve havaya hakimiyet kurardı. Gökbörü ise yeryüzünün hanımı olarak bozkurtlara hükmedip, düşünde gördükleri ile halkına yol gösterirdi. Ayrıca Tengri tarafından bahşedilen Buğ Asası ile gücüne güç kattığı söylenirdi.

Ülgen tüm ihtişamı ile tahtından kalktı. "Dinleyin! Turanlılar olarak bir karar aldık. Bundan sonra hiçbir Turanlı bundan sonraki kurultaylara katılmayacak."

Ülgen'in sözleri darbe etkisi yarattı. Tanrılar birbirlerine ürkmüş bir halde bakarken Ra öfkeyle ayağa kalktı. "Niyetiniz nedir? Birliği bozup, bize karşı cephe mi almak istersiniz?"

Kurultayda diğerleri ile birlikte oturmak yerine büyük pencereden dışarıyı izlemeyi tercih etmiş Gökbörü yavaşça diğerlerine döndü, yavaş adımlarla yaklaştı. "Nicedir kendimize tanrı deriz, ama herkes gibi ölümlüyüz. Tanrılar Kurultayı adı altında bir araya gelmeyi reddediyoruz."

Tanrıların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin