Kibir, insanın kendisini üstün görmesinden, aşırı beğenmesinden, kendini olmadık makamlarda tahayyül ve tasavvur etmesinden kaynaklanır. Kimisi zenginliğiyle, kimisi güzelliğiyle, kimisi makam sahibi dayısıyla, kimisi ibadetiyle, kimisi zekasıyla, kimisi ilmiyle, kimisi hiçbir şeyi yokken enesinin kendisini şişirmesiyle bu hastalığa giriftar olur.
Bediüzzaman'ın şu sözleri konumuzla ilgili ne kadar manidar ve ne kadar yerindedir :"Nedir bu gurur ve nedir bu gaflet? Nedir bu haşmet, nedir bu istiğna, nedir bu azamet? Elindeki ihtiyar bir kıl kadardır ve iktidarın bir zerre kadardır. Hayatın söndü ancak bir şule kaldı. Ömrün geçti, şuurun söndü bir lem'a kaldı. Şöhretin gitti ancak bir an kaldı. Zamanın geçti kabirden başka mekanın var mı? Biçare ! Aczine ve fakrına bir had var mı? Emellerin nihayetsizdir, ecelin yakındır. Evet, böyle acz ve fakrınla iktidar ve ihtiyardan hâli bir insanın ne olacak hali? Hazine-i rahmet sahibi Hâlik-ı Rahman-ür Rahim'e böyle bir acz ile itimad etmek lâzımdır. O'dur herkese nokta-i istinad, O'dur her zaife cihet-i istimdat..."
Gurur, hased, gıybet, kıskançlık, riya, rekabet vs. Kibrin meyveleridir. Kibir bir şecere-i zakkum gibidir. Bu lanetlenmiş ağaçtan beslenen Nemrutlar, Firavunlar, Karunlar, Şeddadlar vs. Hem bu dünyada bu ağacın meyvelerinin verdiği acıyla kıvranmış hem de çok daha büyük acılara düçar olacaklardır. Örneğin; Kibrin bir tezahürü olan gurur hastalığına tutulanlar her zaman kendilerini herkesten üstün görmek, hürmet ve saygı beklemek nedeniyle daimi bir azap ve eleme giriftar olurlar.
Yine kibirden kaynaklanan haset hastalığını inceleyelim. Haset evvela hasidi ezer, mahveder, yakar. Mahsud hakkında zararı ya azdır ya da yoktur. Haset ettiği kişinin güzelliğinden, zenginliğinden, şöhretinden ya da diyanetinden dolayı yaptığı haset kendisine daima azap çektirir. Bazen o kadar ileri gider ki Rahmet-i İlahiyyenin o insana ettiği o özelliklerinden dolayı Allah'a küsme, kaderi tenkit etme gibi şeytani bir sıtmaya tutulur.
Yine kibir mikrobundan bulaşan kıskançlık hastalığına yakalananlar daima sıkıntı ve ızdırap yaşarlar. Ancak insanlar birbirini kıskanmadıkları, kendisi için istediğini mümin kardeşi için istediği sürece rahat ve selamette olurlar.
Neticede kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete giremez ve Allah kibirli insanları sevmez. Peki ne yapmalı! O kibir çekirdeğini İslamiyet suyu ile, imanın nuruyla, ibadet toprağı altında terbiye etmeli. Ta ki Allah! Allah! Zikrinin şuaıyla delinmeli. Ene nahnü(biz) olmalı. Kibir tevazua dönüşmeli. İNSAN HERKESİ KENDİSİNDEN ÜSTÜN GÖRMELİ ve BİLMELİ. Meleklerin haya ettikleri Hz. Osman(ra) gibi Hz. İnsan olmalı. Hz. Musa gibi çirkin, kirli bir köpekten bile kendini daha üstün görmemeli. O hayvanı köpek olarak yaratanın bizi de insan olarak yarattığını unutmamalı. Hünerin biz de değil yaratıcımızda olduğunu kavramalı. Makalemizi şeytanın Hz. Musa'ya bir tavsiyesiyle bitirelim;" Ey Musa! Sakın, BEN BEN DEME... YOKSA BENİM GİBİ OLURSUN..."