Her yer kan!

33 2 0
                                    

Koşmaya başladık günlerdir evden çıkmamıştım bir tuhaf oldum ve karın boşluğunda heyecanlandığımızda hissedilen o tuhaf hissi yoğun bir şekilde hissettim..

Deli gibi koşuyorduk etrafımızda kimse yoktu,tek başımızaydık fakat biz bir an bile durursak eğer başımıza kötü şeyler gelebilirmiş gibi hissediyorduk.

sonunda markete vardık fakat kapının önünde bir yığın tuğla,oyuncak,kitap,bisiklet vb. şeyler vardı onları ortadan kaldırıp içeri girmeliydik hemen eşyaları kaldırmaya başladık ter üstümüzden su gibi akıyordu fakat bu sefer koşmaktan değildi,KORKUDANDI.

Çoğu eşyayı ortadan kaldırdık içeriye rahatlıkla girebileceğimiz bir alan açmıştık.Girdik ama marketin dışa doru bakan her açık taraf kapalı olduğu için içerisi biraz karanlıktı etrafa bakınıyorduk herşey darmadağındı geldiğime pişman olmuş gibiydim

fakat bakmasakta olmazdı ilerliyorduk her an karşımıza biri çıkabilirdi gibi bir his ve korku vardı içimizde...

Doğukan bir şey gördüm! şeklinde fısıldadı bana o tarafa doğru ilerliyorduk gördüğü şey gerçekti orada biraz su,süt,çikolata ve biraz gevrek vardı...Gevrek ve sütten nefret ederdim ama tabiki şartlar böyle olunca sevip sevmemenizin hiçbir önemi olmuyordu.

Hızlı bir şekilde hepsini çantalara koymuştuk ama fazla değillerdi birşeyler daha bulmamız gerekiyordu fakat o taraf kap karanlıktı ve güneş alması için arka taraftaki büyük camın yere inmesi gerekiyordu Doğukan hiç düşünmemişti ve eline bir sandalye alıp bir vuruşta !PAT! camı yere indirmişti ''ne yapıyorsun sen!'' diye ona bağırmıştım Doğukan sa ''tek yolu buydu'' şeklinde bir şeyler söyleyerek beni sakinleştirmişti her ne kadar endişelensem de o haklıydı güneş içeri girmişti ve önümüzü bir nebze de olsa aydınlatmıştı.

Korku giderek artıyordu ama mecbur olduğumuz için yavaşça ilerliyorduk ilerliyorduk ilerliyorduk...derken büyük bir süprizle karşılaşmıştık BİR DAMACANA SU VE 1 KASA EKMEK! evet içinde bulunduğumuz koşullar yüzünden bu bize büyük bir süpriz olmuştu.

Sevindik,gelmemize gerçektende değmişti o kargaşada bunları bile bulamayız diye düşünüp duruyorduk...Tozlu ekmekleri bölüp bölüp çantalarımıza yerleştirmiştik ve geriye damacanayı nasıl taşıyacağımız kalmıştı...

Birkaç dakika düşündük ve birşeyler denedik fakat olmadı normalde olsa omuzlayıp yavaşça götürebilirdim ama aklımızda koşmamızı gerektiren bir duygu vardı...Denedik denedik ve en sonunda bir yolunu bulduk.

Ben damacananın kıç kısmını tek kolumla kavrayacaktım Doğukan'sa ağız kısmından tutacaktı ve öylece eve doğru koşmaya başlayacaktık...Damacanayı kaldırdık,marketin kapısına kadar ilerledik ve ben saymaya başladım ''1,2,3!''

her ne kadar damacana hızımızı düşürse de elimizden geldiğince koşmaya çalışıyorduk koşuyordukta fakat Doğukan'ın bir anlık dikkatsizliğinden dolayı taşa takılp yere düşmüştü...Gerçektende durmuştuk ben Doğukanı yerden kaldırmakla uğraşıyordum kaldırdım ve bir anda ikimize dedeli gibi koşmak çok saçma geldi ne de olsa burası yabancı bir yer değildi büyüdüğümüz mahalleydi koşmaktan vaz geçmiştik ve sakince aynı şekilde tutup ilerliyorduk...

Etraf çok sessizdi ilerlerken korkumuz biraz daha hafiflemişti sanki..Doğukan ve ben sakin bir şekilde damacanayı eve taşırken bir anda arkamızdan çok yüksek bir makine sesi geldi havadan askeri helikopter hızlıca geçiyordu,çok heyecanlanmıştık ve avaz avaz ''heeey biz burdayıızz!!'' ''bize yardım edin!!''diye bağırıyorduk ama bizi gördüklerine dair hiç bir belirti alamamıştık...Pes etmedik,damacanayı yere bırakarak ve bağırarak peşinden koşmaya başladık ev yolundan çıkmıştık üstelik helikopter daha da hızlanmıştı böylelikle biz de koşmaktan vaz geçmiştik...

Helikopterden vaz geçip damacanamız için endişelenmeye başlamıştık...(evet helikopteri görünce ânında bırakıp gittiğimiz o damacanamız)...

Hava kararıyor gibiydi ve karardıkça bizim endişemiz de artıyordu.Doğukana ''gel madem yakınız pazarın üstüne gidelim'' dedim (orası bize her zaman güvenli gelmiştir) pazarın üstü dediğimiz yer 2 katlı bir pazar yeriydi,oldukça büyük ve geniş bir alandı...

Pazara doğru ilerliyorduk her yer hala bomboştu ne bir insan ne de bir hayvan...Hiç bir canlı yoktu ve bu bizi daha da korkutuyordu ''neden biz'' neden biz tek kalmıştık ve herkes gitmişti? salak olduğumuz yüzündenmi? yoksa fazla umursamaz olduğumuz içinmiydi?

Bunları düşünecek vaktimiz yoktu,pazara gitmek zorundaydık o anda bildiğimiz en yakın ve güven verici yer orası gibiydi...

Gittik.Alt kata hiç aldırış etmeden her zaman çok sevdiğimiz o üst kata çıkmıştık belirli bölgelerde bol bulunan pazar tahtalarını duvardan başlayıp yarı daire şeklinde dizmiştik ve güvende hissetmiştik...

Hiçbir insan sesi yok,hiçbir ışık yok,açık hava,yıldızların o güzel ışıltısı ve yanımda da en iyi arkadaşım Doğukan...Bir an böyle şeyler olduğuna sevinir gibi olduk fakat ailelerimize ne olduğunu hala bilmiyorduk konusu açıldı ve bizim aramızda şöyle bir diyolog geçti:

ben: Kanka şuanda bu güzel ortamı bozmak istemem ama...

Doğukan: Ailelerimiz dimi?

ben: Evet! acaba şimdi ne yapıyorlardır? bizim başımıza gelen onların başınada gelmişmidir? geldiyse bile hayattalarmıdır? biliyorum biliyorum...onlara telefon ve internet olmadığı için ulaşmamız imkansız ama insan merak etmeden de duramıyor be olum...

Doğukan: Kim merak etmez ki? iyi olduklarından emin değilim fakat emin olduğum tek bir şey varsa o da şuan kendi başımızın çaresine bakmak zorunda olduğumuz.

ben: Haklısın.

Yarım saat gibi bir zaman geçmişti ve havada biraz soğumuştu fakat umurumuzda değildi bu tür şeylere katlanmamız gerektiğini artık yavaş yavaş idrak etmeye başlamıştık...

10 DK. gibi bir süre daha geçmişti gök gürlemeye başlamıştı,10dk. sonra şimşekler derken yarım saat gibi bir süre içerisinde de yağmur yağmaya başlamıştı...Mevsim yazdı ama biliyorsunuz ki Türkiye'nin havası hiçte belli olmuyordu.

Üşümüştük,çok fazla üşümüştük ve sonunda pes edip pazarın altına gitmek zorunda olduğumuzu da kabullenmiştik.

Pazarın altına doğru yürümeye başladık...Gazete kağıtlarını başımızın üzerine koyup yağmurdan korunmaya çalışıyorduk...

Merdivenleri indikçe burnumuza kötü kokular geliyordu daha önce hiç bu kokuları almamıştık öyle kötüydü ki burnumun direği kırılacak gibi olmuştu ama girmek zorundaydık...Bir anda içeriye daldık ve üstümüz kapandı artık yağmur yoktu ve daha az üşüyorduk... Hafiften hızlı bir şekilde yürürken bir anda ayağımıza bir şey değil BİRİ takıldı ve onun üzerine kapaklandık...Dehşet içinde kalmıştım resmen bir cesedin üzerine düşmüştük! Sanırım bir kadın cesediydi ve gerçekten çok kötü kokuyordu...

Birbirimizi kaldırdıktan sonra bağırarak ay ışığının daha çok olduğu yere doğru koşmaya başladık...Başladık fakat başlamaz olaydık orada herşey ışık sayesinde daha netti ve her şeyi rahat bir şekilde görebiliyorduk...

Her yerde insan ve hayvan cesetleri,nerden geldiği belli olmayan kısık sesli inlemeler...Tamamen dehşet vericiydi ve kesinlikle hiç bir ânı filimlerdeki gibi değildi gözlerim kararmaya başlamıştı yavaş yavaş,bünyem kaldırmıyordu bağırabildiğimiz kadar bağırıp yardım istiyorduk ama nâfile...

Gayret! Gayret! diye bağırıyordum Doğukana...Fakat o benden daha da kötüydü ve bacakları yerden kesilmeye başlamıştı ''ker-kere-ke-'' demeye kalmadan o da üzerime kapaklanmıştı ona her ne kadar bağırsamda bayıldığı için duymıyordu tabiki...

Benimde ondan aşağı kalır bir yanım yoktu ikimizin tek farkı o bayılmıştı ve ben zor da olsa hâla ayaktaydım...ayaklarım yerden kesiliyordu koku ve o dehşet verici görüntülere bünyem dayanmıyordu...Hiçbirşey yapamıyordum ve karanlığın içinde Doğukanı ve kendimi o lanet yerden çıkarmaya çalışıyordum...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 19, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Vebâsal Son...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin