Yeni evlenmişlerdi. Minik ama çok güzel bir eve taşınmışlardı. Hep hayalini kurdukları, bahçesi olan bu eve.. Mutluydular, o kadar büyüktü ki mutlulukları gıptayla bakardı çevrelerindeki insanlar. Adam her gün kahvaltısını eder, eşinin alnına bir buse kondurur öyle giderdi işine. Kadın ise her gün leziz yemekler yapar, bahçesiyle ilgilenir, akşam oldumu eşini kapıda beklerdi. Her akşam elinde bir buket gülle gelen eşini.. Çok geçmeden çocuk sahibi oldular. Güzeller güzeli, sarı saçlı, yeşil gözlü bir kız çocukları olmuştu. Mutluluklarına mutluluk eklenmişti. Bir akşam kadın kızını beşiğine yatırdı ve eşinin yanına gitti. Eşine; çok mutlu olduklarını, bu kadar mutluluğun onu korkuttuğunu söyledi. Kadının gözlerinde bir endişe vardı, hissediyordu.. Adam bu korkunun yersiz olduğunu dile getirdi. Ama bilmiyordu o gece mutluluklarının son bulacağını, bir zilin bu mutluluğa son vereceğini.. Bu konuşmanın üzerinden çok geçmeden uyudular. Sabah her zamanki gibi kadın eşini işe yolcu etti ve minik kızıyla ilgilenmeye başladı. O sırada zil çaldı, hayatlarını alt üst edecek o zil.. Kadın açtı kapıyı, gelen ev sahibiydi. Kadına selam bile vermeden evden çıkmalarını istediğini, kendisinin taşınacağını söyledi ve gitti. Kadın neye uğradığını şaşırdı ve üzüntüden ağlamaya başladı. Hemen eşini aradı ve ev sahibinin geldiğini, üç gün içinde evi boşaltmalarını istediğini söyledi. Adam apar topar eve geldi ve kara kara ne yapacaklarını düşünmeye başladılar. Vakit kaybetmeden kızlarını da alıp ev aramaya çıktılar. Ama bir türlü ev bulamadılar. İki gün boyunca ev aradılar. Umutsuzca evlerine dönerken bir komşularına rastladılar. Durumu anlattılar üzüntülü, titrek bir sesle. Kadın bildiği boş bir ev olduğunu, aylardır tutulmadığını söyledi. Kadın ve adam çok sevinmişlerdi. Ama bir şeyi bilmiyorlardı. O 13 numaralı evin ne kadar esrarengiz bir ev olduğunu..